Hoşgörü de, nereye kadar!

Hani, güneş; ayırt etmeden ısıtır ya zengini, yoksulu...
Hani, yağmur ayırt etmeden yağar ya, susuzluktan çatlamış toprağa, çöllere ve birlikte, göllere, derya ya denize...
Hani bir "ceza" geliverir ya tüm hepimize...
Onun adı bazen deprem olur, sel, kara kış ve çok sıcak (savaş) olur! 

Hani, eline, beline, diline, gözüne, sözüne, sahip olamayanlar, paravanın arkasından din, devlet, siyaset ve dünya meselelerinden tutunda, insanın en mahrem yerlerine kadar sıkılmadan geniş geniş yazarçizer, söyler takımı; başlangıçta savunduklarının, sonunda karşısında olduğunu ve bunu nasıl becerdiğinin farkında olmayan şizofrenik vakalar; Nerde susacağını nerde konuşacağını bilmeyen görgüsüz fukaralar!  

Hani diyorum bu tip insanlarla bir toplulukta karşılaşmış olsanız!
Çağrınızı üzerine alıp koşarak gelmiş olsa mekânınıza ve oturuverse yanı başınıza. Hani nezaket icabı "yine gel" dediklerimizden ve sonra arınamadıklarımız gibi!  

Hani diyorum bunlar için hoşgörünün sınırı ne kadardır, hiç bileniniz var mı?
Eşref saatinde olsak, "makara" sararız da, ya eşek saatine denk gelirse ne yaparız? 

Hani diyorum, dediğim duruma hiç düşüneniniz var mı?
Atsan atılmaz, satsan satılmaz misali, kaçsan nereye kadar?
Kurunun yanında yanan yaş misali! 

Sevsen nereye kadar? :))
 

M. Talip Girgin