Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

sufi-su /Emel Yeşilkayalı

http://blog.milliyet.com.tr/sufi-su

10 Nisan '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Romain Gary ve Yalan Roman

Romain Gary ve Yalan Roman
 

<ı>“Emile Ajar benim!” diye bağırdım. “Biricik, tek Emile Ajar’ım ben! Ben yapıtlarımın çocuğu ve onların babasıyım.Kendi oğlum ve kendi babamım ben! Kimseye bir şey borçlu değilim! Kendi yazarımım ben ve bununla gurur duyuyorum! Gerçeğim! Balon değilim! Sahte değilim; acı çeken, daha fazla acı çekip yapıtıma, dünyaya, insanlığa bir şeyler kazandırmak için yazan bir insanım!”(Yalan Roman-Emile Ajar)

Fransa’nın en büyük edebiyat ödüllerinden Gouncourt, “Onca Yoksulluk Varken” romanı ile genç bir yazar olan Emile Ajar’a verildiğinde, Ajar avukatı aracılığı ile bu ödülü geri çevirir. Bir süre sonra, hiç ortalarda görünmeyen, kimsenin tanımadığı bu yazar hakkında çeşitli söylentiler dolaşmaya başlar. Kim olabileceği ile ilgili gerçek yazarı Romain Gary dışında pek çok yazarın adı geçer. Söylentilerden biri de Romain Gary’nin yeğeni olduğudur. Hatta iki yazarı karşılaştırarak Romain Gary’nin tükendiği, artık bir şey üretemediği ve kötü yazar olduğu söylenirken; Emile Ajar göklere çıkartılır ve ünü Romain Gary’nin ününün çok ötesine geçer. Yazar 1980 yılında intihar ettiğinde, tüm bu söylentilerden ve Fransa’da bir yazarın yalnızca bir kez alabildiği edebiyat ödülünü farklı kimlikle 2 kez almış olmasından dolayı, ardından skandala dönüşen gerçek kimliğini açıkladığı bir mektup bırakır. Bu mektubunda “Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın.” Der.

Yalan Roman Romain Gary’nin 20 yaşındayken yazmaya başladığı ve otuz yılda dünyanın çeşitli ülkelerini dolaşarak tamamladığı bir kitaptır. Romanın kurgulanışında ve özellikle ikinci yarısında, adeta tanınmayı istediği için gerçek kimliğinin tüm şifrelerini vermiştir. Yazar kendisini anlamayan ve tanımayanlarla dalga geçerken, aslında bu kitabın son romanı olacağını, verdiği ipuçlarının da katkısıyla belki kendisinin tanınacağını ummuş olmalı. Çünkü kitabın sonlarında: “Ajar’ı unutmuştum. Ona bir daha gerek duymayacağımı, artık kendim olmanın acısını çekmediğimden bundan böyle bir tek kitap daha yazmayacağımı biliyordum.” Demesine rağmen, Emile Ajar takma adıyla “Kral Salomon’un Bunalımı” isimli bir roman daha yazdı.

Yalan Roman’ı okurken, Romain Gary’nin aslında pek de eğlenmediğini, hatta oldukça acı çektiğini düşündüm. Yazarın, romanda aynı zamanda babası olduğu kuşkusunu sık sık dile getirdiği dayısı bir konuşmasında (dayısı olarak adlandırılan kişinin aslında Romain Gary olduğu, yazarın yaşamını bilenlerce açık bir şekilde anlaşılacaktır) “Fransa’da değerimin ne kadar azımsandığı oldukça şaşırtıcı. Queneau’dan, Aragon’dan kuşkulandılar; ben senin yakının olduğum halde benden kuşkulanmadılar.” demektedir.

Çeşitli kaynaklar Romain Gary’nin, ünlü film yıldızı eşi Jean Seberg’in ölümünden bir yıl sonra intihar etmesinin, çok sevdiği eşinin yokluğuna dayanamamasından kaynaklandığını belirtir. Oysa eşi ölmeden üç yıl önce tamamladığı Yalan Roman’da, yazarın intihar eğiliminin çok uzun zamandan beri var olduğu, hatta intiharı ile ilgili her şeyi çok önceden planladığı aşağıdaki cümlelerden de anlaşılmaktadır.

<ı>Daha iyiydim, intihar eğilimlerim yok olup gitmişti, artık “nihayet gerçeğim” diye bir açıklama mektubu bırakıp kendimi öldürmeyi istemiyordum. Nesnesi olduğum ilgisizliğin ve olmayan oğul olarak olmayan babayla çatışmamın evrensel yanını daha açıkça görüyordum.

Bu kitapta, özellikle kendisinin ve tüm büyük yazarların neden yazdığını da anlatıyor yazar. Bu bağlamda normallik kavramını da sorguluyor. İnsanlara normal gelen ama kendisine normal gelmeyen şeylerden söz ederken “<ı>Sana katliamdan, işkenceden, kamplardan söz etmiyorum Alyette. Bunu anlarlar, bilirler, her günkü hikayedir onlar için. Ama her şeyi bilmiyorsun, sana söylememiştim… Dört yaşındayken bir kedi yavrusunu öldürmüştüm. Pinochet’ye ya da Beyrut’ta memeleri kesilen kadınlara benzemez bu, onları anlarlar. Kedi yavrusu diyorum sana. Asla bağışlamazlar bunu.” diyen yazara, hayali sevgilisi Alyette “Normal olsaydın, suratına tükürürdüm” diyor.

Yazara göre bilinçli olmak, topluma uyum sağlayamamakla aynı anlama geliyor. Çünkü “<ı>İnsan her şeyi anladığında mutlaka ciddi bir sinir krizi geçirir. Bilinçlilik bunu gerektirir.” Zaten roman kahramanı yazar da sık sık tedavi görmek için psikiyatri kliniklerine yatırılmaktadır. Gerçeğin, tüm hayal ve karabasanlardan daha korkutucu olduğunu söyleyen yazar, Şili’de işkence görenlerin, Afrika’da açlıktan karınları şişmiş çocukların, altı milyon Yahudi’nin yok edilmesinin, Sovyet kamplarının, Bangladeş Savaşı’nda ırzına geçilen 200 bin kadının, … acılarından yazarak kurtulmaya çalışıyor.Yazar, Dostoyevski, Soljenitsin gibi büyük yazarların da kendisi gibi acılardan beslendiğini bildiği için aşağıdaki cümleleri söylüyor.

<ı>“Başyapıtlar olacağına Pinochet olmasın daha iyi Dayı. Soljenitsin olacağına bok ve kan olmasın. Raskolnikov olacağına Dostoyevski olmasın. Savaş ve Barış’ın maliyet fiyatı fazla yüksek.”

Romandaki yazar, kitabını bitirdiğinde acılarından kurtulmuş, akıl hastanesindeki tedavisi bitmiş ve “mış gibi” oyununu oynayabilecek duruma gelerek “normal hayata” dönmüştür. Bu nedenle : <ı>“Güneş doğduğu zaman dışarı çıkmaktan çekinmiyor, her günkü hikayelere korkusuzca bakıyordum; başarılı bir tedavi görmüştüm. Zaman zaman kısa süreli dehşet duygularına kapıldığım oluyordu, ama bunların nedensiz olduğunu düşünüyordum. Artık bilinçli olma tehlikesi ile karşı karşıya değildim ve seve seve yaşıyordum.” Der. Artık gerçek olaylar ona da sıradanmış gibi görünmekte, bu olaylardan eskisi kadar rahatsızlık duymamaktadır. O kadar ki, daha önceleri dünyadaki tüm acı veren olaylarda kendi payının da olduğunu düşünüp suçluluk hissederken, O da diğerleri gibi suçlu olarak başkalarını görebilecek duruma gelmiştir. Kendisini iyi ve temiz hissetmektedir. Aslında sadece “mış gibi” oyununu oynayabilecek hale geldiğini ve tüm normal görünen insanların bu oyunu oynadığını düşündüğünü, kitabın sonunda doktorunun “Elveda, iyileşmiş Ajar. İyi numara yapın. Doğa yasasıdır.” Sözünden anlıyoruz.

Aynı zamanda senarist, yönetmen, II. Dünya Savaşı pilotu ve diplomat olan Romain Gary’nin yaşamından, kişiliğinden ve okuduğum romanlarından o kadar çok etkilendim ki; yazarın Emile Ajar takma adıyla “Onca Yoksulluk Varken” kitabı çıktığında bir eleştirmenin yazdıklarını tüm Romain Gary kitapları için aktarmak istiyorum. Aşağıdaki satırlar yazar için hissettiklerimi yansıtmaktadır.

“Bu kitabı ipekli kağıda sarıp ayağınıza kadar getirebilmek, onu neden okumanız ve sevmeniz gerektiğini size anlatabilmek isterdim.”

Umarım Romain Gary’yi neden sevdiğimi ve neden okumanız gerektiğini düşündüğümü anlatabilmişimdir.

Sevgi, sağlık ve huzurla kalınız…

 
Toplam blog
: 76
: 1567
Kayıt tarihi
: 28.03.09
 
 

Merhaba, ben sufi-su. Sosyal hizmet uzmanıyım. Yıllarca korunmaya muhtaç çocuk çocuklar, koruyucu..