Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bizim Evin Halleri – Az değilmişiz öğrenciyken!

Bizim Evin Halleri – Az değilmişiz öğrenciyken!
 

Öslem ve ben...


Benim kanka Öslem geldi bu akşam, malumunuz ana espri konumuz geçenlerde bir yazıma aldığım tekzip ve konunun Ergenekon’a vardırılma olasılığı…

Dolayısı ile telekulak şakaları…

“Kızım bana bak, arkadaşınım diye beni de dinlerlerse mahvolurum haa!” diyor, niyekine kız Öslem, “Kızım öğretmenler odasındaki esprilerimizi bir duyan olursa, edepsizler diyerek üstümüze yürürler alimallah!...”

“Mahpuslara düşersem yün kazak örersin artık bana” dedim Öslem’e, salak niye ben örüyorum, boş boş oturacağına hem bana örersin hem kendine diyor, hatta satar para bilem kazanırsın!

……

Her geldiğinde, bir şekilde okul ve öğrencilerden açılır konu, nereden nasıl geçiş yaptık, yatay mıydı, dikey mi bilemedim, üniversite günlerimize gidiverdik, siz güler misiniz bilemem ama biz pek eğlendik!

Üniversitenin ilk zamanlarında ben hali hazırda pek kibar bir kızdım, çok temiz, nazik bir dil ile konuşurdum, öğrenci kahvelerinde kalabalık masada uzaktaki bir çakmağı, mesela, isterken, hele de isteyeceğim pek de tanımadığım birisiyse “Şey… Rica etsem yakınınızdaki çakmağı uzatabilir misiniz lütfen, benimki bitmiş de…” diye isteyen ender öğrencilerdendim ve alay konusu olduğumu ayrıca ifade etmeme de gerek olduğunu sanmıyorum!

Daha fazla alay etmesinler diye bilinçli olarak konuşmasını bozması insanın Allahım ne zor şeymiş meğerse! Çalışa çalışa son sınıfta “ Çakmağı uzatır mısın lütfen arkadaşım…” a kadar gelmiştim, ama düşünerek konuşayım derken tutuk konuşmaya da başlamıştım, düşünerek konuşmak kim, ben kim! Sesli düşünenlerdenimdir ben!...

Dil ağrıyan dişin etrafında dolaşır derler ya, en çok o kibar, az biraz sümsük hallerimi hatırlarım ben, hah bir de bana göre hoş, başkalarına göre güzel olduğumu…

Amma zıpırdın dediklerinde şapşırmam bu yüzdendir!

……

Öslem asi bir kızdı, espri yeteneği o zaman da mükemmeldi, pası o verir golü ben mi atardım, ondan güç alır da, hanım kızlığımın kabuğundan mı çıkardım, tam emin değilim…

Anfi değil de sınıflarda ders görüyorduk, en ön ve orta sırada oturuyorduk, bir hocamızın dersinde Öslem’le muhabbeti fazla ilerletmişiz ki, o sakin, o beyefendi hoca durup bir anda “İki kişi konuşurken üçüncüye osurmak düşer” demiş…

Unutmuşum, Öslem hatırlattı: Ben de “ Biz konuşuyorduk Hocam, siz buyurun o zaman!” demişim!

Hocanın ders çıkışında benden özür dilediğini de unutmuşum, vallahi!...

Bir de dersinde makyaj yaptığımız bir başka hocamız vardı, sevgisine mi güvenirdik, bilmem, gözünün içine baka baka gözümüze kalem sürer, rujumuzu tazelerdik teneffüs saatine yakın, kantine gideceğiz ya, sevgili edinme çabasında mıydık ne?

“Ne yapıyorsunuz siz orada?” diye ilk kez sorduğunda, sevimli sevimli yüzüne bakıp “Makyajjjjj…” demişliğim, bir sonraki soruşunda “Ay hocam unuttunuz mu, makyaj yapıyoruz…” dedikten sonra bir daha da sormamıştı, kulakları çınlasın!

Beni çok seven, ama oğlumun babası ile çıkmaya başladığımda meğerse yanımızdan geçerken selam vermiş de ben görmemişim diye tavır alan, seni mezun etmeyeceğim diyerek, hakikaten tek dersten üç dönem kaybıma yol açan hocam da bir kez ne yapıyorsun orada deme gafletinde bulunmuştu, hepi topu kitabımın jelatini bozulmuştu, bende onu çıkartıp, bir mavi, bir de kırmızı tükenmez ile, nerede öyle fosforlu kalemler falan, olsaydı gerçi ne de şık olurdu, puantiyeler yapıyordum, sonra sonra oynarken elimde papyon olmuştu, tam o anda sorunca “Papyonnnn….” Demiştim, size armağan edebilirim, arzu ederseniz eşiniz toka olarak da kullanabilir… Bakın, göstereyim şu şekilde…

……

Geçenlerde bir gece sohbet ederken Taykun’la, Öslem’in eski kocası, benim bir diğer kankam, bir olayı anlatıyorum, ne biçim ağzının payını verdim diye…

Ağız payı… Gülmekten öldük…

Yani ben ağzının payını verdiğimi düşünüyordum, Taykun kafamı bulandırdı, vallaha!...

Son çalıştığım şirket batmıştı, toparlanacağız denilerek çekirdek kadro tutulmuştu, maaşlar alınamıyor, ama bizler çekirdek kadro olarak, hani öyle bir onuru da var tarzında, elbette ki salakça, koşturup duruyoruz, habire patronları bulduğumuzda çekirdek kadro olarak peşpeşe takılıp zor durumlarımızı anlatıyor, maaş almaya çalışıyoruz.

Bu arada da, çaktırmadan herkes kendi payını kurtarmaya çalışıyor, iki patrondan artık hangisini kendine yakın buluyorsa, şahsi payını almaya çalışıyor.

İki patronun en asabi olanına bir gün üç kadın gittik… Dedik ki, pardon, yani dedim ki: Vallaha biz en zor şartlar altında olanlarız bilmem kim bey, tek başımıza ev geçindirmeye çalışıyoruz, eşimiz de yok ki, güvenelim, bu nedenle, zor durumumuzu lütfen anlayın, ya bize maaş konusunda öncelik tanıyın, ya da- gülerek tabii ki, hani vurucu bir espri ya, hani damardan giriyorum- birer koca bulun!...

Taykun, o asabi adam “Gülgün Hanım, bu daha kolay bir çözüm sanırım” dedi ve o adam güldü!...

Nasıl yapıştırmışım ama lafı!

“İlahi Gülgün, pek güzel yapıştırmışsın! Aldın mı peki paranı?”

Yooo…. Ama diyeceğimi dedim, içimde kalmadı!...

“Ayyy… Öleceğim gülmekten, kızım adam zarf attığını bile düşünmüştür!”

Saçmalama Taykun… Anlamamış mıdır yani?

“Ayyyy…. Dur, güldürme artık bu kadar, ders mi verdin sen şimdi adama?”

Evet diycem ama krize girersin diye söylemiycem!

……

Birkaç şey daha geldi aklıma, geldikleri gibi de gittiler ama! Malum, saat epey ilerlemiş, yaş desek, o da keza…

Eh, artık bir başka Bizim Evin Hallerinde buluşmak üzere…


Gülgün Karaoğlu
Ocak,18/09

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..