Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Sosyal demokrasi ve türban konusu

Sosyal demokrasi ve türban konusu
 

Şimdi diyebilirsiniz ki, durduk yerde nereden ortaya çıktı bu türban konusu. Ülkenin gündeminde herhangi ağırlığı kalmayan bu problemi tekrar dile getirmek ne kadar anlamlı bir şeydir diye düşünenler oldukça çoktur. Hele ki, AKP hükümetinin alaşağı edilme çabasının yoğunlaştığı ve geniş bir cephe oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemde, muhafazakâr kesimlerin yaralarını tekrar kanatmak ne işe yarar ki.

Ülkemizin hızlı değişen gündem ve düşmeyen temponun yarattığı kültürle, hiçbir sorun sakin bir zihinle tartışılamıyor. Zaten bir konu tartışılmadığı takdirde, bir problemin var olduğu da kabul edilmiyor.

2002 yılındaki seçimlere yaklaşılırken türban sorunu, son 20 yıl içerisindeki yüksek gerginlik noktalarından birisine ulaşmıştı. Üniversite önlerindeki eylemler tüm hızıyla sürüyordu. Hatta 1999 yılındaki depremin, türban sorunu nedeniyle yaratıcının bir cezası olarak başımıza geldiği söylemleri de yaygın bir söylence olarak ortada dolaşıyordu.

2001 krizinin halkın genelinde yarattığı fakirlik ve onun yaratığı tepkinin, tüm parlamentoda yer alan partilere yönelmesi ile, AKP, anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla hükümet kurma olanağına kavuştu.

İşte bu tarihten itibaren, türban sorunu ve sorunu sokaklara taşıyan kitleler, ülke gündeminden yavaş yavaş çekilmeye başladılar. AKP ilk hükümet günlerinden itibaren, sorunu toplumsal mutabakatla çözülmesi gerektiği şeklinde ifade ettiği, ancak aslen sorunu bilinmez bir geleceğe havale eden bekleme politikası devreye girmişti.

Bu durumun kendisi bile, aslen türban sorunun siyasal gündeme taşınmasının suni bir girişim olduğu göstermektedir. Derinliği olan bir sosyal sorunun bu şekilde çözümsüzlüğe bırakılması durumunda, sorunu yaşayan kitleler tarafından, yeniden ve sorunu çözebilecek yeteneğe ve niyete sahip bir hükümeti daha fazla zorlayıcı eylemlilik sürecinin yaratılması gerekirdi.

Ancak, yaklaşık 4.5 yıl sürecinde, AKP hükümeti tarafından, sorunu çözücü herhangi bir adım atılmamış olmasına karşın, sorunun yaşayanların bırakın eylemlerini, nefes alışverişlerini bile duyamadık neredeyse.

Evet, sorunun siyasal gündemdeki yükselişinin suni ve zorlama bir çaba olduğu bu şekilde anlaşılmakla beraber, sosyal anlamda bu konuda bir sorun yaşanmadığını söylemek ise haksızlık olacaktır.

Ülkemizde bir siyasal söylemin, kendisine iktidar yolu açabilmesinin en önemli adımlarından birisi, yaşanılan sorunu, en yüksek perdeden ve halkın çoğunluğunu gözünü boyayacak şekilde abartarak, olmayanı olur kılacak şekilde sloganlaştırılarak politika yapmaktır.

Örneğin günümüzde, ulusalcılık sıfatı ile iktidara aday olan geniş bir cephe tarafından, ülkemizde insanların, “ben Türküm” demekten bile çekinir oldukları, bu ülkede Türklerin sözünün geçmediği, mevcut koşulların 19 Mayıs 1919 tarihinden daha kötü olduğu, ülkede yaşanan her sorunun dış güçlerin çabası sonucunda yaşandığı gibisinden, son derece abartılı ve gerçekle bağı olmayan söylemler giderek yaygınlık kazanmakta.

Geçmiş dönemde de, türban konusu yine gerçeğe oldukça uzak düşen iddialarla politikaya alet edildi. Bu iddiaların günümüze yansımalarından birisini, yakın bir zamanda muhafazakar tv kanallarımızdan birisinde yayınlanan dizinin bir sahnesinde de, bir hastanede, acil bir hastayı başındaki örtünün açılmadan tedavi edilmemesi sergilenmişti. Türkiye’de yaşanma olasılığı bulunmayan bu olay, insanların gözlerini karartmak için fazlası ile kullanıldı.

Ancak, bu kesimlerin, bu tür, çarpıtma, abartma, siyasal simge olarak kullanma ve siyaseten bir adım olarak kullanma çabalarının ötesinde, özellikle üniversitelerimizde eğitim görmek isteyen ve bu eğitim esnasında giyimini inancı doğrultusunda şekillendirmek isteyen insanların mağdur olmadığını söyleyemeyiz.

İşte bu noktada, kendi düşünsel alt yapımı oluşturan, sosyal demokrasi anlayışının, konuyu başka siyasal hareketlere malzeme yaratmasına müsaade etmeyecek şekilde çözüm üretmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak, siyasal yelpazemizde, kendisini bu şekilde tanımlayan hiçbir partimiz bu konuyu, çözüme kavuşturulması gereken bir sosyal sorun olarak değerlendirmemektedirler.

Burada, konunun türbana sahip çıkmak değil, inanç özgürlüğü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Elbette ki sosyal demokrat anlayışın, kadını erkekten ayrıştıran, onu toplumdan soyutlayan bu özel giyim tarzına sıcak bakma şansı yoktur. Ancak, başka insanların inançlarını ve fikirleri doğrultusunda yer edinebilmesine de en başta saygı duyması gereken kesim, kendisini demokrat olarak tanımlayan bir kesimdir. Demokrat olmanın zorluğu da burada başlamaktadır.

Ben türban ya da başörtüsü konusunun, toplumda temel bir sorun olarak algılandığını düşünmüyorum. Ancak toplumun çok ufak kısmını oluşturan ancak oldukça göz önünde bulunan üniversitelerimizde yaşanan bu sorun, üniversitenin kendi kimliğini de yaralamaktadır. Tüm özgürlüklerin yuvası olması gereken bu kurumun, üniversiteye ilk adımın atıldığı noktada özgürlüğü kısıtlaması son derece üzücüdür.

Sosyal demokrasi anlayışın, bu sorunu temel insan hakları çerçevesinde değerlendirerek, sorunu çözme iradesi göstermesi, insanların sırf giyim tarzı nedeniyle siyasal taraf olmalarının önüne geçip, temel ekonomik ve sosyal kaygıları ile taraf olabilmelerinin önünü açmış olacaktır.

Aksi takdirde, ülkemizde, her beş yılda dönemde, bir milliyetçilik dalgası, bir siyasal İslam dalgasının esiri olarak seçim sonuçlarının belirlenmesi eğilimi devam edecek gibi görünüyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..