Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '08

 
Kategori
Öykü
 

Benim işim saymak

Benim işim saymak
 

Yattığı yataktan ayağını sarkıtmış. Uyumuyor. Nereden biliyorsun, diye sorarsanız, “biliyorum işte” derim. İnsan uyusa böyle olmaz. Sadece gözlerini kapatmış, uyuyor gibi yapıyor. Ama ben biliyorum ki, o, düşünüyor. Ne düşünüyor? Bir gece önce bana “sanki boş bir kafatasıyım, içinde beyin yok” demişti. Ben de ona “bu şekilde konuşuyorsan, düşünüyorsun” demiştim. “Hem de fena halde düşünüyorsun.”

Onu kaldırmak için, odaya girip mahsus gürültü yaptım. O da inadına ben odadayken gözlerini kapadı. “Ne yapmak istiyorsun, böyle? Aç gözlerini uyanık olduğunu biliyorum” dedim. “Git başımdan, yalnız kalma özgürlüğümü kullanmak istiyorum” dedi. Yine Amerikan dizisi dublaj diliyle konuştu! “Söylediğiniz her şey aleyhinize delil olarak kullanılacaktır. Susma hakkınızı kullanabilirisiniz.” “Aman yesinler” dedim. Çektim gittim, balkonda oturdum.

Neden sonra yanıma geldi. “Sabah şerifleriniz hayırlar olsun” dedim. Ters ters bakıp, kafasını çevirdi. “Bana bak sen böyle ters bakıyorsan, aksi konuşuyorsan, beynin gayet yerinde canım” dedim. "Bana canımmm deme, canııımmmmm, ” dedi. Hay Allah yaa! Ne olmuş ki buna böyle. Yine bir süre durduk. O dışarıya, gözlerini dikmiş, bakıyordu. Sanki çok önemli bir iş yaparmış, gibi! Bana bir cesaret geldi, “n’oldu yaa, nereye bakıyorsun?” diye sordum. Gözleri ateşli ateşli baktı. “Hiç, bilmiyor musun, şu iskeleye yaklaşan vapur; 8253. vapur. Onun saydım” dedi. “Yaaa her şeyi sayar mısın, sen?” dedim. “Tabii ya, sayarım. Benim işim saymak” dedi. Mesela şu kırmızı çiçek 12.573. çiçeğini demin attı, gövdesinden. Yenilenecek. Yerine yenisi gelecek, sonra onu da atacak. Vapurlara insanlara inip binecek, vapurlar var olduğundan beri, bu böyledir” dedi.

“Vayyyy, ” dedim içimden “bu iyice kafayı sıyırmış.” Sonra “sen” dedim, “niye sayarsın ki? “Sayarım işte?” dedi. Mesela vapurlarla insanlar, işlerine, evlerine, sevgililerine, karılarına, okullara, kafelere, barlara, lokantalara, kitapçılara, giderler. Sanki hep mutlu mudurlar?” Mutlu olmak için mi giderler? Ya da şöyle söyleyeyim, mutlu olacaklarını sandıkları için giderler. Bir işsiz diyelim; çok iyi bir iş buldu. Parası gayet yerinde, o kadar iyi, o kadar iyi ki neler alacağını şaşırmış vaziyette. Ha bire bankada yığılıyor, paralar. Adam sadece hesap cüzdanına baktıkça mutlu oluyor. Birikiyor, birikiyor veeee birikiyorrrr. Adamın işleri o kadar yoğunlaşmış ki, bu parayı harcayacak zaman bile bulamıyor. Arkadaşı, dostu, hiçbir şey kalmıyor. Artık o kadar güvensizleşiyor ki, yanına her yaklaşan insanın ona parası için yaklaştığını düşünüp, ciddi paranoyak oluyor. Bu arada patronuna yalakalık yapmaktan, kişiliği iyice eziliyor. Kentli, medeni insanlar gibi bir psikologa gidiyor. Psikolog ona hep anlattırıyor ve o hep anlatıyor. Bunu evde gidip, duvarlara da anlatsa aynı şey aslında. Psikolog kâğıda çizik atıyor, o anlatırken. Adam da zannediyor ki, onun teşhisini koyuyor. Oysa o psikolog ancak başka bir psikologun anlayacağı şekiller çiziyor! Adama psikologun tavsiyesi “sosyal hayatın içinde ol, doğaya kendini bırak, kendine zaman ayır, hobi edin” oluyor. Adamla alay ediyor sanki.

Puffzzz. Durun yaaa, zor tutuyorum kendimi. Verdiği örneğe bakar mısınız? Hani bi geyik hikâye vardır, hep anlatılır. Adamın biri bi psikologa gitmiş. Psikolog bey, ben çok mutsuzum, hiç gülemiyorum, ne yapabilirim, diye sormuş. Psikolog da , şurda bi yerde bi palyaço var, ona git gülersin demiş. Adam da “o palyaço benim” demiş. Aynı bu hesap bunun hikâyesi, şimdi.

“Yaaa işte böyle, ” bunları düşünüyorum, dedi. Biraz saysın saydırsın, iyi gelir. Sustuk.

O tekrar, insan en çok ne zaman mutlu olur, bilir misin? 18 yaşında. Vara yoğa güler. Cidden güler. Gülermiş gibi yapmaz. Havadan geçen kuş kafasına etse, güler. Karşıdan gelen adam ayağını burksa, güler. Güleroğlu güler. Sonra bu gülmeler, zamanla dudak kaslarını, kulaklara doğru çekme eylemleri haline gelmeğe başlar. O zaman ona “hah bak artık olgunlaşıyorsun” denir. O da artık “hamdım, piştim, olgunlaştım, ( Ya da yandım) der. Sanki bir boka yararmış, gibi.

İnsanların önüne hep bi amaç koymuşlar, şuna sahip olursan mutlu olacaksın diye. Para, karşı cins, çocuk, aile, falan filan. Nasıl mutlu olabilirsin ki? Sen kendine bile sahip değilken, paraya, işe, aileye, çocuğa, yata, kata, sahip olarak mı mutlu olacaksın?

Her şey bu kadar geçiciyken ne yapabilirsin ki? Ancak sayıp saydırabilirsin…

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..