Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '06

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

İstiklal Marşı'nın 3. kıtası

İstiklal Marşı'nın 3. kıtası
 

Türkçe yazmayı ve dilimi neden seviyorum? çünkü kendimi daha iyi ifade edebildiğim ve "işte bu benim, ordaki işaretlerin arasında gizlenen benim ruhum" diyebildiğim başka bir dil yok da ondan. başka bir dilde yazarken de kendim olurum ama Türkçemde olduğunca akamam. bir kaydıraktan kayar gibi neşeyle coşamam.


burada neden yazmak istiyorum bilmiyorum. içimdeki benle yüzleşmek istiyorum belki. belki size onu anlatmak istiyorum. belki şimdiye kadar yazılmış olanları okurken kafamdan geçip de biriktirdiğim, dilimin ucuna gelip de yazarına söyleyemediğim şeyler olduğu için. çünkü bana çok şey söylenmiş olduğu için kitaplardan ya da yazılardan ve ben karşılığında birşey söyleyemediğim için.


çocukken evimizde pek çok kitap vardı gerçekten de. hiç bir arkadaşımın evinde bu kadar çeşitli kitap yoktu. babam da annem de öğretmendiler ve bana doğum günüm olsun olmasın en çok kitap armağan edilmiştir. ben hediyeler içinde "kitap olanlar, kitap olmayanlar" diye bir ayırım yapmak yerine, "güzel kitaplar, sıkıcı kitaplar" ayrımı yapmak durumunda kalmışımdır.

en sevdiğim şeylerden biri, tatillerde benden küçükleri etrafıma toplayıp onlara masal kitaplarında ya da romanlarda okuduğum hikayeleri anlatmaktı. bazen kitaplardaki o sessiz dünyanın cıvıltılı kalabalığını yalnızken, yolda yürürken, arabayla bir yerden bir yere giderken, kafamın içinde yeniden kurup seyredebilirdim.


ortaokuldaki Türkçe öğretmenim sevgili Aysel Şenel'den öğrendiğim dilbilgisini başka hiç bir yerde öğrenmediğim gibi onun sayesinde üniversite sınavlarında hiç dilbilgisi ya da Türkçe çalışmamışımdır. Orta birinci sınıfta ilk kez dersimize girdiğinde bu ufacık tefecik sarışın kadın bizi hemen bir yazılıya sokmuş ve sınıftaki en yüksek üç nottan birini ben almıştım. sonra sınıf başkanı oldum ve Aysel öğretmenimi daha yakından tanıdım.


Çok disiplinli ve inanılmaz kuralcı bir insandı. Yazılısından kimsenin değil 10, 9 aldığı bile görülmemiştir. şimdi bu yazdığım blogları görse eminim bana çok kızardı; "yazıklar olsun emeklerime sana" diye. kaşlarını çatmış, "ne büyük harf, ne nokta, ne virgül, o cümlelerin hali ne öyle, ne dediğin belli ne demediğin, öööyle kaptırmış gidiyorsun kızım!" dediğini duyar gibiyim.


Atatürk oratoryolarının, her resmi bayramın değişmez şiir okuyucu elemanlarından biriydim. "Başak yarına şiir okuyacaksın al bunu çalış". Bir gece önceden evin içinde bir aşağı bir yukarı şiir okur, ezberlemeye ve ezberledikten sonra da biraz olsun duygulu okumaya çalışırdım. Aysel Şenel'in dersinde defterlerimizin ilk sayfasında 10 kıta ve 41 dizelik İstiklal Marşı'nın tamamı ve Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi el yazısıyla yazılmak zorundaydı. ve hepimiz her ikisini de ezbere bilmek zorundaydık.


tipik bir kısa Türkçe Sözlümüz şöyle olurdu:


-2534 Başak, İstiklal Marşı'nın 3. kıtasını oku kızım.


- tabii hocam.


"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. "


-" aferin otur."


Bir de seri sözlüleri olurdu hocamızın. tahtaya cümleler yazılır, adı okunanlar sırayla kalkar, bir koşu tahtadaki cümleyi ögelerine ayırırdı. yüklemi nasıl, zamanı ne, zamiri hangisi, hangisi edat, hangisi bağlaç olan "ki" hangisi iyelik eki...ben hiç bir matematik sınavıma Türkçe kadar ciddi çalıştığımı hatırlamam. ama hep çok severek çalıştım, hem öğretmenimi çok sevdim, hem dersini, hem ders anlatışını. herşeyini çok sevdim. ve tabii onun mükemmeliyetçiliğinden bir türlü 5'in üstüne çıkamayanlar da çoktu. benim ondan alabildiğim en yüksek not 8.5'tu.


Aysel Şenel hocamın bir uygulaması daha vardı. her dersine başlamadan önce o günün gazete haberlerinden kendimizce önemli olan bir tanesini not alırdık. Bize haberi anlattırır, sorular sorar ve özünde ne anlattığını anlayıp anlamadığımızı görmek isterdi. Ama daha da önemlisi, hepimizin gazete okumasını isterdi. Gazete okumaya teşvik etmek için yapardı bunu. Şimdi çok daha iyi anlıyorum onu. Her birimiz, evimize aldığımız gazetelerden kendimize göre haberler seçerdik. Bazı haberleri özellikle istemezdi ve bunlar magazin haberleriydi. "bilmem kimin bilmem kimle ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz çocuklar" derdi.


Türkçe, resimden sonra en sevdiğim dersti. ve unutamayacağım bir Türkçe hocam vardı. onu çok severdim, dilimi sevdiğim gibi. o bana, evimdeki kitaplarda yazılanların ötesinde, "anlamlar dünyasının kapıları"nı açmıştı bilmeden. ne kadar çok okursam bu anlamlara o kadar hakim olabileceğimi öğretmişti bana. ona tüm emekleri için, dili böylesine detaylı öğrettiği için çok ama çok teşekkürler.

foto: reuters/www.milliyet.com.tr

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..