Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk ve arkadaşlık

Aşk ve arkadaşlık
 

Aşk ve arkadaşlık, bir gün yolda karşılaşırlar.

Aşk kendinden emin bir şekilde sorar:

“Ben senden daha candan ve daha yakınım. Sen niye varsın ki bu dünyada?”

Arkadaşlık cevap verir:

Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için...”

"Bütün sevdiklerinize ithafen şunları göz önünde bulundurun" diyordu geçenlerde okuduğum bir yazı:

"Eğer bu sabah hastalıklı değil de sağlıklı uyanmış iseniz, bir hafta sonrasını göremeyecek olan bir milyon insandan daha şanslısınız.

Bir savaş tehlikesi, işkence görme ihtimali ya da ölüm korkusu ile karşı karşıya değilseniz, 500 milyon insandan daha iyi durumdasınız.

Buz dolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki insanların çoğundan daha zenginsiniz.

Bankada ve cüzdanınızda para varsa, dünyanın en imtiyazlı % 8’i arasındasınız.

Anneniz, babanız sağ ise ve boşanmamışlarsa, siz bu dünyada nadir kişilerden birisiniz...

Bu yazıyı okuyabiliyorsanız bu demektir ki; çok şanslısınız çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kişiden biri değilsiniz.

Paraya ihtiyacın yokmuş gibi çalış.

Kimse seni üzmemiş gibi sev.

Kimse seni seyretmiyormuş gibi danset.

Kimse seni dinlemiyormuş gibi şarkı söyle.

Cennet dünyada imiş gibi yasa.

Bu yazıyı arkadaşlarına gönder, onlarla paylaş. Tıpkı benim sizlerle paylaştığım gibi."

Paylaşmazsanız hiçbir şey olmaz korkmayın ama paylaşırsanız, belki bunu okuyan birisi gülümser...

İşte onun için bir şeyler fark etmeye başlar.

Şüphesiz ilişkiniz için de...

Bana göre her iz bırakan ilişki, arkadaşlığın kutsal işaretiyle başlar.

Eğer âşıksanız ve sevdiğinizi aynı zamanda arkadaşınız olarak görüyorsanız, orada paylaşımın baharın neşeli ve ışıkla havasıyla patlayan çiçekler gibi çoğaldığını görürsünüz.

Mutluluğu paylaşmanın, çoğaltmanın yolu, arkadaşlıktan geçer önce.

Elinden tuttuğunuz her sevgili, sizinle “sizi” paylaşan, sizinle siz arasında bir dünyadır. Bu dünya, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde serüvenlerle dolu bir keşif gezisine çıkartır.

Her ilişki, özbenliğimize ait arkeolojik bir kazıdır aslında, her aşk bizi bize anlatan bir masaldır.

...Ve çoğumuz masallara bayılır.

İnsanın avunması için midir masal, yoksa hayallerini yitirdikçe soluklaşıp, ölmesin diye mi?...

Hayata bakın. Hyata iyi bakın...

Ne görüyorsunuz? Daha da yakıcı bir soru: Neyi arıyorsunuz?

Neyi arıyorsan sen O’sun” der Mevlana.

Aşkın peşindeyseniz âşıksınız, keyfin takipçisiyseniz keyifçi, umutsuzluğa düşmüşseniz kederlisiniz.

Aşkın da, arkadaşlıktan beslendiği bir ilişki... Arkadaşlığın olmadığı bir ilişkiyi düşünemiyorum bile.

Sizin için çocukluk arkadaşınız mı yoksa eşiniz mi iyi bir dosttur?

Bazı uzmanlar evlilikte arkadaşlığın başladığı yerde cinselliğin bittiğini iddia etse de, ikisi bir arada olduğu zaman, hayatın yüzüne bakabiliriz. Çünkü hepimiz ne olduğumuzu bilmek, sonunu bilmek, onu ve kendimizi olduğu gibi sevebilmek için arkadaşız.

Arzumuz hayatımıza tanıklık edecek birileri... Tanıklık ettiği kadar paylaşacağımız, bu paylaşımdan mutluluk duyacağımız birileri.

Bir araştırmaya göre Amerikalı erkekler en yakın arkadaşlarının eşleri olduğunu söylüyor. En gizli duygu ve düşüncelerini eşleriyle paylaşıp, başları sıkıştığında yine eşlerine koştuklarını söylüyorlar...

Peki ya kadınlar? Kadınlar bu konuda aynı fikirde mi?...

Elbette değil...

Kadınlar açısından, her şeyi konuşmak, konuşurken empati kurulduğunu hissedebilmek, yargılanmadığını ve yürekten dinlendiğini bilmek, karşı tarafın aktif olarak konuşmaya katıldığını hissetmek daha önemli.

Konuşmak için, arkadaşlık gerek. Eğer bir kadın bir kadın arkadaşıyla yaptığı uzun konuşmaları eşiyle yapamıyorsa, ilişkisi sınırları baştan çizmiş mi diye bakmak gerekir... Yeni açılan kuaförü, bir kadın dergisinde gördüğü saç modelini, mağazadaki alışveriş merkezlerini, şu mercan yeşili kazağı, hoş ruju erkeğiyle paylaşamıyor kadınlar. İkili ilişkilerde bir şablona uyan erkekler için nedense bunlar arkadaşlıktan sayılmıyor pek. Ve çoğu zaman böyle bir çift, en gerekli olduğu zaman sakladıkları arkadaşlığı, ayrılık vakti ortaya çıkarıyor, iki taraf da birbirine arkadaş kalma sözü vererek ayrılıyor...

Erkeklerin sözünü ettiği arkadaşlık kavramı, genellikle “hayat arkadaşı” olmakla ilgilidir. İyi temellendirilmiş evliliklerde kadınların erkeklere sunduğu ve onların da içgüdüsel olarak kabul ettiği “samimiyet”tir.

İçtenliğin anahtarı, arkadaşlıktır... İnsanın önce benliği kendisiyle, sonra karşı tarafla paylaşabilmesidir. Tabii ki karşı tarafınkini de aynı şekilde paylaşmasıdır.

Bu içtenlik bedensel ve sözel mesajlardan oluşur. Öpücükler, sarılmalar ve bakışlar göze görünür ya da şifreli olabilir ve sadece partner için anlamlıdır.

Bazen yıllarca yaşadıklarımız aşkı ve ilişkimizi anlamaya yetmez de, bir bakış, ufak bir söz, küçük bir not, bütün yaşadıklarımı anlatıverir. Benliğimizin kapılarını açıverir sessizce...

Peki kadın, arkadaşı olmasını istiyor mu sevdiği erkekten?

Özellikle kadınlar, “Biz gerçekten arkadaşız, o benim en iyi arkadaşım” dediklerinde, aslında tutku ve erotizmi bitmiş ilişkilerinden kaçmakta olduklarının sinyalini vermiyorlar mı?

Bana kalırsa her kadın, sevgilisiyle arkadaş da olmak, paylaşmak ister. Ama erkeğin tükettiği sabır ve ilgisizlik nedeniyle, zaman içinde kadının elinde bir tek yarısı harcanmış bir sevgi, kötü olaylarla yıpranmış bir geçmiş ve sevişmelerin yok olmaya yüz tuttuğu bir ilişki bağımlılığı kalıyordu.

Kadın zamanla buna “arkadaşlık” diyor, artık baştan çıkarma, tartışma, barışma, bakışma ve şefkat gösterilerinin ışıltısının sönerek, ilişkisinin donuklaştığı gerçeğini kabul etmiyordu.

Bir kadının elinde ilişkisinden geriye elinde bir tek arkadaşlık kalıyorsa, tüm duygusal gel-gitlerin yerini, bir göl kadar durgunluğa bıraktığı birr gerçekti.

Peki gerçekten bir kadın eşiyle arkadaş olamaz mı? Evlilik danışmanları bunun pek mümkün olmadığını savunuyor. Bunun nedeni de yakılığa bağlıyorlar.

Çünkü aşkı paylaşan insanlar birbirlerine daha yakındır. Ve dostluk bu yakınlığı kaldırmayabilir. Aynı zamanda arkadaşlık, erotizmin hazlarını azaltan bir unsur olarak görünüyor.

Bana kalırsa arkadaşlığın olmadığı her aşk, zaten bu sonuca ulaşıyor. Sanıldığının aksine, iyi iletişim, gündelik hayattaki konuşma dili arkadaşlıkla sağlanır. Aile hakkında tartışmak, ilginç bir film üstüne yorum yapmak ya da ortak bir arkadaşı çekiştirmek çifti yakınlaştırır. İşte ben buna “arkadaşlık ve paylaşım” derim!

Her ne kadar bazı erkekler, arkadaşlıktan farklı şeyler bekleseler de... "Beklenti" demişken...:

Cindy Crawford ve Temel bir gemi kazası sonucu ıssız bir adaya düşerler. Ne yapsınlar, yalnızlıktan ve can sıkıntısından sabah aksam sevişirler. Ancak bir süre sonra Temel, bu durumdan zevk almamaya başlar. Cindy çıldırır, Temel’e ne olduğunu sorar, ne isterse yapabileceğini söyler. Her türlü fanteziye, her şeyiyle emrine amade olduğunu, nerede hata yaptıysa düzeltmeye çalışacağını söyler. Temel inatla Cindy’ye “İstediğim şeyi yapabilmen mümkün değil” der. Cindy çaresizlik içinde ısrar eder ve her şeyi göze aldığını söyler. Temel de en sonunda bir denemeye karar verir...

Önce Cindy’nin saçlarını kısacık keser. Sonra üstünü örtecek biçimde ceketini giydirir. Kestiği saçlardan bir bıyık yapar. Cindy, ne olduğunu anlamaya çalışırken, Temel onu mümkün olduğu kadar erkeğe benzettikten sonra, akşam olunca sahile gelmesini söyler.

Akşam olur ve Cindy erkek kılığında sahile gelir bakar ki, Temel mükemmel bir rakı sofrası hazırlamış ve masayı mezelerle doldurmuştur. Temel ve Cindy masaya otururlar ve Temel elini arkadaşı gibi, Cindy’nin omzuna koyar,
bardağını Cindy’ninkine tokuşturur ve şöyle der:

“Kardaş uy! Bir aydır kimi götürüyorum söylesem inanmazsın daaa!”

İşte bazen arkadaşlık böyle farklı hemcins arkadaşlık beklentilerine dönebiliyor. Ne diyeyim, siz yine de sevdiğinizle bu fıkrayı bile paylaşabiliyorsanız, bu arkadaşlığında olduğu bir aşktır.

Bir çifti samimi kılan en önemli unsurlardan biridir mizah. Birlikte çocuklar gibi gülebilmek, her şeyi fazla ciddiye almayı bırakarak hayatla dalga geçmeyi bilmek, ilişkinin iyi yürümesi için önemlidir.

Arkadaşlık, aşk gittikten sonra, onun bıraktığı göz yaşlarını silmek için olduğu kadar, aşkı paylaşmak için de vardır.

Sağlam ilişkilerde kadınların erkeklere sunduğu ve onların da içgüdüsel olarak kabul ettiği “samimiyet”tir.

Yazımızı "samimiyet" dolu bir fıkrayla sonlandıralım:

İki haftalık evli bir çift.. Adam bir akşam yalnız başına çıkıp arkadaşlarıyla eğlenmek ister... Karısına; “Sevgilim, ben çıkıyorum” der.

Evden çıkmak üzere kapıya yöneldiği sırada karısı sorar; “Nereye gidiyorsun hayatım?”

Adam soruya duraksamadan; “Bara gidiyorum bir tanem, arkadaşlarımla bir şeyler içeceğiz..” diye yanıt verir.

Karısı hemen sevecen bir ses tonuyla “Aman da aman benim kocacığım içki mi istiyormuş!” diye hemen minibara koşar ve 12 ülkeden 25 değişik içki çeşidini adamın karşısına koyar...

Adam bunun üzerine; “Benim düşünceli tatlı sevgilim. Çok teşekkür ederim, ama barda... Biliyorsun.. Buz gibi bardakta....”

Adam daha cümlesini bitiremeden kadın hemen mutfağa koşar, derin dondurucudan çıkardığı bardağı koşa koşa adama getirir.. “Aman da aman benim aşkım içkisini buz gibi bardakta mı içmek istiyormuş.. Al bakalım.” diyerek bardağı adama verir.

Adam şaşırmış vaziyette; “Benim güzel kurabiyem. Ama barda buz gibi içkimi içerken yanında yediğim çerezler. Bilsen canım nasıl çekti. Sana söz, 2-3 saat içinde döneceğim.”

Kadın; “Aman da aman benim canımın içi kocacığım çerez mi istiyormuş” der ve koşa koşa içeri gider.

Döndüğünde bir tepside 15 çeşit çerez, fıstık, fındık, ne ararsanız tabaklara koyup adama getirir.

Adam artık dudaklarını ısırmaya başlamıştır ve son bir güçle kadına der ki; “Ama benim güzel meleğim, barda biliyorsun hani arkadaş arkadaşa ortamda. Erkek erkeğe bir muhabbet vardır bilirsin, hani biz kendi aramızda biraz ‘rahat’ konuşuruz..” der.

Bunun üzerine kadın ona gülümser ve şöyle der: “Aman da aman benim bir tanecik kocacığım erkek erkeğe rahat muhabbet etmek mi istiyormuş. O zaman... Bana bak oğlum! Al şu lanet olası içkini bardağına doldur ve çerezlerini de ye, zıkkımlan, hiçbir yere gitmiyorsun, anladın mı koçççumm!”

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..