Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kadın erkek ilişkilerinde naz, işve, cilve...

Kadın erkek ilişkilerinde naz, işve, cilve...
 

Bu hangisi? Naz mı? İşve mi? Cilve mi?


Ofiste aylak aylak oturmuş blogları okuyordum. Okumaktan yorulunca; “dur” dedim kendi kendime, “şu bizim çatlak Zeyna’yı arayayım”. Zeyna aramızdaki takma adı tabii. Bilirsiniz bir zamanlar Zeyna dizisi vardı. Şu yarı tanrı, havalarda taklalar atıp; ortası delik metal bir silahla savaşıp duran kadın. Hatta silahı bumerang gibi, attıktan sonra geri kendisine dönerdi kimi zaman. Bizimki de genel tavrı ve duruşu itibariyle Zeyna'ydı biraz.

Aradım. Boşmuş. O da aylaklık ediyormuş. “Hadi gel sana bir kahve ısmarlayayım” dedim. “Olur” dedi, "seve seve".

Zeyna mert kızdır. Özü sözü birdir. Doğruları, harbi doğru, prensipleri katıdır. Ve iyi dosttur. Kahve bahane, sohbet şahane olur genelde. Çatlak dememizin sebebi de, bildiği doğru uğruna savaş baltası hep elindedir. O üzülürmüş, bu kırılırmış takmaz. Dedim ya; dobradır.

Ben onu beklerken, kapı çaldı. O’dur diye düşünüp; açtım. Oysa gelen Neşe’ydi. Kafamdan hemen “şenlik olacak” diye geçti.

“A! Sen miydin, hoş geldin canım” dedim.

“Başka birini mi bekliyordun? Ben öylesine geçerken uğrayayım demiştim.”

“Ya bu kadar güzel tesadüf olabilir ancak. Zeyna’yı bekliyordum. Ne hoş oldu, gelmen.”

“Sahi mi, sevindim ya, ne zamandır onu da görmüyordum, ” dedi.

Üçlü güzel bir sohbet olacaktı. Hemen aklımdan, en son okuduğum blogu onlara da okuyup iki zıt karakterin yorumlarını almak geçti. Çünkü Zeyna ne kadar sert ise; Neşe o kadar yumuşaktır. Zeyna ne kadar açık ve netse; Neşe o kadar üstü kapalı ve saman altıdır. Zeyna keskin, Neşe politik davranır. İki birbirine zıt karakterdirler ama çok iyi anlaşırlar. Belki de birbirlerini tamamlıyorlardır.

Neşe yenice oturmuştu ki; Zeyna da geldi. Hal hatır sormaların, kahvelerin söylenmesinin ardından ben son okuduğum; ayrıntısı güzelimin kaleminden çıkan; “Sevgili biraz çocuktur, çocuk biraz sevgili” diyen blogu açtım: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=182217 Onlara da okudum. Sonra dönüp onlara işve, naz, cilve konularında ne düşündüklerini sordum.

Zeyna atıldı hemen;

“Benim aklım basmaz öyle şeylere. Adam, adam gibi olmalı, kadın da kadın gibi.” dedi.

“Ne demek adamın adam gibi, kadının kadın gibi olması Zeyna?”

“Hani şu ortalıkta, kaşını aldırıp, saçını boyatıp dolaşan ve kendine de bilmem ne-seksüel diyen tipler var ya, onlardan olmamalı.”

“İyi de” diyerek söze girdi Neşe: “Mağara ayısı gibi de dolaşmamalı ama bir adam. Bakımlı olmalı azıcık.”

“Neşe’ye katılıyorum Zeyna” dememle Neşe devam etti:

“Tamam saçını boyamasın, kaşlarını aldırmasın, ama günlük traşını olsun, ütülü giyinsin, neyle neyi giyeceğini de bilsin, yakıştırsın, karizmatik olsun.”

“E, ben de bunu diyorum zaten. Kadın da aynı şekilde. Temiz ve ütülü giyinsin. O da boyatmasın saçını, kıçını da oynatmasın” cevabını yapıştırdı Zeyna.

Bastım kahkahayı. Ortalık kızışacağa benziyordu.

“Deme be öyle Zeyna’cım” dedim. “Kadın dediğin endamı hoş, yürüyüşü işveli, bakışı nazlı olursa iyiymiş”, bu lafıma Neşe’nin balıklama atlayacağını biliyordum. Amaç ikisini kızıştırmak ve ortaya iyi bir malzeme çıkarmaktı. Canlarım benim!

Neşe; “Tabi şekerim, bir bakan bir daha bakmalı, saçlarını savurmalı, şıkırtılı, makyajlı olmalı. Süsü püsü yakıştırmış, takmış takıştırmış ve işveli olmalı.”

Zeyna: “Hiç bana göre değil canım. Kadın dediğin en az erkeği kadar güçlü olmalı, dik durmalı, attığı adıma dikkat etmeli, pas verirmiş gibi yürümemeli”

“Hop hop” dedim. “İşi değiştirdiniz siz. Durun. Başka bir boyuta taşıyalım konuyu. Bir ilişkide işve, naz, cilve nasıldır, nasıl olmalıdır, onu konuşalım” der demez Neşe’nin telefonu çaldı. Arayan eşiydi.

“Efendim hayatım, ” diyerek açtı telefonu. Neşe’nin konuşmalarını aynen aktarıyorum şimdi:

-Tamam bir tanem. Ne zaman gelirsin, hani ona göre yemek işlerini ayarlayayım.

-…….

- Tamam. Ya hayatım, gelirken dondurma alır mısın? Çok canım çektiiii.

-…..

-Tamam görüşürüz.

Kapattı telefonu. Ben Zeyna’ya dönüp; “Bak kızım, buna işve derler işte. Nasıl söyledi son cümleyi?” diye sordum. Çünkü “canım çekti” derken, canının çektiği dondurma değildi sanki.

“E tabi öyle diyeceğim, çok oyalanmasın dışarılarda, ” diyerek kendini savundu Neşe.

Zeyna; “Ya, sizin evin dibinde değil mi dondurmacı? Neden kendin alıp çıkmıyorsun?” dediğinde ben yine koptum. Zavallı Zeyna’m, hala anlamamıştı bizim işvelinin maksadını. Zeyna’ya dönüp;

“Hayatım maksadı dondurma yemek değil bizimkinin, dondurma bahanesiyle eve erken getirmek” dedim.

Zeyna; “Bana göre değil, ben olsam açık açık söylerdim. Ne öyle o dondurma, mondurma?”

Bu esnada Neşe kılçığı bana dönüp; deminden beri bizi konuşturuyorsun, ya sen ne düşünüyorsun?” demez mi?

“Ben bilsem size sorar mıyım ya" diyerek yuvarladım ve devam ettim; "Ama şu yaptığın işve bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi” dedim. Gülüştük.

Neşe; “Mesele sadece eve erken gelmesini sağlamak değil” dedi. Bakakaldık! Başka ne maksadı olabilirdi ki? Devam etti;

“Sorumluluk yüklemek lazım adama. Kafasının bir kenarında, eve erken geleceği, ve dondurma alacağı konusu bozuk plak gibi çalıp durmalı”

“Aha!” dedim. “Yahu ne kadar önemli bir söz bu böyle” Zeyna ile ikimiz açıp ağzımızı, ayran budalası gibi dinlemeye geçmiştik. Zeyna tamamen kendisine ters olduğu için gözlerini kısmış dinliyor; bense, bakalım daha neler öğreneceğim, diyerek dinliyordum. Devam etti bizimki;

“Bence, bir ilişkide erkek dediğinin daima işe yaradığını düşündürteceksin.”

“Nasıl yani?” dedim.

“Biliyor musun, ben evde hiç bir kavanozu açamam. Hakikaten açamadığımdan değil, maksat o benim için yaptığı bir şeyden dolayı gururlansın!”

“Saçma” dedi Zeyna. “Kavanoz kapağını açmak marifet mi sanki.” Güldü ve; “Kavanoz kapağını açtırdıktan sonra da ‘sen olmasan ben ne yapardım’ mı diyorsun yoksa?”

“Elbette. Erkek, güçlü olduğunu hissetmeli, ” dedi Neşe.

Zeyna: “Bence benimki bana ‘sen olmasan ne yapardım’ demeli.” Diyerek terslendi. Baktım zıtlaşacaklar ortasını bulayım dedim.

“Şuna ne dersiniz: ‘Varlığım seninle anlamlı’ demek ya da denmek çok daha güzel değil mi?"

Her ikisi de; “ouuu!” diye bir ses çıkardılar. “Konuştu yine bizimki!” diyerek de güldüler.

Neşe Zeyna’ya dönüp;

“Zeyna, sen hiç kovboy filmi izledin mi?”

“Evet?”

“Orada bir film karesi düşün. Bir çift çölde atlarını kaybetmiş, yürüyorlar. Sıcak. Ve kadın olan bayılıyor. Adam da onu omzuna alıp taşıyor.”

“İşte ben o adama acırım canım. Kadının yük olduğunu düşünürüm.” dedi Zeyna.

“Olur mu, o adam kadını taşımaktan gururludur.”

“Bence sen erkeği küçümsüyorsun, Neşe. Her erkek yemez bu numaraları!”

“Yer” dedi Neşe. “Aslında hepsi, kaç yaşında olursa olsun oyun çocuğu. Bu cilve, naz, işve de onlara bir çeşit oyun gibi geliyor”

“Yapma Allah aşkına ya” dedi Zeyna. “Akıllı adam, oyun çocuğu olamaz. Hafifsiyorsun!”

Neşe tezini savunmaya devam etti:

“Ya, oturup maç izleyen adam ne kadar akıllı olabilir söyler misin bana? Bunlara oyun çocuğu gibi davranacaksın. Her şeyi oyun gibi kurgulayacak ama oyun değilmiş gibi sunacaksın!”

“Hoppala! Ne demek şimdi bu?” dedim.

“Sen anlamadıysan ben hiç anlamam” dedi Zeyna. Kafamız karışmıştı. “Eee?” dedim.

“Şöyle” diyerek açıklamaya başladı bizim cilvenaz(!)

“Sen kırılgan olacaksın, erkek üstüne tente olacak; sen beceriksiz olacaksın, o başarılı; sen sorun çıkaracaksın o çözecek; sen çıtkırıldım, o güçlü!”

“Yahu öyleyse ben ayıyım” dedi Zeyna. Neşe ve ben gülmekten yerlere yattık. Zeyna devam etti;

“Bense hep; sorun varsa birlikte çözeriz, mantığı ile hareket ettim. Koca bir hayatı boşuna mı yaşadım yani eşimle?”

“Ne alakası var canım, bakış açısı meselesi bu” dedim. “Tencere kapak bulmuşsunuz her ikiniz de işte, bir şekilde götürüyorsunuz hayatlarınızı” deyip; Neşe’ye “naz konusunda ne diyeceksin merak ediyorum” diye sordum.

Neşe önce işveli bir kahkaha attı. Kadının damarına işlemiş cilve. Alışkanlık olmuş ya da kişiliğinde varmış, bilemiyorum. Tarz meselesi belki de.

“Naz mı dedin canım” diyerek kırıtkan ve manalı bir bakışla sordu ve cevapladı:

“-mış gibi yapmanın en güzel örneğidir, naz. Sanattır. İstemiyormuş gibi yapacak, istediğini alacaksın!”

“Adam gibi söylesek ne olur?” diye sordu Zeyna’cığım. Yanıt düşündürücüydü;

“Adam olursun, ama kadın değil!”

“Vay! Felsefeye bak ya!” dedim. “Var ya, üç gün düşünülecek bir laf ettin!”

Kıkırdadı bizimki. Kırıtarak kalktı. “Ben kaçıyorum canlarım. Eve gidip; akşama hazırlık yapmalıyım, malum yarın Pazar” dedi.

Gülüştük. Onu uğurlarken, üzerindeki siyah, ancak dizinde olan eteğine ve kırmızı, topuklu ayakkabılarına baktım. Kırmızı bir gömlek vardı üzerinde, boynunda siyah bir kolye. Kulaklarında sallanan küpeler, uçlarında kırmızı taşlar. Ben onu hiç pantolonlu da görmemiştim. Uğurladım geri döndüm.

Zeyna’nın üzerinde kot pantolon ve tişört vardı. Ne küpe ne kolye. Basit, sade, düz.

İki farklı anlayış ve iki farklı yaşam tarzı.

"E, Zeyna'cım, 'kadın bir çalgı aleti, erkekse onun virtüözüdür' lafına ne diyorsun?" dedim. Azıcık köpürtmek lazımdı bizimkini(!)

"Ya bak o lafa tilt oluyorum ha!"

"Niye" deyip güldüm. Açacaktı ağzını.

"Ben çalgı aleti filan olamam! Ha ille olunacaksa; ben tezene olurum, o bağlama. O keman olur ben yay!"

"Vay! Benim öğreneceğim çok şey var daha. Neyse geçelim bunları, sen senden söz et. Nasıl gidiyor işler? Kriz sürtündü mü, teğet mi geçti?" dedim.

Güldü. Güldüm. Sohbet sohbeti açtı, konu konuyu deşti. Geçivermiş zaman. Eşi almaya geldi. Bir kahve daha söyledik. Adamlıklı bir sohbete daha girdik. Politika ağırlıklı ama politik değildi(!)

Müsaade istediler. Sanki iki erkekti uğurladıklarım. İkisinin de yürüyüşü aynıydı. Kıvırmasız, kırıtmasız.

Ama Neşe'nin de haklı olduğu yerler yok muydu? Kafam karışmıştı velhasıl(!)

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..