Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '09

 
Kategori
Resim
 

Neşet Günal'ın resimleri: Anadolu insanının sessiz çığlığı!

Neşet Günal'ın resimleri: Anadolu insanının sessiz çığlığı!
 

eski bianet.org


Daha çocuk denilecek bir yaşta, henüz 16 yaşındayken elinde tahta bavuluyla İstanbul'un yolunu tutar Neşet Günal. İçinde birkaç parça eşyasını taşıdığı tahta bavulunun renginde, Anadolu insanının sessiz çığlığını dile getireceğinin farkında mıydı, bilmiyorum…

Ne zaman bir Neşet Günal tablosu görsem Anadolu’nun çaresizliğini, direnişini haykıran bir bozlak ağıtı yükselir içimden. Yüreğimi yırtarcasına Anadolu insanının “Ben tüm gerçekliğimle buradayım, görün beni!..” diyen sesini işitir gibi olurum hep. Tabloları izlerken yakınımda bir yerlerde adaşı Neşet Ertaş “Küstürdüm gönülü güldüremedim” diye bir bozlak ağıtına başlamıştır sanki. Anadolu insanının hayata küskün duruşunu anlatır bize, gönül telimizi titreten içli bir bozlakla.

Yıllar önceydi, İstanbul’da öğrencilik yıllarımda, resim galerilerinden hangisi olduğunu tam anımsayamadığım bir sergi salonuna girdim. Bir karma resim sergisiydi. Salonun ortasına doğru kocaman elleri olan, yalınayak, iri ayaklı, iki çocuk figürünün olduğu, kahverenginin ağırlıklı kullanıldığı bir tablonun önünde çakılıp kaldım. Tablodan bana bakan çocuk figürlerine hiç bir şey hissetmeden öylece bakakaldım. Hangi duyguları yaşadığımı ayırt edemeden dakikalarca izlediğimi anımsıyorum. Bugün düşünüyorum da neler hissetmiştim acaba?

Acıma duygusu mu? Hayır.

Heyecanlandım mı? Hayır.

Merhamet mi duydum? Hayır.

Korku mu? Hayır.

Sanırım sadece ürperdim.

Sonraki yıllarda resimlerini hep izledim ve inceledim Neşet Günal’ın. Hangi resmine baksam duyarlılıkla düşünmek zorunda bıraktı beni. Sanırım pek çok insanda aynı duygu ve düşüncelerle izliyordur bu etkileyici resimleri.

“Doğu, insanın piştikçe sustuğu, sustukça piştiği yer. Öylesine kabuk bağlamışız ki, içimizden dışarıya dışarıdan içimize ses gelmez olmuş.”der, Sabahattin Eyüboğlu. İşte Neşet Günal resmi biraz da bu söylemin resmidir.

Doğanın ve hayatın tüm dayatmalarına karşın sükut içindeki çaresiz insanların resmini yapar hep. Ancak çaresizliğine yenik düşmelerini kabul etmek istemez. Bu yüzden olsa gerek resimlerindeki iri elli ve ayaklı insan figürleri tüm zorluklara karşın var olma direnişinin simgesi gibidir. Öte yandan o kocaman eller aslında emeğin onurlu direnme gücünü çağrıştırmıyor mu size de.

1923'te Nevşehir’de dünyaya gelen Neşet Günal’ın ilk ve ortaokul yıllarında yeteneği öğretmenleri tarafından fark edilir. Neşet Günal, liseyi bitirince Nevşehir Belediyesi tarafından burs verilerek İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine gönderilir. Fransız ressam Leopold Levy, Nurullah Berk ve Sabri Berkel’in öğrencisi olur. Başarılı bir öğrencilik döneminden sonra, 1946 yılında Akademiden birincilikle mezun olur.

Akademide öğrencilik yıllarında Nuri İyem, Turgut Zaim ve Avni Arbaş’la beraber eğitim alır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında dünyaya gelmiş olan ressamlarımız sanatlarına olan tutkuları kadar, Cumhuriyete sahip çıkmayı da önemseyen bir dünya görüşüne sahipti. Cumhuriyete sahip çıkabilmek için halkı aydınlatmak, halka sahip çıkmak gerektiğine inanan bu genç ressamlar toplumcu-gerçekçi bir bakış açısı doğrultusunda resimler ürettiler. Resimleri de bu düşünce ve dünya görüşünden nasibini aldı elbette. Bu yüzden Neşet Günal tabloları biraz da direniş resimleridir.

Neşet Günal 1948-54 yılları arasında devlet tarafından burslu olarak Paris’e gönderilir. Burada “Ecole Natianole Superieur des Beaux Arts”da “fresk ve duvar resmi”eğitimi alır. Andre Lhote ve Fernand Leger’in öğrencisi oldu. Resimlerinde F. Leger’in etkisi çok belirgindir zaten. Fransa, İtalya ve İspanyada inceleme gezileri yaptı. 1954 yılında İstanbul dönerek Akademide asistanlığa başladı. Bütün bu eğitim süreci ve deneyimler onda köklü bir resim bilinci oluşturur. Gerek desen gerekse resim tekniği açısından ne yapacağının bilincindedir.

Bir yandan akademisyenliğe devam eden Günal, 1960 yılında doçent, 1970 yılında da pröfesörlüğe yükselir. 1975-80 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim bölüm başkanlığı görevini üstlenir.1980-82 yılları arasında ise dekanlık yapar. 1983 te emekli olarak kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürür.

Nevşehir’de geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yıllarında gözlemlediği yoksul insanların dramı onu derinden etkilemiş olmalı. Kuraklığa yenik düşen çorak topraklar ve zorlu yaşam koşulları Anadolu insanını bezgin ve çaresiz bir duruma sokmuştur. Ama ne olursa olsun bu insanlar ayakta kalmak zorundadır. Onurlu Anadolu insanı yaşamını sürdürmek için direnişini emeğiyle sürdürebileceğinin farkındadır. Bu algı Neşet Günal’da yer etmiş olmalı ki, resimlerinde merhamet, şefkat, acıma duygusu gibi duygular yaşatmaz izleyende. Duygu resimleri değil, duyarlık resimleridir onun yaptıkları.

Toplumcu gerçekçi bir anlayışla hareket eden ressamımız çok iyi biliyor ki duygulanarak sorunlar çözülmez. Duyarlıkla çözüm üretilir. Duyarlı bir yaklaşım, düşünendir aynı zamanda. Düşünce ise çözüm üretmenin, bilinç yükseltmenin başlangıcını oluşturur.

İşte Neşet Günal’da bu duyarlığı ve çözüm arayışına tanık olduğumuz resimlerinin yanı sıra bir röportajında şöyle dile getiriyor resimdeki tavrını: “Resimlerim tümüyle toplumsal bir eleştiridir. Bu eleştirinin içinde politik tavır da vardır. Bizim Türk toplum yaşamının çelişkilerini vurgulayan bir eleştiri getiriyorum. Tavır koyuyorum.”

Neşet Günal gözlemlediklerini nasıl resmedeceği konusunda ince ince düşünmüş olmalı. O Orta Anadolu’nun çorak toprakları ve yoksul insanını tüm yalınlığıyla anlatmalıydı. Ama nasıl bir dil kullanmalı? Belki de en fazla enerjisini bu yönde harcadı.

Öncelikle sağlam bir desen kurmayı önemser Neşet Günal. Bütün resimlerinde kurgu sağlamlığı göze çarpar.

Renk konusunda neredeyse monokrom bir anlayışla oluşturduğu tablolarında, valörü göz algısını kuvvetlendirecek biçimde oluşturur. Tabloların yüzey dokusunu pütürlü bir hale getirerek topraksı bir yüzey görüntüsü oluşturarak sanat eseri ile mekan arasındaki mesafeyi en aza indirir sanatçı.

Onun resimleri sadece elinin yeteneği değildir, düşüncenin de resimleridir. Mehmet Ergüven onun için, “Neşet Günal bir resim mühendisidir. Resim yapılan değil, hesapla kurulan bir şeydir ona göre.”diye anlatır.

Neşet Günal’ın resminde figür vazgeçilmezdir. Tablolarının tüm desen ve kurgusu figür üzerinden verilir. El, ayak, göz ve giysiler bu kurguyu besleyen unsurlardır. İfade ise hepsinin toplamında bir bütünlük kazanır. Kırsal kesimin yoksul yaşamını trajik ifadelere dönüştürür Neşet Günal. Anadolu insanının içine gömdüğü ağıtlarıdır onun resimleri.

1963 te yeniden Paris’e gider Neşet Günal. Bu defa görsel sanatların bir başka alanı için kendini geliştirmeye karar verir. Vitray ve gobelin, yani resimsel halı teknikleri konusunda eğitimi almaya gelmiştir. Yıllardır Anadolu halı ve kilimlerinde izlediği desenleri daha bir derinden incelemeye karar vermiştir. Burada edindiği bilgilerle desen ve kurgu sağlamlığını pekiştirir.

Neşet Günal genellikle ulusal temalar işler. Ancak resimleri uluslararası pek çok sergide yer almıştır. Yurt dışında, özellikle Fransa ve İtalya olmak üzere pek çok yabancı ülkedeki karma sergilere katılmıştır.1969 yılında 30. Devlet Resim Heykel Sergisinde “Kör Hasan’ın Oğlu” adlı eseriyle ulusal birincilik almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti resim tarihinde önemli bir yere sahip olan Neşet Günal, 2002’de 79 yaşında aramızdan ayrıldı. Ama ardında bıraktığı yüzlerce desen ve yağlı boya tablolarıyla varlığını sürdürmeye hep devam edecek.

KAYNAKLAR: 1)Yoruma Doğru - Mehmet ERGÜVEN

2) Çağdaş Türk Sanatı – Sezer TANSUĞ

 
Toplam blog
: 36
: 9117
Kayıt tarihi
: 11.07.08
 
 

İzmirliyim. İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi mezunuyum. Serbest çalışan diş hekimiyim. M..