Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '08

 
Kategori
Deneme
 

Ölüm üzerine

Ölüm üzerine
 

ölüm; sadece sonsuza açılan bir yol mudur?


"Ölüm, ölümü beklemekten daha az acı verir.” (Montaigne)

Şu güne kadar en çok korktuğum, ürperdiğim ve düşünmek istemediğim tek şey ölümü beklemektir.

İnsanın korkularının ve sakınmalarının tümü ‘acı’ duyumuna karşıdır. Tehlikeli gördüğü her şeyden sakınmaya programlıdır. Fakat, insan çok iyi bilir ki; bu sakınım ölüme karşı faydasızdır. Sonunu bilmediği bir şeyden korkulduğu çoğu zaman dile getirilir ancak, ölümü beklemek kavramını bilmeye çalışmak istemez insan. Karşılaşıldığında nasıl bir cevap verileceği bilinmeyen bir soruymuşçasına, ‘ölümü beklemek’ fikri de insana ürpertici gelir. Düşünmekten bile kaçar. Fikir hakkında kesin bir yargıya vardıktan sonra, ‘zamanın durduğu o an’a ilerlemek daha acı vereceğinden midir düşünmekten kaçmak?

Konuya farklı bir akış getirelim; ölümün anlamını bilmemek midir acaba bizi ürperten? ‘Doğa’dan uzaklaşmak, yaşamdan sıyrılmak, ‘yarın’ı görememek korkusu mudur? Ölünce ne olacak, basit sorusuna verilecek bir cevap olmayışı mıdır? Karanlığa saplanmak korkusu mudur?

Belki de ‘ölüm’ dediğimiz kavram, tamamıyla bir yanılgıdır ve yaşamın başlangıcıdır: Bedenin ve ruhun birleştiği, ‘zaman’ denen kavram içinde hapsolduğumuz yerden kurtuluşumuzdur. Bu durumda ölümden kaçmak veya ölümü sorgulayamamak nedensiz bir korkudur. Yaşam: Ruhun bedenden sıyrıldığı maneviyat dünyasında, düşünceler arası ilişkiler bütünüdür.

Acaba yaşamın anlamını bilmemek mi bizi ‘ölümü beklemek’ ten korkutan? Yaşamın anlamına ulaşamamak mıdır bizi kaçmaya çalıştıran ölümden. ‘son bir sigara daha içeyim’ deyişi veya ‘bir daha mı geleceğim dünyaya!’ düşüncesi, sonunda neyin beklediğini bilmediğimiz bir yola girmemeye çalışmak mıdır faydasızlığını bilmemize rağmen?

Madde, ruh ve beden arası ilişki ‘zaman’ kavramı içerisinde birbiriyle sürekli bir yarış içerisindedir. Birbirine şekil verme ve birbirine zarar verme konularında elinden geleni ardına bırakmamaktadır. Ruh bedenden ayrıldığında madde anlamsız hale gelir ve düşünceler sorgusuz kalır. Zamanın durduğu o an, belki de yaşamın başlangıcıdır. Bu durumda ‘acı’dan sakındığımız bedenin, ölümden sonra değersizliği de düşünülebilir.

Bir çok insan ‘yaşam’ dediğimiz kavramda sadece bir amaç için yaşar. Bu amaç sayesinde korktuğu ‘ölüm’e karşı direnir. Bedenini de ‘acı’lardan sakınır ki amacı doğrultusunda ilerlediği yolda tökezlemesin. Amacına ulaştığında ‘ölümü bekleme’ sürecine girmemişse, yaşamın son günleri daha huzurlu girer. Belki de sonrasında bilmediğimiz ‘yaşam’a demir atar.

‘Son’ gün fikri hangi sebebe bağlanırsa bağlansın ‘yaşam’ı sorgulamak her anlamda yararlıdır. Sorgulamayı öğretmek ve öğrenmek de insanlığa yapılacak güzel hizmetler arasındadır. Bakarsınız utanç duyduğumuz insanlık tarihimiz farklı bir ivme kazanır.

 
Toplam blog
: 70
: 1093
Kayıt tarihi
: 27.01.08
 
 

Çok da eskilerde olmayan bir tarihte doğdu. Kulağına ismini fısıldadılar: İsmail. İsmini büyüyünc..