Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '08

 
Kategori
Deneme
 

Devrilen Devrim -2-

Devrilen Devrim -2-
 

("Devrilen Devrim -1-"den devam......)
Bir anı, bir görünüşü, bir süreci hayatın tüm sürecinden ayırır ve onu bağımsız varlığı, yani salt hali ile ifade etmeye çalışırsanız, idealizmin metafizik katlarına kadar çıkarsınız. Kendini bu şekilde ifade eden insan bilinci genel olarak idealisttir; ve bence idealist bir bilinç, bir kez ideal olanı belirledikten sonra bu belirlenime sadık kalma eğiliminden dolayı aynı zamanda tutucu (bağnaz) olabilir. İdealizm bana göre, bireysel çıkar amacı gütmeyen bir tutuculuktur. Tüm metafizikçiler, tutucular ve idealistlerin ortak özelliği dünyanın doğal düzenini, yani onun süresiz ve sürekli devinim içindeki akışkan değişimini reddetmektir. Onlar kavramları yalıtık halleriyle, tek başlarına ve egolarını tatmin edebilecek bir anlam seçimiyle ele alırlar.

Doğa diyalektiktir. Doğa durmadan yinelenen bir çevrimin sonsuz tekdüzeliği içinde hareket etmez; gerçek bir değişim tarihi geçirir. Öyleyse evrene ait evrim sürecinin kavramsal soyutluğunun insan beynindeki yansımasının bilgi ve bilinç gerçekliğine dönüşmesi ‘tarihi diyalektik materyalist düşünce’ ile gerçekleşecektir; ancak maddenin sürekli bir yeni oluş hareketi içinde birbirini sarmalayan değişim sistemlerinin karşılıklı etkileşimlerini temel alan ‘tarihi diyalektik materyalist düşünce’ ile gerçekleşebilir.

Kutu kutu sıralı, boncuk boncuk dizili metafizik düşünce olgularıyla eşyanın özünü kavrayamayız. Bu, başımıza olmayan bir şapkayı ille de giyeceğiz diye kellemizi yontmak kadar boş bir çabadır. Aynı biçimde, idealize edilmiş, yani arıtılmış bir gerçeklik yaratma çabasındaki iyi niyet de boşunadır. Metafizikçiler, idealistler, tutucular ve diyalektik-materyalist düşünceden uzak her kimse, şeylerin bir anlığına ya da birçok anlıklarının ortalamasına uygun ebedi düşünce kalıpları bulmuş, ve bunların inkârını yasaklamış olabilirler; ancak kendileri ölümsüz kalamadıklarından, ebedi evrensellik gibi gördükleri değer ve ölçülerin aslında evrende bir anlık yeri olduğunu, hatta çoğu kez somut anlamda zırnık yer bile tutmadığını anlayamadan, kendilerini kutsayarak mutluluk içinde ölürler. Belki de bu soyut boyutun mutluluk vaadiydi onları aldatan. Ancak hem kaynağı hem öznesi sadece zihinlerinde var olduğundan, bu mutluluk duyumu sürdürülebilir bir miras olarak kalmaz. Çünkü bir gün bilimsel kuşku rüyadaki insanı uyandırır; ve insan, “güzel bir rüya idi; yazık ki sadece uyurken mutlu ediyor”, der.

Kavramlar, ve kavram simgeleri insanların gereksinmelerini ortaklaşa karşılayabilmelerini kolaylaştırmak için aslında gerçek dünyadan soyutlama aracıyla elde edilmiş insan yapması olmalarına rağmen, zaman içinde dünya gerçekliğinin dışından gelmiş özerk bir şey gibi algılanmış, ve sanki dünyanın kendisini uydurması gereken yasalarmış gibi diyalektik dünya gerçekliğinin karşısına çıkartılmıştır. Oysa insan beyni maddenin bilgisini bilinçlendiren bir evrim geçirmiş olmasaydı gerçeğin kendisi sanılan kavram ve kavram simgeleri de olmayacaktı.

Evrensel tümlüğün diyalektik yasalarını kavradıkça bilimsel ve toplumsal gelişim katlanarak hızlanacaktır. Bilim zaten özü gereği, mutlak doğru kavramını reddeden, yani bilimsel saydığı bir doğruyu bile gereğinde inkâr edip onu yeni bilgi, yeni durum, yeni ortam ve yeni zaman içinde yeniden araştırıp üretebilen yapısı ile diyalektiktir.

Diyalektik materyalist felsefenin özeti, maddenin özündeki değişim hareketinin sürekliliğini sağlayan çelişkinin incelenmesi demektir. Tamlayıcı sistemler işbirliği içinde üretken ve insana faydalı olabilmeleri gerçeğine karşın, sermaye ve emek de aslında maddenin sosyal karşıtlık biçimleridir. Buna rağmen her ikisinin de varlığı kendi üretim sistemleri ve ekonomik sistem bütünüyle birlik oluşturma etkileşimlerindeki verimliliğin sürdürülebilmesine bağlıdır. Karşıt güçler çatışması gibi görünseler de, birbirlerini yok etmek kendi varoluş nedenlerini yok etmektir. Sanki Einstein’ın izafiyet teorisinin toplumsal olayların gelişim sürecini açıklamak ve anlamak için kullanılması gibidir.

Komünizm, kendisine idealize edilmiş toplum yapısı ve insanın kurumsal yaşamındaki son cennet durağı görüntüsü verildiği için tarihi diyalektik materyalizme ters gibi durmaktadır; ancak Marx ve Engels’in, “komünist dünya düzeni ulaşılacak son durak değil, bir bitiş ve yeni bir başlangıçtır” demek istediği de söylenebilir. Anladığım kadarıyla kominizim bir işçi sınıfı iktidarı da değildir. Çünkü sınıf ayrımının olmadığı bir düzende işçi sınıfının iktidarı söz konusu olamaz.

Sınıf ve ırk ayrımlarını, insanın insanı ve doğayı sömürdüğü düzenleri; ve sermaye ile emeğin yok edici çatışmasını sona erdiren bir toplumsal yapılanmaya ne denirse densin, öyle bir zaman geldiğinde “insanlık öncesi” tarih bitecek ve “insanlık sonrası” tarih başlayacaktır. O zaman, temeldeki ekonomik çelişkilerden en yüksek çıkarı elde etmeye göre biçimlenen demokrasinin siyaset dediğimiz kurumu da yerini dengeli üretim ve paylaşım yönetimine bırakacaktır. Gene de ilkelerin pratiğe uygulanması, her zaman ve her yerde o günün tarihi koşullarına bağlı olacaktır. Ancak şunu da unutmayalım ki tarihin söken şafağı, bilimin yüksek öngörü zirvelerinden günlük yaşamın gürültü ve kargaşa ortamına kıyasla daha erken görünür.

İletişim ve bilişimin gelişmesi ve yaygınlaşması ile kurulacak elektronik temas dünyası bence böyle bir amaca ulaşılmasını kolaylaştırıp hızlandıracaktır. Güçlenen sivil toplum örgütleri, teknolojik ilerleme ile yaygınlaşan ve kolaylaşan eğitim, hızlı bireysel iletişim, bireyin varlığını ve geleceğini güvence altına almak için oluşturulan sosyal sistemler, emeğin ve sermayenin serbest dolaşımı, (AB) gibi sistemler, ve en önemlisi bireyin sosyal varoluş konumunu seçebilme özgürlüğünü gittikçe daha etkin ve yetkin kullanması, insanlığın bilinçli varoluş tarihine geçiş işaretleridir. Sanırım sömürgeci kapitalizm kendini komünizme karşı korumak için güçlendirmekte olduğu sosyal devlet eliyle evcilleşecek; böylece üretimdeki artı değerin adil ve dengeli dağılması sağlanacaktır. Benim kanım odur ki, şu anda sosyal adaletçi, laik, demokratik, hukuksal elektronik devlet (E-Devlet) eliyle, aslında komünizmle oluşması beklenmiş olan, bireylerinin en az ekonomik değerleri çağdaş özgürlüğe yetecek kadar olan sınıfsız toplum yapısına doğru ilerlemekteyiz.
Devamı için..
İLGİLİ BLOG: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=124749

Muharrrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..