Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Sıkıntılara sebep olanlar!

Sıkıntılara sebep olanlar!
 

Atıl Ayaz (Kendisinden alındı)


Ben FOX TV den Haber muhabiri Atıl Ayaz, M.Talip Girgin ile MB ta yazdığı yazılar ve içerikleri adına üzerine söyleyişi yapmak istiyorum! 

"Her yiğidin yoğurt yemesi başkadır" ama her yiğidin yediği bir yoğurt vardır önünde. Kimisi kaymaklı, kimisi kaymaksız... Kimisinin sütüne su katılmış, kimisine katılmamış... Sonuçta her satıcının bir alıcısı vardır mutlaka; fakat iş; su katılmamış müşteriye su katılmamış yoğurdu yedirmekte yatıyor! 

—Kızılcık dalından oltamız içinde topladığımız üç beş solucan ve birkaç çekirge olan yem kutumuz ile mert gölünde çığlık çığlığa yakalamaya çalıştığımız sazanlar, kefaller...  

Dolu dolu, yaşadığımız o çocukluk yıllarımızdaki tatil günlerinin ardından şimdi kaderin cilvesine bakın ki? Yıllar sonra hiç aklımızda olmayan medya ortamında yine Talip ağabey ile karşılaştık!  

— Müsaade ederse kendisiyle, internet ortamında yazdığı yazılar üzerine, genel anlamda bir söyleyişi yapmak istiyorum. 

—Merhaba ağabey… 

— Merhaba, öncelikle hoş geldin Atıl kardeşim. Tabi ki memnun olurum.  

Ağabey konumuz yazı yazman ile ilgili olduğu için tabi ki, bunun öncesini ve sonrasını merak ediyoruz. Yazı yazmaya ne zaman başladın?  

—Yazı yazmaya yıllar önce mektuplar ile başlamıştım! Kırklareli, Edirne ve İstanbul’da okuyan, İğneada, Çerkezköy, Saray ve Lüleburgaz da oturan Arkadaşlarımla uzun uzun dereden, tepeden, denizden, gölden, mahalleden, yaban ördeklerinden, göçmen kuşlardan ve sevgililerden bir haber olsun diye yazmaya başlamıştım. 

Postacı hemen her gün bana mektup getirirdi. Bazen birkaç gün gelmezse mektuplarım birikir üç beş adet mektupla birlikte gülerek yanıma gelirdi.  

Benim sayfalar dolusu yazılarıma, arkadaşlarımın ve akrabalarımın, genellikle kısa yazılar ile cevap vermeleri beni çok üzüyordu. Her defasında anlatılmayan bir şeylerin kaldığını düşünüyordum. 

Yazmayı çok seviyordum ve bana yazılanları okumasını daha çok seviyordum. Sayfaların çabuk tükenmesinden dolayı, zarfın içine çoğu zaman ek dosya koyardım ama yine yazamadıklarım için hayıflanırdım. Bu yüzden yazamadıklarımı yazmak için günlük tutmaya başladım. Yaklaşık otuz yıldır günlük tutuyorum. Bazen hatırlayamadığım insanların isimlerine takılır günlerce kim olduğunu düşünürüm. Bazen kendi yazdıklarımı okuyamaz üzülürüm! 

Benden başkası nasılsa okumaz diye ilk günler gelişi güzel dalgalı dalgalı yazardım! 

Harflerin çubuklarını bazen sola, bazen canım sıkılır yan dönerim sağa yatırırdım. Bazen de elimi başımın altına koyar dimdik yazardım. Yazdığım sayfaya baktığınızda; ekin tarlasının rüzgârda yer yer dalgalanması gibi bir şekil olurdu defterimin sayfası. Nokta, virgül ünlem ise tam bir rezalet:))  

Öyle bile olsa, benim için her satırı önemlidir yazdıklarımın! 

Bir tarzınız var mı? Mesela yazdıklarınızla ne anlatmak istiyorsunuz? 

— Sevgili kardeşim yazdıklarım genelde görsel ve duygusal. Malum çocukluğum ve yetişkinlik yıllarımdan edindiğim alışkanlıktan olmalı. Geçen zamanı dolu dolu yaşamak adına, genellikle sevgiyle ilgili mesajlar vermek isterim. Zaten MB ta bir arkadaşımızın yazdığı gibi "blog ta" kimliklerini alenen açıklayanların başkada bir seçeneği yokmuş! 

Bunun yanında sağ olsun, MB ta ki arkadaşlarımdan hakkımı aramasını, yanlışların üzerine giderek sorgulamasını da öğrendim. Bazen sıkıntı verse bile (!) bu benim açımdan iyi bir gelişme. 

—Talip ağabey hadi anılarını yazmanı anladık, psikoloji veya felsefe, hadi neyse de; bazen bir yazı dizisinin ardından, beklenenden bambaşka bir yazı yazıyor ve birçok insanı şaşırtıyorsun. Sıradaki yazına yorum yazmak isteyenler böyle blog’ların ile karşılaştıklarında küçük bir travma geçirmekteler. Bunu nasıl izah edeceksin? 

Sevgili kardeşim örnek verir misin? 

— Tabi ağabey, mesela;  

Müsaadenizle blogçular Şeytanım geldi! / Postaaaa “Mektup vaaar” / Doğacak çocuklar, sahipsiz bırakılmasın! / Şeytan ile ilgili! / Metal Fırtına 10/ 2007 yılında siyaset için yazamadıklarım! / Gençler Akıllı olun! / Mektubunuz var! / Daha dün bir, bugün iki! / Susmak lazım! / Kendi bayrağımızı sallayalım! / Bana göre hata, size göre nedir! / Bunda bir hikmet var!./  

Maaşallah: Şimdilik her şey “Saat” gibi çalışıyor! / Dikkat: Aranılan araç bu olabilir! / Asın artık şu at hırsızlarını! / Ergenokuncuların avukatları günah çıkarıyor! / HALİMENİN ÇOCUKLARI! / Hoşgörü de, nereye kadar! / Dedektif ŞERLOK HOLMES’TE balon çıktı!. / Sıkıntı veriyor! / 12 Eylül Cuma yazısı! / Ergenekon safsatası, Deniz feneri laf salatası!. 

Bu yazılarda sanki anlatmak istediğiniz tam olarak anlatılamamış gibi bir eksiklik var. Böyle olunca okuyucular sizin hakkınızda yanlış bir karara varabilirler. Konuların daha iyi anlaşılabilmesi açısından, bu konuları tekrar ele alsak, bize daha aydınlatıcı açıklamalar da bulunabilir misin? 

—Tabi ki bulunabilirim fakat çoğunun güncelliği kalmadı şimdi tekrar gündeme getirmek ne kadar doğru olur bilemem. Bu açıklamalardan rahatsız olanlarda olabilir! 

— Haklısın ağabey. Fakat burası özgür bir düşünce platformu ve önemli sayıya ulaşan bu bloğunuz da, böyle bir öz eleştiri yapma hakkınız olmalı! 

— İnşallah öyledir :)) 

Ramazan yağmuru; kirlerden ve kirlilerden arınma mevsimi… Cahiliye nin kokuşmuş ve kirli havasından kurtulup vahyin iklimini soluma seferi… Kirli işleri ve kirli hesapları kapatma kararı… Kirli ellerin, çirkin işlerde gösterdikleri cesarete, karşı koyabilme yürekliliği… Ruhlardaki çölleşme, yüreklerdeki çoraklaşma bu yağmura muhtaç… Kir, kin, küf, pas… Çürüyen bir toplum… İnsanlık bu yağmurla ne zaman buluşacak? Ramazan yağmuru ile başlayan bir temizlik harekâtı… Temizleme ameliyesi… Temizlenme eylemi… Önce kendimizden başlayarak… Bu yağmura gözyaşlarımızın iştirakini sağlayarak bilenme, arınma, direnme disiplinine dahil olmak durumundayız.” (Alıntı) 

Adına ister “günah” çıkarmak deyin, ister “günahları” ortaya çıkarmak. Yanlış anlaşılmaları önlemek için zaman zaman açıklama gerekliliği doğuyor. 

Dolayısı ile insanları bilgilendirip tekrar sıfırdan başlamalı. Hesabı verilemeyen yazılar silinir gider, üzerine tıkladığınızda bulamadıklarınız gibi. Egolarımız ile mezarda değil pazarda buluşalım! Kim kimin günahına girmiş hadi bir bakalım sonra; vakit varken helalleşelim.  

Talip ağabey acil bir çağrı aldım, konuyu tamamlamak için tekrar geleceğim hoşça kal... 

Burada bekliyorum Atıl kardeşim... 

M. Talip Girgin
Tüm yazdıklarım!
 

 

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..