Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '08

 
Kategori
Futbol
 

Belçika beraberliği sürpriz mi?

Belçika beraberliği sürpriz mi?
 

Terim, 90 dakika boyunca sinirli ve stresliydi.


2010 Dünya Kupası Grup Elemeleri ikinci maçında sahamızda Belçika'ya takıldık. Ermenistan maçını takiben futbol kamuoyunda estirilen tatlı rüzgar, bu bir puandan sonra büyük ihtimalle ayaza dönecek. Oysa Belçika maçının karşısına kafadan 3 puan yazılamayacağını Ermenistan maçı sonrasında siz okurlarımıza anlatmaya çalışmıştık. Bakın maçtan 2 gün önce kaleme aldığımız yazımızın son bölümünde millilerimize yönelik nasıl bir uyarı yapmışız:

“Şimdi önümüzde Çarşamba günü oynayacağımız bir Belçika karşılaşması var. Belçika, son karşılaşmamızdan bu yana yeniden yapılanmaya çalışan ve bunu belirli ölçüde başarmış bir takım. Almanya ile oynadıkları ve 2-0 kaybettikleri hazırlık karşılaşmasında onları izleme fırsatı bulmuştuk. O maçta ilk göze çarpan orta sahayı mücadele gücü yüksek futbolculardan kurdukları ve oldukça sert futbol oynadıkları olmuştu. Bizim de kendi sahamızda tabiri caizse daha kolay “dolduruşa geldiğimiz” düşünülecek olursa Çarşamba günü çelik gibi sinirlere ve maç içindeki muhtemel sıkıntılar açısından tribünlerde sabra ihtiyacımız olacak.”

Gerçekten de maçın ilk dakikasından bitiş düdüğüne kadar Belçika takımı mümkün olan her pozisyonda dişlerini göstermekten çekinmedi. Defansında ve orta sahasında sağlam, fizikli, mücadeleye yatkın ve sert futbolu seven 6 oyuncu kullanan teknik direktör Vandereycken; Swerts, Kompany, Simons, Vermaelen, Fellaini ve Vertonghen ile oyun düzenimizi bozmayı başardı. Sahaya 4-4-2 şablonuyla çıkan Belçika, top bizdeyken bu şablona sadık kalmadan Dembele'yi orta sahaya atıp millilerimize boş alan bırakmamayı amaçladı. Milli takımımız ise karşılaşmaya Ermenistan maçının ikinci yarısında tercih ettiği 4-1-4-1 düzeninde başladı. Defans bloğumuzun önünde Mehmet Topal görev alırken, tek santrfor Semih'in gerisindeki dörtlü ise Kazım, Tuncay, Emre ve Arda'dan oluşuyordu. Teknik direktör Fatih Terim, belli ki Tuncay'a “serbest adam” görevi vererek Belçika'nın ağır defansı arasına sızmasını istemişti. Bu düşüncenin kağıt üzerindeki parıltısı yeşil sahaya da yansımaya başlamıştı ki, şanssız bir sakatlıkla Tuncay'ı kaybettik. Yapılan mecburi oyuncu değişikliğinde Tuncay'ın yerine oyuna alınan Halil, yapısı gereği ileri uçta statik kalıp hedef santrfor gibi oynamaya başlayınca maçın büyük bölümünde Belçika savunması hem Semih'i hem Halil'i kontrol etmekte zorlanmadı. Oysa o bölgede Tuncay'ın varlığı hem geriden gelen oyunculara hem de Semih'e boş alanlar yaratabilirdi.

31.dakikadaki serbest vuruşta Wesley Sonck'un bulduğu gol, yıllar yılı sıkıntılarını çektiğimiz defansif zaaflarımızın bir kez daha yüzümüze vurulmasından başka bir şey değildi. Bu golden sonra takımımızın stres düzeyi olağanüstü derecede arttı. Zaman zaman “panik” seviyesinde sergilediğimiz futbolun haftalar önce Avrupa Şampiyonasında yarı final oynamış bir takıma yakışmadığı aşikar ancak bu durumu biz günler öncesinden öngörebildiğimize göre, teknik heyetin de bu çalışmaları yapması gerekirdi. 74'te kazandığımız penaltıya kadar kapalı savunmaları açmak adına bilinen çözümleri sahaya yansıttığımızı söyleyebiliriz. Ancak bu bölümde kanatlardaki kademeli Belçika savunmasını geçmek de fizikli stoperler arasında Semih'i kullanmak da pek mümkün olmadı. Skoru eşitledikten sonra maçı kazanma adına gösterdiğimiz hırsa karşılık Belçika kenar yönetimi gerek defansını gerekse de orta alanını kuvvetlendirerek, takım direncini arttırdı. İstanbul'a gelirken bir puanı “çok iyi sonuç” olarak gören Belçika maç sonunda evine mutlu ve avantajlı dönmeyi başardı ancak 14 Ekim 2009 tarihine kadar bu grupta çok şey değişebilir.

Belçika karşısında millilerimizin sergilediği hücum kısırlığı ve sağlam Belçika savunmasını aşmaktaki sıkıntımız, belki de Türk futbolu adına farklı bir tartışmayı başlatmayı gerektiriyor. Dünya futbolunda on yıl önceki önemini kaybetmiş olsa da kimi zaman tüm takımlar “pivot santrfor” ihtiyacı hissediyorlar. Biz Hakan Şükür'ün etkinliğini kaybetmesinden sonra bu dosyayı rafa kaldırdık ama Belçika önünde bu tip bir santrfora sahip olsak oyunun gidişatını değiştirebilirdik. Bu noktada Türk futboluna büyük hizmetleri dokunmuş Hakan Şükür'ün başarılarını yenileyebilecek hatta belki de onu geçebilecek potansiyel bir yıldız adayına Batuhan Karadeniz'e dikkat çekmek isterim. U21 takımıyla başarılı bir grafik çizen Batuhan, Wayne Rooney ve Theo Walcott'un 17 yaşlarında milli takım forması giydiği futbol dünyasında neden A Milli formayı giymesin? Bunun için hiçbir fizik eksiği bulunmayan genç golcünün önündeki tek problem mental olarak hazırlanması. Bu konuda hem Beşiktaş kulübüne hem de milli takım teknik heyetine görev düşüyor. Oyun yapısı ve fizik özellikleri itibariyle Batuhan üzeri hiç düşünmeden çizilebilecek oyunculardan biri değil.

Sonuç olarak Belçika'ya evimizde puan kaybetmek planlamadığımız kötü bir sürpriz oldu. Fakat Türk futbolunun ali menfaatleri gereği 10 Ekim 2009'daki rövanşa kadar bu beraberlik “hiç yaşanmamış” gibi davranmak zorundayız. Nasıl ki, Norveçi deplasmanda yendik, Belçika'yı da orada yenerek avantajı geri kazanabiliriz. Şimdi odaklanmamız gereken gelecek ay oynayacağımız Bosna maçı olmalı. Son dönemlerde dikkat çekici bir grafik çizen Bosna'yı da evimizde yenemezsek işte o an başımıza büyük bir dert açtık demektir.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..