Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
Öykü
 

Maviye sevdalı çınar-I

Maviye sevdalı çınar-I
 

Çalan telefonun ekranında adını gördüğünde alelacele yaptığı işi bırakıp, heyecanla “bir dakka” diyerek kalabalıklardan uzaklaşmaya çalışırken, bir yandan da dayanamamış hemen telefonu açmıştı. Onun kendine has, o boğuk tonuyla “merhaba” diyen sesini duymak… Hele böyle beklemediği bir anda. Yüreğinin; “ben burdayım” diyen vuruşlarını ise çok sonra, telefonu kapadıktan sonra duymak ama fark edememek... Bir şeyler oluyordu olmasına da bunu ne gri hücreleri anladı ne de yüreği sezebildi.

— Kitapçıdayım, kendime birkaç kitap aldım, sen ne istersin?

diyordu, Çınar, hem de hiç ona “Alayım mı?” diye sormadan. Evet, ilk tanışmaları bir kitap yüzünden olmuştu ama daha bir hafta bile olmamıştı birbirlerine “merhaba” diyeli. Yok, yüz yüze de görüşmemişlerdi. İnternet olanaklarını kullanarak birbirlerine ileti; mektup yollamışlardı. Mektupları, internet ortamında parmağı tuşa basarak yollamak an meselesiydi. Ya kilometreleri aşmak?.. Henüz buluşmayı konuşacak kadar uzun süreli de değildi arkadaşlıkları ama… Ama O, kitapları kargoyla kolayca yollayabileceğini söylüyordu ve Sevda’ya sadece ne istediğini soruyordu; o buyurgan, o karar vermiş sesiyle. Sevda itiraz etmeye çalıştı ama bir işe yaramadı. Az sonra, sırası geldiğinde ya da olanak bulduğunda almak üzere yaptığı listesinden bazı kitapların adlarını seçerek, ileti olarak yollamıştı bile.

Şaşırmıştı Sevda. O’nun kendisini şu birkaç günde böylesine benimsemiş olmasına şaşırmıştı. Hatta böylesine… Neyse, henüz çok erkendi bazı “anlamları” akla getirmek için, çok erkendi. Geçen perşembe günü, internet ortamında kitapların tanıtıldığı bir platformda, çok bilinen bir yazarın hemen hiç bilinmeyen bir kitabını tartışırken bulmuşlardı kendilerini. Yok, karşıt değildi görüşleri. Tam tersine, birbirlerinin görüşlerini destekleyici yorumlar yazmışlardı. Hatta kullandıkları benzer kelimeler nedeniyle, bir an “Kendi yorumumu mu okuyorum yanlışlıkla?” diye şaşırmışlar, sonra öyle olmadığının farkına varmışlardı. Farkında olmak… Önemli bir eylem olmalıydı ki, hemen sonrasında mektuplaşmaya başlamışlardı.

Mektup… Mail yerine bu kelimeyi kullanmak istemişti Çınar, Sevda da itiraz etmemişti. Hatta hoşuna bile gitmişti. Severdi mektup yazmayı, hem de halâ yılda bir iki kez mektup yazardı renkli kağıtlara ve renkli zarflara koyarak postalardı onları. En çok da kendi rengini katardı... Mektuplarla ciddi ciddi kitap tartışmaları yaparken, nasıl olmuştu da hayatı; kitaplarda anlatılanları tartışmaya geçmişlerdi, hiç farkında olmadılar. Anlık iletide konuşmayı ikisi de istememişti, böyle uzun mektuplar yazarak tartışmak daha doyurucuydu. Ama böyle yazarak anlaşmaya çalışmanın da tıpkı anlık iletide olduğu gibi bir eksik yanı vardı; ses yok, mimik yok ya yanlış anlaşılmalar olabiliyordu ve aceleciliğinden bazen ne demek istediğini anlatmak çok zor geliyordu Sevda’ya. Yine böyle bir anda dayanamadı ve:

- Telefon numaramı yazayım mı, yazar mısınız?

dedi. Az sonra Çınar’ın telefonunu aramış konuşuyorlardı. Sonunda anlaşabilmişlerdi. İyi de olmuştu hani. İyi de… Daha kelimenin tam anlamıyla, tanışalı dün bir bugün iki gün olmuştu ve telefonu kapatırken, Çınar’ın sesindeki o kendine has, hoş tınısından çok, kendine güvenen “erkek” sesi aklında kalmıştı Sevda’nın. O sesin bir “adam”a ait olduğunu o zaman anlayamamıştı. Ve bu aklında kalan sesin onun hayatını bu kadar çabuk etkileyebileceğini hiç ama hiç düşünmemişti.

Sonra? Sonra sanki maviye sevdalı bir çınar olma yolunda sürüp giderken mektuplaşmaları, onlar hala kitapları konuştuklarını sanıyorlardı. Ve Sevda’ya ulaşmak üzere yollanan kitaplardan birinin ilk sayfasında, henüz o okumasa da bir dörtlük yazılıydı:

“sende parlayan bir ışık var maviye kaymakta
benim tayfım kırmızıya dönük ancak yüreğim sana akmakta
sende doğmakta olan sönüyor bende perde perde
aşk yaşanmamış kalacak ömrün bittiği yerde”

Yazarın notu: Bu sevda bitmez; ömrün bittiği yerde bile.

B-II: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=137440

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..