Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '06

 
Kategori
Psikoloji
 

Bellek yitimi

Bellek yitimi
 

Nereye gidersek gidelim geçmişimiz istemsizce ve hiç durmadan bizi takip eden bir gölge gibi gelir peşimizden. Ondan kaçmaya çalışmanın bir yararı yoktur. Biz kaçtığımızı ve onun yok olup gittiğini, mazide kalan soluk bir sayfaya dönüştüğünü var saysakta tam unuttum dediğimiz anda birdenbire çıkıverir karşımıza ve bedenlenir ardımız sıra istemsizce bizi takip eden geçmişimiz. Bedenlenir ve tehditkar bakışlarla yürümeye başlar üzerimize doğru. Çünkü aslında geçmiş, adının çağrıştırdığı gibi geçmişte kalmış bir şey değildir. Geçmiş dediğimiz olgu bugüne ve geleceğe bağlıdır. Geçmiş, bugün ve gelecek aynı bir zincirin halkaları gibi ardı ardına sıralanır ve aynı zamanda da ayrılmaz bir bütündür.

Geçmişimiz geleceğimizi biçimlendirir. Geleceğimiz ise geçmişimizin bir yansımasıdır aslında. İşte tam da bu yüzden kaçmak mümkün değildir ondan. “Geçmişe mazi derler” şeklindeki söz ise sadece bir yanılgıdan ibarettir. İnsanoğlu sanılanın aksine sarsılmaz bir belleğe sahiptir. Onu etkileyen ve hayatına yön veren tüm yaşanmışlıklar ve anlatılar zihninin bir yerinde birikir, değerlendirilir ve zihninde biriken tüm bu anılar onun yaşama karşı duruşunu da etkiler. Geçmiş denilen dipsiz kuyunun içinden neler çıkacağı ise her türlü sürprize açıktır: Hatıra getirildiğinde insanı gülümseten, yüreğini özlemle dolduran güzel günler kadar elem verici ve acı anlarda çıkabilir bellek denilen kuyunun içinden. Bazen insanlar bellek kuyusunun kapağını kapatmayı tercih ederler. Aslında ellerinde olsa kuyuyu ortadan kaldırıp cihandan silmek arzusu içinde olan insanlarda vardır elbet bu görmüş geçirmiş gezegenin içinde. Ancak o biçarelerde bilirler ki bellek kuyusunun tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Sadece bir süreliğine üstünü kapalı tutabilirsiniz belki. Sonuçta birgün mutlaka ama mutlaka o kapağı açacak bir ademoğlu ya da Havva kızı çıkıverecektir ortaya.

Toplumların bellek ile olan ilişkisi de aynı insanlarınkine benzer. Toplumlar ortak geçmişlerinde yer etmiş kötü ve acı verici olayları bellek kuyusunun en dibine gömüp üstünü ağır bir kapakla sıkı sıkı kapatmayı tercih ederler çoğu zaman. Çünkü adı geçmiş ama aslında kendisi geçmemiş olan tüm ortak tecrübeler ve yaşanmışlıklar içinde yüzleşilmesi ve sorgulanması zor olan bazı olaylarda çıkabilir. İşte bunlarla korkmadan yüzyüze gelebilmek cesaret, bilgi, kararlılık ve vicdan gerektirir. Herkesin başa çıkabileceği bir şey değildir cesaret ve kararlılıkla geçmişin üzerine gitmek. Ancak gereklidir. Çünkü ne kadar uğraşılırşa uğraşılsın bellek kuyusunun kapağını sonsuza kadar kapalı tutmak mümkün değildir. Daha da önemlisi, gelecek sanılanın aksine geçmişten kopuk değildir, birdenbire yerin dibinden kendi başına boy vermez gelecek günlerin tohumu. Gelecek ancak geçmişin kökleri üzerinden uzatabilir başını göğe.

İşte bundan dolayı geçmişinden kopuk olan insanlar ve toplumlar, hafızasını yitirmiş kişiler gibidirler. Nerden geldiğini ve nereye gideceğini bilmeden şuursuzca gezinir dururlar evrenin karmaşası içinde içlerinde koskoca bir boşlukla. Önlerinde iki tane yol vardır ya iyisi ve kötüsüyle geçmişlerini bir bütün olarak kabul edecek ve onunla yüzleşecek kadar bilgili, yürekli ve vicdanlı olmayı becerebilmek ya da birisi geçmişi onlara yeniden hatırlatana kadar inkar etmeye ve yadsımaya devam etmek.

Blog Resim:http://www.drexel.edu/coas/psychology/EEGLab/PLOS_biology.htm

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..