Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Yeşil kurtlar-6 patron ve final!

Yeşil kurtlar-6 patron ve final!
 

Benim iskelem!


<ı>Her hangi bir devlet dairesinde görev yapanlar veya hastane, banka gibi özel kuruluşlarda çalışan sürekli belli bir kalabalığa hizmet vermek zorunda olanlar, Ameliyata girecek doktorlar, ocakta yemeği olan bayanlar. Randevusu olan iş adamları, lütfen, mesai saatinde okumayın!

<ı>Sayfama girdiğinizde, farenin üzerindeki makarayı kendinize doğru hızla çevirip önce yazımın boyutuna bakıp, ” sonra okurum” diye belleğine atıp okumayanlar!

<ı>Unutmayın ki “Fener Kütüphanesi”nde sizin bu ihmallerinizin gerçek sebepleri kayda geçmektedir. Ve oranın anahtarı bendedir. Anahtar bende olduğuna göre; zamana hükmedecek güce sahibim!

<ı>Siteler arasında sörf yaparken bazen görünerek, bazen görünmez olup yazımı okuyanların listesini tutmaktayım. Günlerdir, mesaj vereceğim diye işimden, eşimden, çocuklarımın sevgisinden geçici olarak feragat ettim!

Yazımı okuyup ta iki dünya kelamı etmekten kaçan, emeğime dudak büken, sözüm ona görünürde dostum olan muhteremler, lütfen klavyemin tuşları arasına sıkışıp daralmaktan, geceleri karabasanların hücumuna uğrayıp bağırmaktan kurtulmak için fakirlere sadaka veriniz!

Veya yeni hayatımda benim için dua ediniz.

Her birinizin kelamı, selamı unutulmayacaktır…!

<ı>&&&

<ı>“ Kaderin nasıl olacak, bilemem, ama bildiğim bir şey var; Aramızda gerçekten mutlu olacaklar, nasıl hizmet edeceğini arayıp bulanlardır.” <ı>Patron: Tess <ı>“Jack, Woodrow Wilson’un sözlerine göre yaşamaya çalış: “Buraya para kazanmak için gelmedin. Dünyayı daha bolluk içinde, daha büyük vizyonla, daha yüce bir umut ve başarı ruhuyla yaşamasını sağlamaya geldin. Dünyayı zenginleştirmeye geldin sen buraya ve eğer bunu unutursan, kendini yoksullaştırmış olursun.”

<ı>“Derin sözler”

<ı>“Ve hizmet ettiğin zaman, bunu herhangi bir ödül beklentisine kapılmadan yap. İşinde birine yardım ettiğinde, ister bir çalışma arkadaşının yeni bir bilgisayar programını öğrenmesine yardım etmek olsun, ister ürünün tam ihtiyaç duyulan şey olduğunu müşteriye gösterip onun gözünü kamaştırmak olsun, bunu yalnızca vermenin sevinci için yap. Bir şey almak amacıyla vermek, aslında vermek bile sayılmaz, ticaret sayılır – ve insanlar bunu hemen sezer. Sen samimiyetle, yardım etmek için ver, hizmetkâr – lider gibi davran. Büyüklüğe ancak öyle ulaşılır.”

<ı>“Hizmetkâr – lider de nedir?”

<ı>“En iyi liderler hizmetkâr – liderlerdir. Tek istedikleri, seçmenlerine hizmettir. Hayatları bir misyon duygusu yansıtır –onları güden, enerjilerini sağlayan budur.”

<ı>Heyecanlanmıştım. “Bu harika bir yaşam biçimi” diye patladım. “Kendini adayabileceğin bir misyon bulmak, sonra da günlerini hep o misyonu ileriye götürmek çabasıyla geçirmek.”

<ı>“<ı>Tam öyle, ” diye karşılık verdi Tess:

<ı>“Mahatma Gandhi’yi, Nelson Mandela’yı, Azize Teresa’yı, ayrıca tarihin büyük dini liderlerini düşün. Hepsi hizmetkâr – liderlerdi. Kendilerinden daha büyük bir davaya adanmışlardı – bir misyona.” <ı>“<ı>O misyonda başkalarına bir şeyler vermekle ilgili olmalı, değil mi?” <ı>“Öyle olmalı, Ama bir misyon duygusunu edinmek için ille de dünyayı çalıştırmak zorunda değilsin. Seninki, belli bir işte müşterilerine sevgiyle, dürüstlükle, onların işine katma değer yaratarak hizmet etmek olabilir. Bu amaç da, dünyayı değiştirmeye çalışmaktan daha küçük sayılamaz. İşin sokakları süpürmek, çöpleri toplamak bile olsa, yine de bir misyon duygusuyla, bir hizmet etiğiyle çalışmayı seçebilirsin, o işi, mahalleyi daha iyi bir yer haline getirmenin bir yolu olarak görebilirsin. Küçük iş diye bir şey yoktur. Mahatma Gandhi bunu çok güzel ifade etmiş; “ Yapman gereken şey ne kadar önemsiz olursa olsun, yine de onu elinden geldiği kadar iyi yap, en önemli saydığın şeye vereceğin dikkati ve özeni ondan esirgeme. Çünkü sonunda bu küçük şeylere göre yargılanacaksın.”

<ı>“Harika sözler”

<ı>“Ben William Penn’in sözünü de severim; “Beklentim hayattan bir tek kere geçmektir. Bu durumda, başka insanlara gösterebileceğim bir anlayış, yapabileceğim bir iyilik varsa, geciktirmeden hemen yapmam gerekir; çünkü aynı yerden bir daha geçecek değilim.” <ı>Bu felsefeyle yaşamaya başladın mı, inan bana, her şey daha iyi gitmeye başlayacaktır. &&& <ı>“Kendini aşmak. Hepimizin içinde, ilkel bir düzeyde, dünyada bir fark yaratma arzusu vardır. Ben her birimizin dünyaya kendine göre bir katkı sağlamak üzere programlanmış olduğumuza inanırım – genetik yapımızda var bu. Bazılarımız için, ülkelerini özgürlüğe götürmek, milyonların hayatını değiştirmektir, bazılarımız içinde sokakları süpürmek, mahalledeki marketin kasasında oturmaktır. <ı>Dediğim gibi, hiçbir iş diğerinden daha iyi olmadığı gibi, bizim saygımızı bir diğerine kıyasla daha fazla hak eden bir iş de olamaz; yeter ki işimizi tüm yüreğimizi koyarak, bir görev duygusu içinde yapalım. <ı>John Ruskin adlı düşünürün dediği gibi: “ Aramızdaki en zayıfın da bir özelliği vardır, bize önemsiz gözükse de o özellik sırf ona aittir, değerini bilerek kullanırsa, nesline de bir armağan olabilir.”

<ı>“Bu sözleri yüreğimin içinde hissettim”

<ı>&&&

<ı>Tess'le yan yana kalabalık caddeye çıkarken, karşımda garip bir manzara gördüm. Parlak sarı bir cip hızla bize doğru geliyordu. Kornasını çala çala yaklaşmaktaydı. Tepesine eski bir sörf tahtası bağlanmıştı. Tam önümüzde lastiklerini gıcırdatarak durdu. İçindekileri görünce afalladım. <ı>Moe Jackson’la Peder Mike’tı gelenler. <ı>“Merhaba Jack, ” <ı>diye seslendiler bir ağızdan. Doğum günü partisine gelmiş çocuklar gibi gülüyorlardı. <ı>Moe, “Harika görünüyorsun!” diye ünledi. <ı>“<ı>Vay canına!” diyebildim. “New York’ta görmeyi en ummadığım iki kişi sizsiniz!”

<ı>Cipten çabucak atladılar, beni sıcacık kucakladılar. Sonra da Tess’e döndüler. <ı>“Hey, tatlım, ” <ı>dedi Moe sevgiyle. “Yolculuğa hazır mısın?” <ı>İçim merakla dolu, “Nereye gidiyorsunuz üçünüz böyle?” diye sordum. <ı>Sörfçü dostum, “Başarımızı kutlamaya gidiyoruz. Bir değişimi tamamlayınca hep uyguladığımız bir ritüel.”

<ı>“Değişim mi?”

<ı>“Tabii! Sana öğrenmeye ihtiyaç duyduğun şeyleri öğretmek için üçümüzde çok çalıştık. Baban arkadaşımızdı, seninle çalışmakta bize büyük zevk verdi. Çok özel bir insansın.”

<ı>Moe durakladı, bana yumuşak bakışlarla baktı.

<ı>“Ama Jack, bunu daha önce başkalarıyla da yaptık biz. Aslında herkesin özel olduğuna inanıyoruz. Her yıl bize bir öğrenci gönderilir. Ve biz de her yıl, felsefemizi ve bilgeliklerimizi yeni biriyle paylaşır, o kişinin gözlerimizin önünde değişmesini izleriz.”

<ı>Peder Mike, motoru yarış arabası gibi kükreterek, <ı>“Çok keyifli olur!” <ı>diye bağırdı.

<ı>“Öğrencilerimiz başarılı olunca, biz de başarılı oluruz. İnsanların en iyi benliklerine yükselmesine yardımcı ettikten sonra onların dünyayı etkilemek üzere yola koyuluşunu görmekle, biz de dünyayı etkilemiş oluyoruz.”

<ı>“Bu da bizim mirasımız, ” <ı>dedi Tess.

<ı>Çağdaş üstatların üçü birlikte cipe bindiklerinde bir an sessizleştiler. Sonunda Peder Mike, “Tanrı seni kutsasın, Jack!” dedi. <ı>Moe, “Seni çok sevdim.” Diye ekledi <ı>Tess, “Bir miras bırak” diye talimat verdi. <ı>-Sonra üçünün hazırladığı bir paketi hediye olarak Tess, Jack’e verdi. El sallayarak hızla uzaklaştılar…

<ı>&&&

<ı>Jack: Kendisine öğretilenleri uygulamak, onların verdiği mesajları kendi usulüne uygun olarak yaymak için düşüne dursun, ben, bu güzel kitabın kapağını kapatarak raftaki yerine bıraktım.

<ı>Jack’e özel ders veren bu üç bilge insandan öğrendiklerimi, kendi dünyamda, dostlarım ile paylaşmak ve kendi yaşam tarzıma yansıtmak üzere kütüphaneyi kapatıp hızla merdivenleri önce yukarı çıktım, sonra aşağı indim. <ı>İhtiyar teknesinde beni bekliyordu.

<ı>“Bak, seni götürmek için tam saatinde buradayım” dedi.

<ı>“Çok heyecanlıyım. Bir an önce okuduklarımı, öğrendiklerimi dostlarımla paylaşmak kendi yaşamıma yansıtmak istiyorum” dedim. <ı>İhtiyarın yüzünde bir tebessüm vardı. “Bundan eminim!” dedi. <ı>Ay ışığı yoluna girmiştik bile, kıyıdan köpek ulaması sesleri duyuyordum(!) ihtiyar göz açıp kapanıncaya kadar, beni sahildeki beton iskeleye getirdi.

<ı>Demir merdivenden iskeleye tırmandım, ihtiyar, “tekneyi sahile çekip yanına geleceğim” dedi. “Yardıma ihtiyacın var mı?” diye sorduğumda, “Hayır, ben hallederim” diye karşılık verdi. <ı>Olup bitenler bir rüya gibiydi, başımdan geçenleri anlatsam her halde kimse bana inanmaz! İşte o sihirli Fener, tam karşımda” Kütüphane seni bekliyor” der gibi göz kırpıyor!

<ı>Kütüphane deyince, kütüphanenin anahtarı geldi aklıma ve hemen cebimden o sihirli anahtarı çıkarıp avuçlarımın içinde sıktım. <ı>Bu anahtarın açtığı kapının ardında daha ne zenginlikler var kim bilir? Yeter ki, insan öğrenmek istesin. Yeter ki, her insan Jack kadar öğrenmeye aç olsun!

<ı>Sonra bir köpeğin havlamasıyla kendime geldim. İhtiyar, yanında beyaz bir köpek ile yanıma geldi. <ı>Bunun adı “Asil” dedi. <ı>“Sahile benimle gelir, teknemi denize çıkardığım yerde, dönünceye kadar beni bekler” “Denize açılırken üzüntüsünden, kıyıya gelirken ise sevincinden garip sesler çıkarır. Bu hayvanlar çok hisli ve sahibine sadık olurlar.”

<ı>“ Sizin eviniz buraya yakın olmalı” dedim.

<ı>İhtiyar “Şu tepedeki evde oturuyorum” dedi.

<ı>Bize her zaman esrarengiz gelen tepedeki eve baktım. Tekrar ihtiyara dönerken kanımı donduran bir şey fark ettim. Sabahlara kadar yanan ışığın altında görünen o insan silueti yoktu. Aklımdan- acaba olabilir mi?- diye geçirirken ihtiyar düşüncelerim ile benim arama girdi.

<ı>“ Evet, aklından geçenler doğru; ben geceleri buraya balık tutmaya gelen insanları izliyorum. Seni de defalarca izledim. Beş gün önce o dalgalara karşı verdiğin mücadeleyi baştan sona izledim. Normal bir insanın verebileceğinden çok fazla direnç gösterdin. Sabaha kadar aynı azimle çabaladın. <ı>Denizin coşmasını, kükremesini kendine oyun yaptın! Defalarca baştan aşağı ıslanmana rağmen iskeleden ayrılmadın. Dalgaların kıyıları ve iskeleyi dövmesi seni hiç korkutmadı. Arkandaki karanlığın esrarından hiçbir zaman korkmadın. Her fırsatta buraya gelip sabahlara kadar iskelede, iskelenin bütününe sahip bir edayla canla başla çalıştın.

<ı>Yakaladığın balıklara şefkatle yaklaşmanı, onlarla konuşmanı dinledim. Yakaladığın minik balıkları incitmeden denize geri bıraktığını gördüm. <ı>Sahilde bulduğun çöpleri toplayıp bir poşete koyduğunu, giderken çöpe bıraktığını gördüm.

<ı>Bunlar senin doğaya karşı elde ettiğin katma değerlerdi. <ı>Eko sistemin dönüşümüne katkın, takdir edilecek bir olay. Birçok insan, senin bu davranışlarını örnek aldı. Çok kısa zamanda senin katma değerlerin saadet zincirine dönüştü. <ı>Şu an bana vermek için elinde sıkı sıkı tuttuğun fener kütüphanesinin anahtarı, bundan sonra sana ait! İstediğin zaman gelip ihtiyacın olan bilgileri alıp insanlarla paylaşabilirsin.

<ı>Teknem hemen şuracıkta, üzerinde fener bekçisi yazıyor belki karanlıkta teknenin yazısını fark etmemişsindir. Unutmadan o anahtar aynı zamanda tepedeki evin de anahtarı, bundan böyle orası senin evin, tekne de!”

<ı>Buna çok sevinmiştim “ama bu büyük bir sorumluluk, bunun altından nasıl kalkarım ben?” diye soracak oldum.

<ı>“Şimdiye kadar yaptıklarından farklı bir şey yapmana gerek yok, kendin ol yeter!” diye cevap verdi ihtiyar. <ı>“Peki, ama ben buna ayıracak zaman bulamam ki!” <ı>dedim. İhtiyar anahtarın tutamağındaki, incinin üzerine bastığımda yeterli zamanı bulabileceğimi söyledi!

<ı>“ Şimdi aynı anda saatine bakarken diğer elinle bu anahtardaki inci taşın üzerine bastır” dedi. <ı>İhtiyarın söylediklerini harfiyen uyguladım. Gözlerime inanamadım saatim çalışmaya başladı. Zamanın durması bitmiş, değişim tekrar gerçekleşmiş ti!

<ı>İhtiyar “Bundan sonra fener bekçisi sensin. Bu görevi benden, hak edenin almasından dolayı çok mutluyum. Ben gidiyorum, yeni görevin hayırlı olsun” dediğinde Ali ve Erkul arkadaşımın sesleri çok yakından geliyordu, “Arkadaşlarıma seni anlatabilir miyim” dediğimde “İstersen dene, sana inanmayacaklardır, ben olsam hiç bahsetmezdim” dedi.

<ı>“Ama seni görecekler” dediğim de, ” Merak etme onlar beni fark etmeyecekler!” dedi. <ı>“Peki, bir daha ben seni görebilecek miyim”<ı> dedim. <ı>“Evet” dedi ihtiyar. “Zamanı gelince martıların sustuğu, eşkina’nın ışık tuttuğu yolu takip et ama gelirken sakın inci taşına basmayı unutma! Hoşça kal” dedi.

<ı>“Güle güle ihtiyar, halen seni tanıdığımı sanıyorum!” <ı>Giderayak manalı manalı bir tebessüm etti ve elinle, başının üzerinde bir daire çizdi! <ı>İhtiyar benim yanımdan ayrıldığında Ali ve Erkut arkadaşım İskeleye adımını atmışlardı. İhtiyar yanındaki “ Asil” ile iskelenin tam ortasında arkadaşlarımla sanki birbirinin içinden geçmiş gibi oldular, hiç duraksamadılar!

<ı>&&&

<ı>Takım sandığının üzerine oturmuş sırtımı demir merdivene yaslamıştım. İçim geçmiş sanki. Ali kardeşimin türküsü ile irkildim “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime…” diyordu! Deniz fenerine baktım sonra dönüp tepedeki eve, insan silueti yerindeydi. Bütün olanların bir rüya olduğunu düşündüm. <ı>Ta ki üç gün sonra Ali kardeşimle msn de konuşurken…

<ı>“Ağabey, o gece biz marketten dönerken senin yanında bir ihtiyar vardı, hani yanında köpeği olan kimdi o?”

<ı>Birden başımdan aşağıya kaynar sular döküldü… ve kendi kendime mırıldandım… <ı>“

<ı>Anahtar” dedim, incili anahtar…

<ı>Nerde?

<ı>Ali yazıyor “ağabey orda mısın?”

<ı>…………!

<ı>Ağabey sana soruyorum, kimdi o ihtiyar nereye gitti?

<ı>……….!

<ı>Ağabeyyy!

<ı>………..!

<ı>Kimdi o, kim?

<ı>SON

<ı>&&&

<ı>Not: Bu yazı dizisinin yapımında ve yazımında emeği geçen sevgili eşime göstermiş olduğu hoş görü ve sabrından dolayı teşekkür ederim:))

<ı>Şimdi birlikte o incili anahtarı, arıyoruz.

<ı>Evi ve dükkanı telef ettik ama sonunda...

<ı>!!!

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..