Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Kitap
 

Yaşam dersleri

Yaşam dersleri
 

Yaşamla ilgili 30’lu yaşları geçtikten sonra daha çok şey öğrenmeye başladığımı fark ettim. Bu farkındalığı kazanmamım sebebi engelliliğim.

Yaşanılan olumsuzluklarda her zaman negatif bir ruh haline bürünmemek gerektiğini, böyle yaşanmışlıkların bizi olgunlaştırdığını ve yine

“yaşanılan her iyi şeyde kötü bir yan, yaşanılan her kötü şeyde de iyi bir yan olabiliri” fark etmek gerektiğini de yaşadığım tecrübeler yine bana gösterdi.

Herşey bitti dediğimiz anda yeni bir hayatı yaşamaya başlayabiliyoruz. Hayatımızda yaşadığımız olumlu şeylerde hiçbir şeyin farkına varamıyoruz. Mutluyuz, sağlıklıyız, zenginiz, güzeliz/yakışıklıyız diyelim her şeye sahibiz. Bu durumda olup da iç dünyaya bakabilmek mümkün mü?

Yürüdüğüm zamanlarda yürümemenin nasıl bir şey olduğunu anlamadığım gibi!...

Benim başıma geleceğini hiç düşünmemem gibi!...

Elisabeth Kübler-Ross&David Kessler birlikte yazdıkları, Sezer Soner’in çevirisini yaptığı, “Yaşam Dersleri” kitabı elime geçtiğinde, bildiğim şeyleri yeniden okuyup okuyamayacağımı düşündüm. Ben yaşamdan yeterince ders aldığımı hissediyordum ama yinede kitabı okumaya başlayınca insanın zaman zaman bildiğini düşündüğü şeyleri de okuması gerektiğini fark ettim. Çünkü her bildiğimizi sandığımız şeylerin içinde bile gözden kaçmış bir şeyleri anımsama, bulma süprizleri ile karşılaşabiliyoruz.

Yaşamı dolu dolu yaşayabilmek için öğrenmemiz gereken pratik ve ruhsal dersler sunduklarını değinmişlerdi yazarlar kitabın başında. Kolay anlaşılır bir dille kaleme aldıkları öz kimliğimizin harika doğası hakkındaki gerçekleri paylaştıkları bu kitabı okurken hayatımızı da bir kez daha gözden geçiriyoruz. Yaşamın gerçek olmayan hızla akan sürecinde ölümle birlikte yaşamı düşünüyoruz ve yaşamı yeniden kaşfediyoruz.

Bu kitap her ne kadar bilindik şeyler gibi gelse de çok şeyi anımsatıyor. Kitaptan sevdiğim birkaç aklımda kalan alıntıyı paylaşmak istiyorum.

..."Ölmek, yaşamın sonunda çok şey öğretir, ama genellikle uygulamak için artık çok geçtir."

Kitabın yazarı Elisabeth 1995 yılında Arizona çölüne taşındıktan sonra, Anneler Gününde felçli bırakan bir inme geçirir. Sonraki birkaç yılda ölümün kapısında geçirir. Kimi zaman ölümün birkaç hafta içinde geleceğini düşünür, birçok kez de gelmediği için hayal kırıklığına uğrar, çünkü hazırdır. Fakat yazdığı kitapta ölümü değil, yaşamak üzerine paylaşımlarda bulunarak yaşamın bize öğrettiği derslerin farkına varmamızı sağlamış. Yine Kitabın diğer yazarı David ise, annesinin ölümüyle başlayan, sevdiklerini kaybettikçe ölme konusunda çalışmalara başlar. Yaşlılık bakım uzmanı David, yaşamın kıyısında olan insanlarla çokça zaman geçirir ve kitapta yaşamın kıyısındaki kişilerin anlatımlarına yer verir.

Okudukça kitapta yaşanmışlıkları buluyoruz, beklide o yüzden bu kitabı okurken keyif aldım. Bazı paylaşımlarda her zamanki gözyaşlarıma hâkim olamama durumu ile karşılaştım. Sonra düşündüm, bir kitap okuyup da, okuduğu anılardan etkilenip kaç kişi ağlıyordur diye!

"...Ölmek, her zaman büyük derslerin öğretmeni olmuştur, çünkü yaşamı en açık biçimiyle gördüğümüz an, yaşamın kıyısına itildiğimiz andır..."

Kitapta Gary adında bir kamyon sürücüsünden bahseder. Kamyon sürücüsü hep yollarda olduğundan, mutsuzluğunu hafifletmek için içki içerek avunur. Kırklı yaşlarındayken, görme gücünü kaybetme riski ile karşı karşıya kalır. İlk başlarda yorgun olduğundan böyle olduğunu düşünür. Doktorlar doğrudan gözlerine yeni bir ilaç verirler, görme gücünü azaltan virüsü durdururlar ama o zamana kadar genç adam görme gücünün %65’ini kaybetmiştir. İkinci bir göz enfeksiyonu sol gözünü tamamen kaybetmesine sebep olur. İki ameliyat yapılır ama görme gücü büyük ölçüde bozulmuştur; üstelik bundan böyle gözün normale dönmesi için hiçbir umut yoktur. Gary görme duyusuyla ilgili yapılacak bir şey kalmadığını öğrendiğinde ilk başta bir şok yaşar.

"...Hayatta, çoğu kez bir şeyleri kaybederiz; benim kaybedeceğim şey de buydu diye düşünür. Yaşamlarında üzüntülü dönemler geçiren çok kişi görmüştür. Yas tutacaktır, ama hayatımın geri kalanını yas tutarak geçirmek istemediğini farkeder. Belki, bunun tam da gereksinim duyduğu zorlu mücadele olduğunu hisseder . Görme gücümü kaybetmek onu yavaşlatmıştır ve yeniden kendime odaklanmasını sağlamıştır..."-

Gary, daha önce yapmadığı bir biçimde hayata devam eder. Önceden, hiçbir şey yapmadan, mutsuz olarak, içerek oturup durmaktadır ama artık canlı kalmak için her tür yeni şeyi öğrenmek zorunda olduğunun farkındadır, buna sorunları nasıl aşacağım da dâhildir. Bakımımı üstlenecek kimse yoktur, bunu kendi başıma yapmak zorundadır. Kendi hayallerini ve amaçlarını bulmak zorundadır. Bu durum onun hayatı daha fazla yaşamasını, ondan daha çok keyif almamı sağlamıştır. Bilardo oynamayı çok sevmesine rağmen bunu bırakmak zorunda kalacağını düşünmüştür ilk başlarda!... Ancak, biraz çalışmayla bu oyunda yeniden başarılı oldur. Yaşadığı yer olan Los Angeles’daki insanların çok sabırsız olduklarını fark eder. Zamanları yoktur, her şeyi çok büyük bir aceleyle yapmak istediklerini gözlemler!... Bu rahatsızlığından önce onun da onlardan biri olarak bu duruma alışmış ve hayatı zevk almadan rutin bir şekilde geçirdiğini farketmesi farkındalığını geliştirmesi artık zamanın keyif almak için var olduğunu anlaması için belkide bu durumu yaşamalıydı.

"...Bazı bakımlardan, görme gücümün tam olduğu zamanlardan daha çok şey görüyorum artık. Daha kuvvetli bakıyorum. Artık daha kuvvetli bakmak zorundayım. Her şeyde bir mizah ve iyi bir yan arıyorum. Birçok insan hayatta iyi şeyleri ya da mizahı bulamıyor. Olayları diğer insanların göremediği bir biçimde gördüğümü düşünmüyorum, onlar sadece bakmak ya da dikkat etmek için sabır göstermiyorlar. " diyerek Gary yaşadığı engellilik sonrası başka bir insan olduğu mesajını veriyordu hem kendisine hem çevresine.

Sabırlı olmanın ilk adımı olayları belirleme ya da değiştirme ihtiyacından vazgeçmektir. Bu, öyle düşünmesek ya da öyle görmesek bile bazı işlerin öyle olmalarının bir nedeni bulunduğu konusunda bir farkındalığa sahip olmaktır. Bir şey değiştirilebilir değilse, o şeyi bozuk değil gibi görmeye çalışmalı.

Bazen düşünürüz yaşadığım hayat gerçekten yaşamak istediğim hayat mı? diye.

Trajik olan, yaşamın kısa olması değil, bizim gerçekten önem verilmesi gereken şeyleri genellikle sonradan kavramış olmamızdır.

Yaşamı her anıyla dolu dolu yaşayabilmek için öğrenmemiz gereken pratik ve ruhsal derslere göz atmak isterseniz Elisabeth Kübler-Ross&David Kessler tarafından yazılmış olan Yaşam Dersleri kitabını okuyabilirsiniz.

Sevgilerimle,

Selma Gürbey Taşdelen

 
Toplam blog
: 108
: 2338
Kayıt tarihi
: 15.01.10
 
 

Bu Blogda; Engelleri her şeye rağmen aşarak hayatı engelsiz yaşamaya çalışan; eş, anne, çalışan, ..