Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Beyaz kurdele takmayacağım!

Beyaz kurdele takmayacağım!
 

Hadi şiddet yanlısı bir maganda ilan edin beni. Yargısız infaz yapın, çarmıhlara gerin bedenimi. Böyle olmadığımı, yazılarımın birkaç tanesini dahi okuyanlar, hemen anlayacaklardır. Hatta kırılgan ruhumuzun, her daim çağlamaya hazır göz pınarlarımızın, bazılarının tiye aldıkları gibi, açan çiçekten, daldaki böcekten etkilenip sulara-sellere karıştığının bile ayrımına varacaklardır. Yolumuzu, varımızı, yoğumuzu sevgi üzerine kurmuş birisi olarak, genel anlamda şiddete, özelde de aile içi şiddete karşı gerçekleştirilen bir harekete, tepkiye; karşı olmamız ya da duyarsız kalmamız beklenemez. Ancak, bazı komikliklerin de peşinden sürükleneceğimiz anlamına gelmez tabi, bu durşumuz.

Dünyadaki benzer uygulamalardan esinlenerek, ülkemizde de, aile içi şiddete, bir erkek tepkisi olarak yakalara beyaz kurdele takma eylemi başladı ya da başlaması yönünde bazı toplum önderleri önayak oldular. Kısa ve net söyleyeceğim: Bu işler, boş işlerdir. Şova yöneliktir. Belki bu fikrin çıkış noktası şov, başlama mücadelesini verenler de şovmen olmayabilirler ama görünen manzaranın ve öngörülen neticelerinin, tamamen bir gösteri dünyası materyali olduğu açıktır.

Şimdi, bu işin ülkemizdeki bayraktarlığını yapanlara sesleniyorum: Tepki verdiğiniz zihniyete en az sizin kadar ben de reaksiyoner yaklaşıyorum. Aile içi şiddet başta olmak üzere insana ve her türlü canlıya, bitkiye, ağaca, hayvana, çiçeğe, böceğe, aklınıza gelen her türlü canlıya reva görülen şiddet, zor kullanma ve fiziki ve psikolojik istismara yine en az sizin kadar tepkiliyim ve kabul edemiyorum. Ama bunu önlemenin yolu kurdele takmak, inanın değil. Bu bir tepkidir, sadece probleme sosyal reaksiyon bağlamında dikkat çekmektir babında argümanlarınızı duyar gibi oluyorum. Evet, haklısınız.

Benim derdim, bu tepkileri verirken; bir taraftan da şiddet içeren yazılı ve görsel yayınlar, sevgisizlik batağına burnumuza kadar batmışlığımız, maddenin ve materyalizmin kulu-kölesi olmuşluğumuz, ruh iklimlerinden, sevgi ve aşk ülkesinin uçsuz bucaksızlığından bihaber duruma gelmişliğimiz konularında nasıl adımlar atmaktasınız, bunu bilememem. Bilsem de söyleyememem.

Bu toplum; sosyal örgüsü, en kuvvetli sevgi ve aşk ilmekleri ile örülmüş, vücuda getirilmişken; nasıl olur da on altı aylık bebeklerin cinsel tecavüze uğradığı, kadınların kocalarını, adamların kadınlarını aldattığı, çocukların ana-baba katili olduğu, babaların kızlarına, anaların damatlarına meylettiği bir ucube manzaraya tuval olmuş olabilir. İsyanım buna. İçimin kanaması, beynimin bulanması, nefessiz kalmışlığım, yürek yangınım hep bu yüzden.

Daha düne kadar, bu sevgi toplumunun insanları kendi büyüklerinin yanında çocuklarını sevemiyor, kucaklarına alamıyor, öpüp-koklayamyorlardı. Çocuk sevmek ayıptı. Halen de bu saçma sapan törelerin yaşandığı ailelerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu toplumun inandığı dinin Peygamberi; çocuklarınıza, kandırmak için dahi olsa yalan bile söylemeyiniz demişken, çocuklarını, torunlarını, dizinin dibinden, kucağından ayırmamışken; nasıl olur da bu dinin bayraktarlığını yapan şu aziz millet, çocuğunu büyüğünün yanında sevmekten utanır, çekinir hale gelmiştir. Etmeyin, eylemeyin. Sevin çocuklarınızı. Bastırın burunlarınızı o mis kokuşlu saçlarının arasına, gömün yüzünüzü sıcacık, süt kokan gıdıklarının yumuşaklığına, koklayın, içinize çekin, sevin, öpün, büyütün onları yüreğinizle. Bunun neresi ayıp yahu? Ayıpsa şayet, geldiğimiz nokta da, bu işte. Bu ayıp hepimizin, çocuklarımızın değil. Ayıpların ve günahların en büyüğü, sevgisizlik çemberinizi yıkın, atın, parçalayın, çıkarın hayatlarınızdan. Defedin, üzerinize çöken bu uğursuz ve arsız karabasanı.

Ana-baba çocuğunu, öğretmen öğrencisini, patron ya da müdür çalışanını, hatta ve hatta eşler birbirlerini takdir etmekten korkar noktadadırlar. Ağlanacak bir vaziyettir yaşadığımız. Sevdiğimizde, takdir ettiğimizde muhatabımız şımarır diye içten sevme yoluna gideriz. Çok matah bir şeymiş gibi de "ben içten severim" diyerek övünme sebebi yaparız. Yerin dibine batsın böyle sevginiz. Eleştirmekte, yermekte, tenkit etmekte bayraktar olan ana-babalar, müdürler, patronlar, hocalar, eşler, sevgililer; bu konuda bu kadar cömert iken neden sevgilerinizi, takdirlerinizi, iyi niyetlerinizi paylaşmada böylesine uğursuz bir cimriliğin esiri olmaktasınız?

En doğru ve derin anlamıyla, sevgi ve aşk florasını ülkelerinize hakim kılmadığınız sürece bırakın beyaz kurdeleleri yakanıza takmayı, tüm vücudunuzu beyaz bezlerden dilek ağacına çevirip, Kızılay'da, Taksim'de dolaşsanız, inanın faydası olmayacaktır. N'olur biraz da bu konulara kafa yoralım, ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..