Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bizim evin halleri – 12

Bizim evin halleri – 12
 

Yaz günlerinden bizim evin içini bilenler bilir, cehennem sıcağı denilen cinstendir, Fin hamamı, Türk hamamı halt etsin yanında!

Hoş, terledik terledik de kilo mu verdik, yok… İbre ille de ilerleyeceğim derdinde!

Neyse, bu konuyu kapatalım, hoş bir konu değil…

Eylül sonuna doğru evin içi cennete dönüştü!

Hafiften ya da bazen coşkuyla yağmurlar yağdı, ev içinde nefes alımları başladı, hatta pike bile örtünür hale geldik sabaha karşı vakitlerde…

Maia’ya da iyi geldi ama ayrı bir sıkıntısı var garibimin şu aralar, takmış durumda, ille de bebekleri olsun istiyor, gözüne kimi kestirirse artık, bacaklarına sarılıyor!

Oğlum için pek keyifli zamanlar değil, en yakın arkadaşları kendisinden bir-iki yaş büyük ve her biri üniversiteli gençler olarak dağıldılar farklı illere…

Burç’u ise Amerika’ya yolcu ettik, ne bürokrasisi, ne de uğurlama faslı kolaymış!

Gülgün Teyze’si olarak elbette bazı tüyolar da verdim, dedim ki: Hüzün kontrol edilebildiğinde arada bir hoştur ama lütfen seni ele geçirmesine izin verme!

Öyle bir zayıf anında gelir ve sevdiklerinle ilgili öyle şeyler anımsatır ki sana, her söylediğine kanma!

Kandırır!

Her yaptığın olumsuzluk için kendini gereğinden fazla yargılamaya çağırır, haberin olsun, düşmeyesin sakın ola bu tuzağa teyzem…

26 Eylül doğum günümdü, 27 ise kız kardeşim Nilgün’ün…Aramızda bir yıl ve yirmi dört saatten az bir zaman farkı var!

İkiz gibi büyüdük!

Bir araya gelme tarihi 27 Eylül olunca maaile iki doğum gününü bir gecede kutladık, yoklamada eksik olan babamdı, onu da rahmetle andık!

Keyifli bir geceydi, kız kardeşimin kızları ve oğlum espri üretme işlerini üstlerine almışlardı ne de olsa!

Bayram tebrikleri almaya başladım, bayramları sevmeyeli ne kadar oldu tam bilmiyorum, çocukluğumdan kalan kötü bir anım da yok bu konuda, annemlerin evinde hoş ritüelleriyle karşılanırdı hep bayramlar, ne fazla abartı ne eksik!

Yoğun iş hayatı mı, evlenip boşanmalar mı, yoksa saç saça baş başa olup da bayramlarda göstermelik davranışları mı bazı gözlemlediğim kişilerin beni bunlardan soğuttu, bilemiyorum…

Uzun yıllardır öyle bir coşkuyu duyamıyorum, problem bende mi, inanın onu da bilmiyorum!

Sırf bayram olsa neyse, diyeceğim ki din istismarına karşı bir tavır almışım içimde, başka özel günlerde de oluyor aynısı…

Bir şeyler yapay geliyor bana sanırım, ya da kendimce bir başkaldırım!

Sevgili Mine Hanım’da, dün yorumlaştık, bunu yaşamış, ama farkındalığı benden çok daha önceleri…

Acaba zorunlulukları sevmeyişim mi altında yatan?

Bir içime dönüp araştırayım bakalım, altından neler çıkacak…

Bu arada, geçenlerde ilk kez bir yazım editörler tarafından kaldırıldı! Siyaset üstüneydi, eleştiri dozunu aşmışım… Uykudan kalkar kalkmaz yetmiş santim ötemdeki bilgisayarı açarım, uyku sersemliği ile önce çok bozuldum, itiraf edeyim! Sanki bütün kalelerim elimden alınmıştı! Bir kahve içimi sonrası sağduyum çalışmaya başladı, Allah bilir onlar için de doğru bir yazıydı ama sakıncalıydı!

Şu karışıklıkta muhtemelen pek de sağlıklı olmayacaktı!

Açık pencereden Melisa kokusu geliyor, İzmir çok güzel bu mevsimde, perdeler hafiften salınıyor, insanın şiir yazası geliyor!

Ya da meltem kokulu bir pikeye sarınıp uyuması…

Şiir… Ya da türkü tadında…

Sevmesem de bayramları, sevenlerin kutlu olsun bayramı!...

Gülgün Karaoğlu

Eylül,28/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..