Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '08

 
Kategori
Dans
 

I'll dance

I'll dance
 

El momento del Tango - Yeşim E. Narter


Bu blogumda kategorime bir konuğumu misafir ediyorum, Pirmete dostumun dans üzerine duygu düşünce ve birikimlerini okuyunca ben çok etkilendim, “olmaz Pirmete” dedim, “o-l-m-a-z ! işte bu dans tek kişilik olmaz, iki kişilik de olmaz!. Bu dans MB’de perde açmalı! Daha çok çift göze ulaşmalı, okuyucuların gözleriyle buluşmalı”.
Haaa bu arada, ilişikteki resme aldanmayın, bu dans tango değil. Bu dans bir başka dans, bu dans kalemin dansla dansı…

Ve perde…

Dans nedir? Neden dans edilir? Dans eden ne kazanır, ne kaybeder? Dans bir ritüel midir? Bir görenek midir? Gösteri sanatı türü müdür? Meslek midir? Bir spor disiplini ya da terapi türü müdür? Yoksa en basit anlatımıyla, insanca duyguların bir ifadesi midir?..

Bir sürü soru.

Hepsinin cevabı var elbet. İlk tesbit edilmesi gereken şudur: Toplum yaşamında birçok işlevi vardır. Dansa "dans için dans" ya da "zaman öldürmenin bir enstrümanı" gözüyle bakanlar vardır.

Özü ise şudur:

Ritüel dans; bir birlikteliği, aidiyeti, yerine göre cinsel yakınlaşmayı tescil eder. Bir gruba, topluluğa yeni üye olmanın giriş kartıdır. Genç insanların fakülteden mezuniyet balolarında ikinci bir mezuniyet sınavı gibi de durur; dinsel anlamda tanrıların ululandığı (taziz) ya da onlardan ihsan yakarıldığı, kötü ruhlarınsa defedildiği bir ifade biçimi de olur.

Çeşit çeşit dans vardır. Solo. Çift. Grup. Folklor. Spiritüel… Dünyanın her yerinde: Afrika’da, Çin’de, Bolivya’da, Mısır’da, solo göbek dansıyla da olsa Türkiye’de…

Neler var neler… Grup danslarından; Almanya’da «ördek dansı», İspanya’da «fandango», İtalya’da «gaillarde» ve «tarantella», Fransa’da «gavotte», «quadrille» ve «menuett», Polonya’da «Polonaise», İsrail’de, Romanya’da, Moldavya’da ve Rusya’da «Hora», Trabzon’da ve Rize’de «Horon». Türkiye’de «halay», Yunanistan’da da tabii ki «Sirtaki»…

Solo danslardan İskoçya’nın «Highland Fling»i, İngiltere’nin «Hornpipe»ı, Mısır’ın «göbek»i, Brezilya’nın «samba»sı (ikili versiyonu da var!)…

Sonra elbette ikili danslar: En başta, günümüz gençlerinin bile ilgi odağı olan efsane «tango». Küba’dan «rumba», İtalya’dan «saltarello», ABD’nden «swing», Latin Amerika’dan «lambada»…

Dansın ucu bucağı yok. Çok geniş bir paleti var.

İyi de, dans nedir?

Bir tanımı var mı?

Ürkek ürkek ben denemek istiyorum böyle bir tanımı ortaya çıkarmayı:

DANS, bir dildir. Yabancı dil değil, insanlığın ortak dilidir. İnsan ruhunun gizli ve gizemli dilidir. Dans, en derine bakmak, derini görebilmektir. Sessiz bir şiirdir. Varolagelmiş örnek ve derslik metafordur. Okullarda müzik dersinin yanında ders olarak yer almalıdır. Çünkü dans, tüm sanatların anasıdır.

DANS, müzik eşliğinde insanlar arasında kadın-erkek farkı gözetmeksizin aidiyet duygusu yaratır, pekiştirir. Dans, müziğin görselleşmiş şeklidir. Bir insana dokunmak, ona hareket ve ivme kazandırmak, onu coşturup kanatlandırmak… DANS, budur.

DANS, beyin ve bedene eş zamanlı olarak mutlak hakimiyet sağlamanın basit bir enstrümanıdır. Beyni ve bedeni koordine eden, uyumlu ve yaratıcı kılan bir eylemdir. Ritm ve müzik algılamasını, konsantrasyon yeteneğini geliştirir. Sosyal yaşam için interaktif bir şablondur. Dans eden, kendini iyi, özgür ve sağlıklı hisseder. Dans, mekâna ve zamana hakimiyet duygusunu geliştirir. Kişilik buldurur, özbenlik fotoğrafı çektirir insana.

DANS, insan bedeninin, en başta ayaklarının yaratabildiği en büyük başarıdır. İnsanın (kadın erkek fark etmez) ayaklarıyla rüya görmesi gibi birşeydir. Örneğin futbol: Bir temas sporu değil, çarpışma, didişme ve itişip kakışma sporudur. Dans ise bir temas, koklaşma sporudur.

DANS eden kişi, Tanrı’nın arenaya saldığı bir atlettir. Dans eden kişi, önce dans eder, sonra düşünür. Öncelik sırası böyledir.

DANS, maymunların bile becerebildiği bir iştir. Sen neden beceremeyesin?

DANS denince şunu unutmamak gerekir : Sadece yetenekli olduğun için başarı kazanamazsın. Yetenek Tanrı’dandır. Onu beceriye çevirmek senin işindir.

DANS… Yapamazsın diye birşey yok. Dansa giden tek yol, onu yapmaktır.

DANS… Ruh ve beden sağlığıyla doğrudan ilgilidir. Dans, iletişimdir. Bedenini ve ruhunu kendi denetimine almanın yoludur. Bedenini besler, ruhuna mutluluk tohumları serper. Senin bir cinselliğin olduğunu da anlatır.

DANS ederek, sağlık yönünden bir taşla on kuş vurursun. Bacak, sırt, omuz ve kol kasların çalışır. Beden koordinasyonun gelişir. Bedenin kıpır kıpır olur. Çoğumuzun masa başlarında çalıştığımız, uygarlık hastalıklarına duçar olduğumuz dünyamızda sağlık için en iyi idmandır dans etmek. Belimizi doğrultur. Kaslarımızı gevşetir. Sırt ve boyun ağrılarımızı sırtımızdan atarız dans ederek.

DANS ederken müziğe konsantre olur, bedenimizin hareketleriyle beynimize özgürlük eğitimi veririz. Beynimiz daha çok kan, daha çok oksijen alır, daha iyi çalışır. Yön ve denge duygularımız gelişir. Kan dolaşımı hızlanır, bağışıklık sistemi gelişir.

DANS, senyör ve veteranlara da iyi gelir. Kemiklere yük bindirmez. Beyni diri tutar.

DANS, agresifi evcilleştirir. Frantz Fanon’un «Bu Dünyanın Lanetlileri» adlı kitabında, Afrika yerlilerinin dans ritüelleri, dansın onlar için işlevi pek güzel anlatılır. Jean-Paul Sartre, bu kitaba uzunca bir önsöz yazıp, dansın işlevini de irdeleyerek ve epeyce de ileri giderek «ezilen halkların zor gücüyle özgürlüklerini elde etmesi», «Bir Avrupalıyı öldürmek, bir taşla iki kuş vurmaktır» gibi söylemlere varmıştır.

DANS… Dansın, bir hayal dünyasının yıkılmasının ardından insan ruhunu ne kadar dinginleştirdiğini çok güzel anlatan bir film biliyorum: ZORBA (Zorba the Greek). Anthony Quinn ve Alan Bates’in o Girit kumsalındaki ikili Sirtakisi… Ve bilge Zorba’nın şu sözü: «Hayatı seveceksin. Ölümden korkmayacaksın!».

Hayatı sevmek ve ölümden korkmamak için DANS EDECEKSİN.

Benim dans tanımım bu.
O halde:

W’LL DANCE.

Pirmete, 23 Aralık 2008

 
Toplam blog
: 45
: 2228
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

"Artık makine ile değil, insanla iletişim kurma" kararımın ardından IT sektöründeki kariyerimi nokta..