Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '07

 
Kategori
Havacılık
 

Vecihi Hürkuş (2) *

Vecihi Hürkuş (2) *
 

8 Kasım 1917 pazartesi sabahı yeni bir görev için havalandı, Vecihi Bey ve rasıtı Mülazım (Yüzbaşı) Bahattin Bey. Görevleri; 26 Eylül 1917 günü kazanılan hava savaşından sonra, düşman birliklerinin avcı uçaklarının artırıldığı yolundaki duyumları yerinde araştırmaktı. Erzincan üzerinde karşıladı düşman topçuları. Birkaç küçük manevra ile topçu hatlarını geçtiler. Melekşerif Vadisi ile Erzincan ovasını ayıran 2800 rakımlı tepeyi geçince, sabahın mor aydınlığı altında Erzincan kentini gördüler. Rus işgali altında ki bu güzel yurt parçasını. Bir önceki keşif uçuşuna göre, düşman birliklerinde önemli bir değişiklik olmadığını tespit ettiler. Erzincan’ın doğusundan havalanmak üzere olan düşman uçaklarını gördüler. Vecihi Bey, mevcut bomba yükleri ile bu hava savaşını kabule olanakları olmadığını düşündü. Biran evvel bombalar hedeflerini bulmalı ve hava savaşına mümkün olduğunca rahatlamış olarak girmeliydiler. Ancak bu karar isabetli olmamıştı. Gerçi bombalar hedeflerini bulmuş, pek çok düşman hangarı yok edilmişti. Ama bu sırada Erzincan’ın doğusundan havalanan düşman uçakları da savaşı kontrol edecek yüksekliği kazanmıştı. Suşehri’nden kalkışlarının 100. dakikasında düşman uçakları ile bir kapışma başladı. Saldıran iki uçağın birkaç hücumunu ustalıkla atlattılar. Hatta bir seferinde ustaca bir manevra ile düşman saldırısın savuşturup, onun kuyruk altına girmeyi de başardılar. Bu uçuş şeklinde düşmanın onları görmesi imkansızdı. Hareketlerini ona uydurup, adeta römorkundaymış gibi Vecihi Bey eline geçen bu fırsatı değerlendirmeye çalıştı. Rasıt Bahattin Bey ateşe başladığında, tüfek gene tutukluk yaptı. İlk atışların sesi ile durumun farkına varan Rus uçağı ani bir sola dönüşle Vecihi Beyin takibinden çıktı ve bir yan ateşine başladı. Vecihi Bey, büyük bir soğuk kanlılıkla sağa doğru sert bir dönüş kumandası verdi. Amacı, kanat üzerinde kayış yaparak Rus uçağının altına girmekti. Hava savaşının 20. dakikası dolmuştu. Aralıksız devam eden mücadelenin içinde, rasıt Bahattin Bey’in kullandığı Makineli Tüfeğin arızası bir türlü giderilememişti. 3.300 metre yükseklikte, Vecihi Bey iki ateş arasında olanca gücü ile kurtulma çabası içindeydi. Başının üzerinde hiç ummadığı ağır bir vuruş hissetti. Bir anda her şey karardı ve yok oldu. Yüzüne inen tokatlarla kendine geldi. Rasıtı Bahattin Bey, içine düştüğü bu durumdan onu kurtarmak için çabalıyordu. Büyük bir sessizlik karşıladı. Bu adeta ölüm sonrası yeniden dirilme anında O’nu. Motor susmuştu. Yükseklik sayacı 1.800 metreyi gösteriyordu. Demek ki 1.500 m. düşmüşlerdi bu baygınlık anında. Şimdi tek düşüncesi vardı Vecihi Bey’in. Uçağını Erzincan Ovası’nın ıssız bir yerine indirmek. Mümkünse arızayı onarmak ve tekrar uçup yurda dönmek. Bu mümkün olmazsa uçağı yakıp düşmanın eline geçmesini önlemek. Uçağı ovanın kuzey batısına yöneltti. Gördüğü geniş bir düzlüğe inmeye kararı almıştı ki, ineceği alana doğru her taraftan koşmakta olan binlerce insan gördü. Uçağı ile inip gerekli onarımı yapamaya fırsat bulamayacağını anlamıştı. Yere çok yaklaşmışlardı. Ani bir karar değişikliği ile, uçağı biraz ilerideki bir bahçenin ağaçları üzerine çevirdi ve uçak büyük çatırtılar arasında ağaçların üzerine yığıldı. Yaralı olan Vecihi Bey olmasına karşın, yaşadığı büyük heyecan nede ile bir algılama zorluğu içinde olan Bahattin Bey’i uçaktan çıkarıp, uçağı ateşe vermişti ki; çirkin küfürler savurarak, taş ve sopalarla saldıran bir kalabalığı farkettiler. Ermeni şivesi ile ağza alınmaz küfür ve hakaret dolu bu saldırılara karşı koyacak durumda değillerdi. O sırada gelen Rus süvari birlikleri duruma müdahale etmemiş olsalar, bu iki kahramanı oracıkta linç edeceklerdi, bu sevgili(!) Ermeni Vatandaşlarımız.

Başlayan esirlik yaşamı, Tiflis’te Rus hastanesinde, Rus havacıları tarafından yapılan pek çok kendisini görme ziyaretleri, Ruslar arasında kendisine verilen “Kara Tehlike” lakabını öğrenmesi, Kendisini düşürecek pilota verilecek yüklüce bir ödülü öğrenmesi ile geçti. Türk, Alman, Avusturyalı, binlerce savaş tutsağının tutulduğu Nargin Adası’na geliş. Onlarca kaçma girişimi, her defasında ağır cezalar ve sonuçta bu adadan İstihkam Teğmeni Salih Bey’le kaçış.

Astara sınırından İran’a girdiler. Ne bir araçları ne de paraları vardı. Yoğun kış koşullarında, dereleri, çayları, ırmakları, dağları geçtiler. 19 Şubat ta başlayan bu 1.000 kilometreden fazla olan uzun yürüyüş, ancak mart sonunda bitti. Ayrılışından dört ay sonra Vecihi Bey, Yurdumuzun doğu sınırından, Süleymaniye bölgesinden girdiği memleket havası ile ciğerlerini doldurabildi.

Dönüşünün hemen ardından, Hava Kuvvetleri Umumi Müfettişliğince, yeni kurulmakta olan İstanbul Hava Savunma Bölüğüne atandı. Birinci dünya savaşının sonlarına doğru, inanılmaz bir yokluk içindeydik. Müttefikimiz olan Almanya, Batı cephesinde Hava üstünlüğünü kaybetmişti. Tüm sanayi güçlerini kullanmalarına karşın, kendi gereksinimlerini bile karşılayamaz durumdaydılar.

O sıralarda, karasularımıza düşen iki Rus uçağı İstanbul’a getirilmişti. Bir hayli kötü durumda olan bu uçakların onarılması görevi de Vecihi Bey’e verildi. En önemlisi, bu uçakların pervanelerinin kullanılamaz durumda olmasıydı. Bir uçak için en yaşamsal bölümün pervaneler olduğu ve bu pervanelerin de dışarıdan getirilme olanağının olmadığı düşünülürse, uçaklar işe yaramaz durumdaydı. Vecihi Bey, istasyon tamirhanesinde pervane imalatına başladı ve bir hafta içerisinde işlerini tamamladı. Küçük bir vibrasyon(titreşim) dışında hatasız üretilen bu pervanelerle uçakları uçurmayı başardı. Bu başarısı ona duyulan güveni artırdı ve 'Avcı Uçağı Üretme Projesi', incelenmek üzere İstihkam Yarbayı Veli Bey başkanlığında kurulan bir komisyona havale edildi. Başarılı bulunan bu projenin incelenmesi o kadar uzun sürdü ki, İstanbul’un işgali ile hiçbir şey yapılamadı.

1920 yılı Haziran ayında, işgal altındaki İstanbul’da bulunan üç uçağı Anadolu’ya kaçırmaya karar verdiler. Maltepe’de bir hurdalık gibi kullanılan hangarlar önündeki ham toprağı ayakları ile ezerek pist haline getirdiler. Önce Kazım Bey Havalandı. Anadolu’daki Kutsal kurtuluş Savaşına katılmak üzere. İkinci olarak, İsmail Bey piste çıktı uçağı ile. Ama ne yazık ki pisti iyi kullanamadı ve pist sonundaki engellere çarptı. Yapacak bir şey yoktu. Vecihi Bey uçağına yol verdi. Kısa bir süre koştu pistte uçak ve havalandı. Ancak motor su koyuvermişti. Kalkışın ardından, çok kısa bir süre sonra uçak düştü ve alev aldı. Bu şansızlık yıldırmadı Vecihi Bey’i. Büyük zorluklarla İstanbul’dan kaçmayı başardı. Deniz yolu ile Mudanya’ya, oradan da Bursa, Eskişehir üzerinden Konya’ya ulaştı. Tüm havacılar Konya’da toplanmıştı. Son zamanlarda Yıldırım Orduları’na bağlı “Tayyare Bükükleri”nden kurtarılan malzeme burada depolanmıştı.

Hazırlıklar tamamlandı. ‘Birinci Kartal Tayyare Filosu’ Büyük Fazıl Bey Komutasında, Halil Bey ve Vecihi Beyin uçakları ile Uşak’a hareket etti. Bu üç uçağın Uşak’a gelişi halk tarafından büyük sevinç gösterileri ile karşılandı. 15 Ağustos 1920 Pazar günü, 23. Fırka Kumandanı İzzettin Bey’in Kula ve Alaşehir üzerinde bir keşif uçuşu yapılması emri üzerine, küçük arızaları nedeniyle uçuş yapamayacak durumda olan iki uçak çıkamayınca, Kutsal Kurtuluş Savaşı’nın ilk görev uçuşunu yapma onuru Vecihi Bey’e kısmet oldu. Güzel bir Yaz sabahında, Vecihi Bey, Uşak meydanından başarı dilekleri ile uğurlandı. Alaşehir üzerinde gözleri doldu. Bu güzel yurt köşesi düşman işgali altındaydı ve sokaklar bomboştu. Halkın büyük bir çoğunluğu dağlara çıkmış, yaşlı, çocuk ve kadınlar, işgal edilen yerlerin dışına göç etmişlerdi. Vecihi Bey, İstasyon yönüne çevirdi uçağını. Yeni bir tren gelmişti ve yeni düşman birlikleri indiriliyordu. Türkler’in uçağının olduğunu bilmeyen bu düşman birlikleri, yaklaşan uçağı, kendi uçakları sandıklarından olacak durumlarında hiçbir değişiklik olmamıştı. Vecihi Bey, ardı ardına bombalarını bıraktı ve o güne kadar ulusunun çektiği acının azda olsa öcünü almış bir kahraman olarak üssüne döndü.

Kutsal Kurtuluş Savaşı havacılığı, bu kutlu görevle ve onurlu bir başarı ile başlamış oldu.

DEVAM EDECEK

*Bir Tayyarecinin Anıları, Vecihi Hürkuş, Yapı Kredi Yayınları, 1407, İstanbul. Kitabından yararlanılmıştır.

 
Toplam blog
: 182
: 2395
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

10 Kasım 1954 tarihinde doğdum. Sosyal Hizmet Uzmanıyım. Pilotum. (ultralight licence no:151)..