Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

_Ölüm yıl dönümü.._

_Ölüm yıl dönümü.._
 

....


Daha küçücük bir çocuktu o acıyla tanıştığında.. Minicik elleri kendi yüreğini bile saramazken, evin tek erkeği olmak, annesine ve kız kardeşine sahip çıkmak, onların sorumluluğunu almak, daha on bir yaşındayken onu bulmuştu, bu kadar büyük bir acıya, o ufacık yüreği nasıl dayanacaktı ki.. Şimdi tam on iki yıl olmuştu babasını kaybedeli.. O zamandan bu zamana o kadar çok şey değişmişti ki hayatında.. Oysa onu tanıyalı daha iki yıl olmasına rağmen, sanki yıllardır yanındaydım ve bu acılarına ortak gibiydim.. Onun imrenerek anlattığı, gözlerinin dolduğu, anlatırken sesinin titrediği adamıda ondan tanımıştım ben.. Sanki gözlerinde görmüştüm o hiç tanıyamadığım, yıllar önce ölen adamı..


Hayatım boyunca hiç görmediğim ve de göremeyeceğim bir adama öylesine bir hayranlık duymuştum ki, babamdan sonra ilk defa birine böyle şeyler hissediyordum.. O kadar ki ondan bahsederken, ikinci babam diyerek.. Her gece ona dualar ediyordum, aramızda çok farklı bir bağ olduğuna inanıyordum babasıyla.. Benim ölüme ve ölülere saygım çok büyüktü bunu biliyordum ama bu farklı bir şeydi, tarif bile edemiyordum ki..


Hayatım boyunca babamı kimseyle paylaşmayan ben, ilk defa birine “benim babam senin de baban olsun” demiştim.. Sevmiştim onu, hem de o kadar çok ki, tüm yaralarını sarmaya çalışacak, tüm acılarına ortak olup, onunla olacak, babamı bile onunla paylaşacak, babasını kendi öz babam gibi sevip kabullenecek kadardı ama o bunu anlayamamıştı..


O yıllara inat babasız büyümeyi öyle farklı algılamış ve bu durumu o kadar farklı kullanıp, bunun ardına sığınarak, o kadar büyük hatalar yapmıştı, o bile farkında değildi.. Aklınca hayattan intikamını böyle alıyordu, oysa canı her defasında çok daha fazla yanıyordu ve kendiyle birlikte yaktıklarına bile aldırmıyordu..


Bir keresinde bana, “sen babasız büyümenin, ailenden uzak olmanın, kendi başına hayat mücadelesi vermenin ne demek olduğunu bilemezsin, hayat senin annenin, babanın dizlerinin dibinde oturup, oradan baktığın gibi toz pembe değildi bana” demişti.. Bana söylediği yalanların, aldatmasının, yaptıklarının savunması buydu işte, bu kadar basitti yani.. Tüm hepsi babasız olmasının suçuydu.. Babasız olması ona yalan söyleme, insanları kandırma hakkını veriyordu öyle mi?? Peki ya ben bunları hak etmiş miydim, bunda benim suçum günahım neydi?? Çok sevmek mi, yoksa sevdiğim için göz yummam mı?? Bilemiyordum.. “ayakta durmak istiyorsan, yalan söylemek zorundasın, sen hayatında hiç yalan söylemedin mi” diyordu.. Evet söylemiştim ama ona asla.. Ve üstelik en büyük yalanlarımı da onun için babama söylemiştim, ne acı..


“Sen sokakta yattın mı hiç?? Ya da daha on iki yaşında bir çocukken, yaşıtların kendi başına doğru düzgün sokağa bile çıkamazken, sen okumaya diye annenin seni tanıdıklarına gönderdiği bir şehirde aç kaldın mı günlerce, soğuktan titreyerek uyuyamadığın oldu mu?? Bunları annen duymasın, öğrenmesin üzülür diye, yalan söylemek zorunda kaldın mı??” diye devam etmişti.. Keşke sonra ki tüm yalanların bu kadar masum olsaydı demiştim içimden.. Hep demiştim oysa ona, evet yalan söyleyebilirsin ama söylediğin yalanlar kesinlikle bir insanın hayatını değiştirecek, zarar verecek boyutta olmaması gerek diye..


Evet haklıydı.. Ben böyle anları yaşamamıştım belki ama o yaşadıklarının sorumlusuda ben değildim ki.. Belki bunu hak edecek en son kişi bile değildim.. Niye ben de günah çıkarmıştı, niye beni kullanmıştı.. Oysa benim tek istediğim, onun acılarına ortak olup, yaralarını sarıp, adı gibi birbirimizin Kurtuluş'u olmak, onunla mutlu bir hayat sürmekti.. Ben neleri göze almıştım onun için, kimleri karşıma almıştım.. Kimin için, bana söylediği her şey yalan olan bir adam için mi, yoksa ben hasta yatağımdayken bana onca şey yaşatan ve beni başkalarının koynunda aldatan adam için mi?? Bu kadar mı basitti yaşananlar, bu kadar mı kolaydı bir insanı, sevdiğini harcamak.. Halbuki bunları yaşayan milyonlarca çocuk var şu dünyada ve bir çoğu bunun arkasına sığınıp yanlışlar yapmak yerine, daha fazla hırs yapıp iyi insan olmayı seçmemişler midir?? Eğer sende böyle yapsaydın, şuan daha farklı durumda olmaz mıydın?? Keşke hırslarını ve acılarını daha farklı şekilde kullanabilseydin, eminim o zaman çok daha başarılı biri olurdun.. Ama sen yanlış insan olmayı seçmişsin ve ben bunu göremeyecek kadar körmüşüm.. Birini sevmek böyle bir şeymiş; göremiyormuşsun gerçekleri, görsen de kabullenemiyormuşsun, yok yapmaz o diye kendini kandırıyormuşsun..


Ne çok sığınmıştın ilişkimizde babasızlığının arkasına.. Ne zaman bir şey olsa küsüp ayrılsam senden, hemen mesaj atardın “ben babamı özledim” diye.. Çünkü bilirdin ben buna hiç dayanamazdım.. Sen hep benim zaaflarımı kullanandın zaten.. Ama sana demiştim ya, hayatımda sen olsan da olmasan da senin baban benim babam, bu saatten sonra ne olursa olsun ondan dualarımı esirgemem diye.. Uzun zamandır sen hayatımda olmasan da, ben dediğimin arkasındaydım hep, ne dualarımdan eksik ettim ondan, ne de bir başkasını koydum yerine..


Bak bugün babanın ölüm yıl dönümü, onu bile unutmadım.. Geçen yıl bu gün ayrıydık seninle, tıpkı bu yıl olduğu gibi ama o gün mesaj atmıştın bana “bugün babamın ölüm yıl dönümü” diye.. Günlerdir konuşup, yazışmıyorduk aslında.. O gün mesajlaşmaya başlamıştık, sonra gece aramıştın ve nasıl olduysa yine dayanamayıp barışmıştık..


Bu yıl çok farklıydı her şey.. Çünkü sen benim hiçbir zor anımda, sana en çok ihtiyacım olan anlarda bile, yanımda olmayandın, bense seni asla yalnız bırakmayan.. Ne en sevdiklerimden biri olan ananemin ölüm yıl dönümünde, ne benim ölümden döndüğüm o trafik kazasını yaptığım, iki ay boyunca yatalak olduğum anlarda yanımdaydın.. Hatta ananemin ölüm yıl dönümünde seni onca aramalarıma rağmen, telefonlarını açmamıştın, bir yığın mesajlarıma karşılık vermemiştin.. Saatler sonra ise gelen mesajı ömrümün sonuna kadar asla unutmam zaten.. “Ölüm yıl dönümlerini hiç sevmem, hüzünlendirir beni” yazmıştın.. Bu nasıl bir vurdum duymazlıktı, şokta kalmıştım.. Keşke hiçbir şey yazmasaydın.. Söz de bana hep derdin ne olursa olsun her zaman yanındayım, iki elim kanda olsa yanına koşarım diye..


Kaza'dan sonra yaptıklarını hiç hatırlamak bile istemiyorum zaten.. O yüzden yollarımızı ayırmıştık aylar önce ve çok uzun süredir görüşmüyorduk seninle.. Ama bu gün senden en azından bir mesajı esirgeyecek kadar körelmedi duygularım daha.. Akşam gece yarısından sonra mesaj atmıştım sana: “yanlış hatırlamıyorsam bugün babanın ölüm yıl dönümü.. Tekrar başın sağ olsun, eğer mezarına gidersen benim içinde dua edersen sevinirim” yazıp yollamıştım.. İçim cız etmişti bu mesajı yazarken, aylar sonra ilk defa bu kadar derinden hissediyordum yokluğunu.. Aklıma verdiğimiz sözler gelmişti.. Sen beni babanın mezarına götürüp onunla tanıştıracaktın, bende seni ananemin mezarına götürüp onla tanıştıracaktım.. Sana yerine getiremediğim tek sözümdü bu.. Seninse diğerlerinden biri.. Biliyor musun verdiğin bilekliği hala saklıyorum.. En başından beri biliyordum o bileklik üzerine kurduğun hikayenin yalan olduğunu ama, hiçbir zaman söylemedim bunu sana.. Madem sen böyle bilmemi istiyorsun deyip, saygı duyup, seni kırmamak için sustum, hep öyle kabullendim.. Hatta bunu bir hikaye var “tuzlu kahve” diye biliyor musun bilmiyorum ama bilmiyorsan eğer bulup okumanı isterim, hep o hikayeye benzetirdim..


Sonra gece aradın beni, aylar sonra ilk defa konuşuyorduk.. Ne garipti sesini duymak, zor bir konuşma oldu aslında, derin sessizlikler, çekilen tuhaf oflar, tam bir şeyler söylenecekken yarı yolda bırakılan kelimeler.. Defalarca teşekkür etmiştin bana.. “sen mükemmel bir kızsın, hayatımda tanıdığım en iyi kızsın, teşekkür ederim çok teşekkür ederim” diye sayıklayıp duruyordun.. “bu günü en yakın arkadaşlarım bile bilmiyor”demiştin.. Oysa unuttun bir şey vardı, ben senin en yakın arkadaşın değildim.. Belki bir zamanlar sevgilindim ama, en önemlisi seni en çok sevendim.. Aslında o kadar özlediğimi fark ettim ki seni, ama bunu söyleyemeyecek kadar gururluydum ve bir işe yaramayacak kadar anlamsız olduğunu da biliyordum..


Ben yapabileceğim her şeyi yapıp, verebileceğim her şeyi vermiştim sana çocuk, o kadar ki babamı paylaşacak kadardı, ama sen kıymetini bilemedin.. Seni benim kadar sevebilecek olan, benim kadar sen olan, benim kadar yüreğine dokunan, yanındayken benimle geçirdiğin anlardaki kadar seni mutlu edecek, benim kadar sendekilerin kıymetini bilen, babanı kendi babası, aileni kendi ailesi gibi bilecek olan birini de bulamayacaksın ömrün boyunca..


Üzgünüm bunu ilk defa söylüyorum belki sana ama bana yaşattığın mutsuzluklara inat sakın mutlu olma.. Biliyorum olmayacaksın zaten, çok pişman olacaksın bir gün beni kaybettiğine, ama artık nafile.. Dilerim artık çizdiğin yolu birazda olsa değiştirirsin ve biraz da olsa doğru insan olmaya, o babaya anneye layık bir evlat olmaya karar verirsin ve artık babasızlığının arkasına sığınmazsın..


Senden son bir istek şansım olsaydı eğer, tek isteyeceğim şey; hani bana hep derdin ya babamın ölüsünün üzerine yemin ederim, seni asla bırakmayacağım diye ya da ne bileyim bir şey olduğunda hemen babanın ölüsünün üzerine yemin ederdin.. Ne olur artık ne olursa olsun, babanın üzerine asla yemin etme olur mu?? Bırak o, orada huzur için de yatsın.. Dilerim böyle acıları bir daha yaşamazsın, tekrar başın sağ olsun..


Hoşça kal gözlerindeki gizemi sevdiğim adam, Hoşça kal yaralarını sarmaya çalıştığım adam, Hoşça kal yakamoz'um, Hoşça kal....


15.07.2009/Çrş.

 
Toplam blog
: 24
: 1007
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

Kaleminden, yazmaktan hiç vazgeçmeyen, fotoğraf çekme ve çekilme hastası olan biri..  ..