Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '06

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Özgürlükler ülkesinde, çizgiyi birazcık geçince

Özgürlükler ülkesinde, çizgiyi birazcık geçince
 

Orta boylu Texas'lı, son derece sakindi. Her şey gayet normaldi onun için o anda. Altındaki dört çekerde, tamponlarda hafif sıyrıklar vardı, bir de sağ ön sinyal parçalanmıştı. Benim araba ise haşat resmen.

Hem yüksek lisansımı yapmak, hem de çalışıp para kazanmak amacıyla, yaklaşık üç aydır Amerika'da idim. Lüks bir restoranda part time çalışıyor, kalan zamanımda master derslerime devam ediyordum. Oradaki, üniversiteden tanıştığım diğer Türk arkadaşlarımın ve de tabi ki babamın yardımıyla ucuz yollu bir araba almayı da başardım.

Herşey yolunda gidiyordu. Bir akşam üzeri dersten çıkıp restorana doğru arabamla giderken, yanan kırmızı trafik ışığında durdum. Hani biz de adettir ya ışık yanınca lambanın dibine kadar sokulur, aracımızın burnunu yayalara bırakılmış sahaya sokar yüz metre koşucuları gibi sprinter bir vaziyette lambanın kırmızıdan sarıya dönmesini bekleriz. Allah muhafaza o sarının yanmasıyla, isterseniz arabanızı hareket ettirmeyin; arkadan kornalar başlar sizi taciz etmeye, biraz daha oyalanır da yeşilin falan yanması gerçekleşirse vay halinize. Levyeyi kapan soluğu yanınızda alır mazallah.

Ben de genetik kodlarıma işlenmiş tipik Türk duruşumla lambanın altına kadar girdim, ışığın sarıya dönmesini takip etmek için ön cama sinek gibi yapıştım -vallahi insan o vaziyette on dakika kıpırdamadan dursa boyun fıtığı olur-, arabamın nerdeyse yarısı da çizgiyi geçmiş bir vaziyette, atağa geçmek için hazır ve nazır beklemekteydim. Şumi falan yanımda solda sıfır kalır inanın. Tam o sırada, kendilerine yeşil yanan yan yoldaki arabalardan biri gelip, bile bile, göstere göstere ve de özellikle, benim arabaya burundan bindirdi. Döner bıçağını çektiğim gibi inmedim tabi aşağıya, o kadar da değil ama bir hışımla atladım arabadan ve adamın yanına gittim.

"Neler oluyor kardeşim? Bodoslamadan girdin benim ön kaputa."

Orta boylu Texas'lı, son derece sakindi. Her şey gayet normaldi onun için o anda. Altındaki dört çekerde, tamponlarda hafif sıyrıklar vardı, bir de sağ ön sinyal parçalanmıştı. Benim araba ise haşat resmen.

"Yandın sen delikanlı" dedi, davudi sesiyle.

"Nedenmiş o, ben duruyordum ışıkta, sen geldin bana çarptın." dedim haklı olmamın verdiği sonsuz güvenle.

"Araban nerdeyse yarıya kadar çizgiyi geçmişti dostum, hiç şansın yok" dedi.

Polis geldi, tutanaklar, raporlar tutuldu, çok kısa bir süre içinde mahkeme oldu, bitti ve sonuçlandı. Şimdi, başımdan geçenleri özetle anlatacağım, lütfen yerlerinize oturun ve yaşayacağınız düş kırıklıklarına hazırlıklı olun.

Mahkeme, yüzde yüz beni haksız buldu. Hem kendi aracımı, hem de karşı tarafın aracının hasarını kat be kat ödemek durumunda kaldım. Adam ardından, aracı satarken hasarlı olduğu için değer kaybedeceğinden dolayı bir dava daha açarak ilave bir tazminat daha kazandı. Bir seneye yakın, aklı dengemin yerinde olamayacağı ihtimaline karşı, bedelini kendim ödemek şartıyla psikolojik tedavi görmeye yükümlü kılındım. Karşı taraf tam teşekküllü bir hastanede baştan ayağı bir chek-up gördü, aylık ve üçer aylık periyotlarla tepeden tırnağa sağlık kontrollerine girdi, benim paramla tabi. O günkü kazadan sonra belki kalıcı birşeyler olmuş olabilir, sonradan fark edilebilir ihtimaline karşılık. Ne kadar komik geliyor değil mi bizlere? Ama inanın böyle.

Özgürlükler ülkesinde, çizgiyi otuz santim geçtim, burnumdan geldi, iliğimi emdiler. Darısı, bizim ülkemizin de başına mı demek lazım, Allah muhafaza diyerek dua etmek mi, kararı siz verin?

Not: Yukarıdaki olay gerçekten yaşanmış ve olayın kahramanı tarafından bana nakledilmiştir. Anı-öykü tarzında, tarafımdan kurgulanmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..