Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '07

 
Kategori
Deneme
 

Supergirl, Pamuk Prenses' e karşı!

Supergirl, Pamuk Prenses' e karşı!
 

Küçükken size anlatılan masalları bir düşünün. Kaç tanesi yabancı masal? Kaç tanesi yerli öz be öz Türk masalı? Ya da soruyu değiştirelim, küçükken size hiç Türk Masalı anlatıldı mı? Dede Korkut, Nene Hatun, Keloğlan benim aklıma gelenler ama büyüdükten çok sonra okulda zorla okutulan masallardan... Küçükken dinlediklerim ise hep yabancı masallar; Kırmızı Başlıklı Kız, Kibritçi Kız, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Külkedisi vs vs... Peki bunların bizim hayatımızdaki etkisi ne?

Geçen yıl içerisinde bir Pazar günü, TRT’ de yayınlanan, Üstün Dökmen’ in Küçük Şeyler isimli programında, masallarla bize öğretilmeye çalışılan gizli mesajları anlattı üstad. Stüdyodaki izleyicilere sordu bu soruyu, kimse Türk Masalı hatırlamadı, benim gibi yabancı masal isimlerini sıraladı herkes. Bunun üzerine Üstün Dökmen, her masalda dinleyiciye empoze edilmek istenen bir düşünce olduğunu anlattı. Pamuk Prenses örneğini verdi ve bu masalla bize öğretilen gizli gerçekleri!

Bugün sevgililer günü. Aklıma geldi o gün izlediklerim. Düşünmeye başladım bunun üzerine masalı... Pamuk Prenses; hoş, güzel bir kız, hem de prenses. Ama hiç bir sebep yokken, ondan hoşlanmayan bir kadın var ve onu zehirlemek istiyor. Onun elinden kaçıp kurtulan Pamuk Prenses, ormanda bir ev buluyor ve içine giriyor. Evin içi harap durumda. İlk işi evi temizleyip toparlamak oluyor. Sonra cüceler eve geliyor ve evdeki değişikliği görünce Pamuk Prenses’ e hayran kalıyorlar. Pamuk Prenses onları yedirip içiriyor, Yedi Cüceler de onu koruyor. Hayatları rutine girmişken üvey anne buluyor Pamuk Prensesi ve kendini korumaktan aciz pamuk, yiyiyor elmasını bir güzel. Çünkü kendisini koruma görevini, hep kendinden başkasına vermiştir Pamuk kızımız. Sonrasında, uykusunda bile beklemeye başlıyor Pamuk Prenses, Beyaz Atlı Prensini...

Düşünsenize, şimdiki zamanda yorumlarsak bu masalı; Pamuk Prenses gibi etrafımızdaki hemcinslerimizden kaçı sever bizi, ya da kaçı hiç bir sebep olmaksızın nefret eder bizden? Neden kadınlarla çalışmak daha zordur? Masaldan öğrendiğimiz gizli bir gerçek değil midir bu? Bir erkeğin yaşadığı yerin düzenli olması gerekmez, temizlik, yemek vs. gibi insani ihtiyaçlarını karşılaması zorunlu değildir. Bir erkek için önemli olan hayatta kalmaktır, bunun nasıl olduğu ve standartları pek de önemli değildir (istisnalar kaideyi bozmaz). Ama bir kadının yaşadığı yer mutlaka temiz ve düzenli olmalıdır. Bu öyle bir öğretilmiştir ki (masalla ya da hayatın ta kendisi tarafından), aksi durumda zaten mutlu olamaz bir kadın. O yüzden de, kadınlar için ayrıntılar çok önemlidir. Hatta mümkünse kendi temizliği bittikten sonra etrafında beraber yaşadığı erkek varsa (eş, kardeş, arkadaş, dost...) onların çevresini de bir çekip çevirmelidir. Pamuk Prenses olsan dahi bundan kaçış yoktur. Koskocaman prenses bile bak ne yaptı; yedisi de birbirinden sorunlu, çelimsiz yaratıkların evlerini temizleyip, yemeklerini yaptı, söküklerini dikti. Yani anlayacağınız kuralı böyle, cüce bile olsan erkeksen böyle, prenses bile olsan kadınsan böyle... İşte daha bu noktada sorun çıkartıyorsan, oyuna hiç başlama bence! Ayrıca klasik korunmaya muhtaç kadın profili yine bu masalda mevcuttur. Erkeklerin karşısında pek de sağlam durmayacaksın, pamuk gibi (acaba prensesin ismi buradan mı geliyor) korunmaya muhtaç şekilde bekleyeceksin. Yeri gelir bir cüce, yeri gelir bir prens tarafından da olsa, korunmaya muhtaç şekilde öyle bekleyeceksin.

Bize masallarda bunlar öğretildi. Büyürken bekledik. Büyüdük bekledik... Ve belki de hala bekliyoruz beyaz atlı prensi. Çünkü kadın olmak demek, beklemek demektir. Bize bunlar öğretildi. Hatta erkeklere de bunlar öğretildi. Erkek bulur, kadın bekler. Erkek yaşar, kadın yine bekler. O yüzden farkında mısınız bilmem Sevgililer Günü saçmalığında, sevgilisiz kadınlar daha bir dibe batar. Çünkü onlar hala beklemektedir. Erkekler ise tek başına da olsa, edilgen bir şekilde beklemek yerine, etken bir kişilik olduğu için hep daha umutludur ve daha rahattır. Erkek yaşar, kadın hala beklemektedir makûs kaderini. Bu yüzden de, olaki bir gün bulunsa bile beklenen kişi, pamuk kızımızın isyanları çoktur ona ve saçmalar ilişki içerisinde! O kadar biriktirmiştir ki beklerken onu, karşısındakini boğar çoğu zaman. Ece Temelkuran’ ın bir yazısında, kime ait olduğunu bilmediğim, tırnak içerisinde yazılmış, çok beğendiğim ve bu duruma birebir uyan bir paragraf vardı;

"Nesne zamanı biriktirir kendinde. İnsan zamanı yüklenir yaşlanan gövdesiyle. Erkek zamandan geçer; bazen zamanı kovalar, bazen zamanı
kaçırır; ara sıra zamanın üstüne otursa da, ilerleyen zaman batar ona, kalkar bir başka zamanı kovalamaya başlar.

Kadın zamanın kendisidir sanki; bekler. Ayın hallerini, bebeğini doğurmayı, bebeğinin büyümesini, sabah-öğle-akşam yemeklerini, yaş günlerini ve
bir gün mutlaka yaşamayı bekler...! Kadının içinde hayatın öz suyunu ısıtan, yumuşatan başka bir zaman var sanki."

Demek ki bunlar sadece masallarda bize öğretilmemiş. Böyle bir gerçek var demek ki!

Erkek yaşar, kadın bekler....

Peki ya beyaz atlı prens gecikirse? Hala beklemeye devam edecek misiniz? Uyuyan güzel olmaya razı mısınız?

Belli bir yaştan sonra beklenen beyaz atlı prens de olamaz zaten! Olsa olsa sadece Süperman kurtarabilir artık bizi. Dünya umrumuzda değil. Onun kurtarılmaya ihtiyacı yok, zaten dönüyor bir şekilde, dönecekte! Süperman görev değişikliğinde; dünya değil artık kurtarması gereken, BİZiz kurtarılmak istenen. Bize öyle öğretildi. Kurtarılmaya muhtaç, bekleyen pamukçuklar! Ama bir baktık ki, etrafımızda Clark’ lar dolu ve hiçbiri gereken zamanında Süperman’ e dönüşmüyor. Süperman de yaşıyor hayatını ve Pamuk Prensesler de hala bekliyor onları.

Bütün bu olanları, nedenleri sonuçları, gidenleri kalanları ve gelmekte olanları anlayanların sonucunda, farklı bir tür çıkıyor ortaya; Süpergirl...

Süpergirl’ e kimseyi kurtarma rolü verilmedi, Süperman' e yapıldığı gibi. Sadece öğretilen tabuları kendi çapında aş yeter, dedi onun yaratıcısı. Beklenmez aranan şey. Ayağa kalk ve yaşamaya başla. Kimse kimsenin kurtarıcısı olamaz.

Uyan gaflet uykusundan ve uyurken beklediğin, sırtına bin yük yüklediğin garibim prenslere hayatı dar etme, yaşamayı armağan et. Beklemekten vazgeç. Bir içecek reklamı vardı; “Sevdiğini erkekten önce söyleyen kıza ALKIŞŞŞŞŞ” diye.

Hayatı yaşamaya başla. “Tek taşımı kendim alırım” saçmalıklarına da kanma. Yalnızlıktan beynin bulanmasın, mutlu birlikteliklerin de çok güzel olduğunu unutma! Yeter ki, kurtarılmayı bekleyen ölü ruhlardan olma! Unut ecnebi Pamuk Prenses’ i! Nene Hatun’ u düşün. Yirmi yaşında, iki çocuğunu evde bırakıp cephede savaşan. Kurtarılmayı beklemek yerine, hayatını ortaya koyan! Evde bekleyerek ölmüş ruhlar yerine, ölümü bile göze alarak yaşama meydan okuyan Nene Hatunu düşün!

Yaşamaya başla!

Süpergirl, Pamuk Prenses’ e karşı! Kendi masalını yaz ve yaşa!

Gökten üç elma düşmüş; üçü de pamuk prensesin kafasına! Bir an önce uyansında, hayatı beklemekten vazgeçsin diye...

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..