Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '09

 
Kategori
Yolculuk
 

Hindistan'da kadın olmak

Hindistan'da kadın olmak
 

Faldapur köyünde çamaşır yıkayan kadınlar...


Hindistan, benzersiz bir diyar... Bilinmeyen diyarın kapılarının ardına bakabilmek, başka bir öğreti.

Burası bizim bildiğimiz ve bize öğretilen gerçeklerin çok dışında bir ülke. Bu ülkenin 1 milyarı geçen nüfusu ile sakinlerinin yaşamları bazı açıdan bakıldığında zor, bazı açıdan ise ilginç, kimi zaman da rahat. Hindu inanışının en büyük getirisi ve felsefesi "var olanı olduğu gibi kabullenmek". Bu düşünce insanlarda beden bulduğunda, sonsuz bir şefkat ve hoşgörüye dönüşüyor. Bu dünyayı birer ilüzyon olarak algılayan ve her şeyi olduğu gibi kabullenmeye 1000 yıllardır alışmış bir toplum için bu kabullenmişlik çok normal. Bizler içinse bazen olup biteni yargılamak, var olanı kabullenememek ve değiştirmeye eğilim göstermek bir hayat biçimine dönüşmüş.

Hindistan'ın genelinde evlerde, özellikle de köylerde tuvalet, musluk, mutfak ve su bulunmamakta. Bu da hayatın bambaşka bir şekilde aktığını gösteriyor. Kadınlar çamaşırlarını ve çocuklarını alarak, en yakın dere veya gölete giderek hem çamaşır yıkıyor, hem kendileri yıkanıyor hem de çocuklarını yıkıyorlar...Hindistan'da her yerde bir su birikintisinin hemen yanındaki yapılmış basamaklarda (Ghatlar) günün her saatinde yıkanan kadınlı erkekli çoluk çocuk yıkanan insanlara rastlayabilir, yeni yıkanmış rengarenk giysilerin serildiğine tanık olabilirsiniz. Bu ülkede kadın ile erkek arasında büyük ayırımlar yok, bir kadın veya erkek yolun hemen kenarında bir nehirde dilediğince yıkanabilir, etrafında hiç kimse tarafından rahatsız edilmez.

Ganj nehri en kutsal sularıdır, savaş zamanlarında krallar Ganj suyunu da yanlarında taşıyabilmek için, bugün halen Jaipur şehir sarayının müzesinde sergilenmekte olan ve Guiness rekorlar kitabına da girmiş, dünya üzerindeki var olan en büyük tek parça gümüş testiyi yapmışlardır. Su bir Hindunun en temel ibadet yoludur, bu yüzden su hep kutsaldır, hep arındırır ve asla kirlenmez.
Gezilerim boyunca gittiğim köylerde ve kasabalarda en çok tuvaletsiz yaşama şaşırmıştım. Bir süre sonra olanı olduğu gibi kabullenmeye ve bu güzel ülkenin sizi içine almasına izin vermeye başladıktan sonra, evet olabilir demeye başlıyor insan. Her koşulda yaşam var dünyada. Bulaşıklar kapı önlerinde kuyudan çekilen su ile yıkanıyor, sokakların her iki yanındaki açık kanallardan da tekrardan deniz ve nehirlere karışıyor. Sokaklarda her yerde özgürce gezen inekler, asla yenmiyor ve organik her türlü çöpü öğütüyor. Köpekler maymunları kovalıyor, maymunlar kedileri, bu böyle bir döngü içinde sürüp gidiyor.
Bütün bu rengarenk, karmaşık görünen ve çok sesli yaşam içindeki oturmuş düzende "kadın" figürünün yeri bir başka görünüyor. Bu ülke benim görüşümce anaerkil bir ülke. Kadınlar çekingenler, özgürler, çalışkanlar. Genel olarak her kadının bir kucağında ve bir de eteğine tutunmuş birkaç çocuğu var. Bir çoğu da karnı burnunda hamile. Dünyanın gidişatına bakınca bu ürkütücü gelse de, onlar "an"ı yaşamakla meşguller, zira hiçbirisi yarını düşünmüyor ve ne olacağının garantisinin olmadığını düşünüyor.

Hindistan'da kadın olmak, su olmayan bir evde yemek pişirmek, çocuklara bakmak ve çamaşır için göle gitmek demek. Hindistan'da kadın olmak evli iseniz, "saari" denen geleneksel 6ya 1 mt genişliğindeki kumaşlardan giymek demek. Bu kumaşların her çeşidi, her türlü rengi, allısı, pullusu, taftası, sateni, tülü mevcut. Tenleri çok koyu renk olan bu ırka çok yakışıyor bu renkler. Bu ülkeye girer girmez gözünüze Tanrı'nın tüm renklerinden büyük bir demet çarpıyor. Kadınların her iki kollarında bilezikler, ellerinde çeşit çeşit desenli kınalar, mutlaka 2 ayak bileğinde de halhallar ve ayak parmaklarında küpeler. Doğar doğmaz kızların hemen sol burunları delinerek birer hızma takılıyor, bebekken kız veya erkek ayırt edilmeksizin gözlere sürme çekiliyor.

Bu ülkede kadın olmak veya erkek olmak aslında farketmiyor. Gelip geçene, düzene ve var oluşa bakarak onu izlemek ve kabullenmeyi bilmek gerekiyor.
Hayat herkes için aynı şeyleri sunmuyor.

 
Toplam blog
: 4
: 5405
Kayıt tarihi
: 30.03.09
 
 

Berrak Tatlı 1982 İstanbul doğumlu. İlkokul lise ve üniversite zorunlu eğitimini bu şehirde tamamlay..