Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '07

 
Kategori
Yemek - Mutfak
 

Paradoxurus'un poposundan Kopi Luwak içer miydiniz?

Paradoxurus'un poposundan Kopi Luwak içer miydiniz?
 

Başlığı okuyanların pek çoğunun <ı>“bu da neyin nesi şimdi böyle, ne poposu, ne paradoksu?” dediklerini duyar gibiyim. <ı>“Ben kimsenin poposundan bir şey içmem” şeklinde hafif kaş çatanlarımız dahi olmuş olabilir. Durun efendim, lütfen okuyunuz, vallahi kötü bir şey demedim.

Kopi Luwak”, dünya üzerinde üretilen en pahalı ve nadide kahve türünün adıdır. Paradoxurus isimli hayvancağız, bu kahvenin çekirdeklerini bir güzel ve afiyetle midesine indirir. Daha sonra çekirdekleri, dışkı yoluyla vücudundan atar. Kahve üreticileri de b.kun içinden tane tane seçerler Kopi Luwak malzemesini. Ne de olsa ufak çaplı bir servettir yekünü.

Bu muhteşem kahvenin oluşabilmesi için illa ki paradoxurusa ihtiyaç vardır. Çünkü malum hayvanın mide enzimleri kesinlikle kahve çekirdeklerini eritmez, öğütmez, hazmetmez. Yalnızca, tamamen doğal yollardan, organik malzeme ve proseslerle fermante eder. Ta ki ortaya, def-i hacet edip, dünyanın en değerli kahvesini çıkarana dek.

Kopi Luwak bir yana, gastronom ve gurmeler için, damak tadı ve lezzet yolcularınca tıpkı şarap ya da zeytinyağı gibi kahve kültürü de son derece derin ve önemli yeme-içme konularının başında gelir. Kahve, normalde tropik karakterli iklim isteyen ve rakım olarak yüksek yerleri seven bir bitkidir. Anavatanının, Güney Etiyopya’nın yüksek yaylaları olduğu yönünde kesin kanıtlar vardır.

Kahvenin güney Habeşi topraklarından başlayan yabanıl yolculuğu, gittikçe ehlileşerek önce Yemen, ardından Arabistan yarımadasının iç kesimleri ve sonrasında da Kızıldeniz üzerinden bereketli Nil deltası ve Kahire’ye kadar uzanmıştır. Avrupalılar, 16. asırda Kahire’deki bir Türk yöneticisi olan Halil Bey isimli kişide görüp, tanımışlardır kahveyi.

Kahveye karakteristik dominant özelliklerini veren en önemli iki işlem, kahve çekirdeklerinin kavrulma ve harmanlanmasıdır. Çekirdeğinin kavrulması ile kahvenin kokusu, tadı, lezzeti, aromatik unsurları ve yağı mucizevi taneciklerin dış yüzeyine çıkar.

Hiç unutulmamalıdır ki taze kahve demek yeni kavrulmuş kahve demektir. Ve tadını, koku ve kalitesini belirleyen en mühim konu tazeliktir. Kahvenin tazeliğinin korunması için serin bir ortamda, hava ve ışık almayan kaplarda saklanması gerekir. Oda sıcaklığında ve bu şekilde muhafaza edilen bir kahve bile maalesef ki birkaç hafta içinde bayatlar. Bu nedenle kendimiz çekirdekten çekip kavuramıyorsak, çok küçük miktarlarda satın almalı ve bittikçe yenilemeliyiz.

Malum, kültürel motiflerimizin en belirgin ve dünyaca tanınmış olanlarından biri de “Türk Kahvesi”dir. Birçoğumuz tiryakisiyizdir. Sade, orta ya da şekerli içenlerimiz olduğu gibi önünden ya da arkasından bir bardak su içmek adeta Türk Kahvesi içmenin olmazsa olmazlarından biridir. <ı>“Kahvenin yanında su içilir mi içilmez mi, içilirse önce mi sonra mı içmek doğrudur” tartışmaları, bu konulara kafa yoranlar tarafından yıllardır yapılmaktadır.

Bu işin kesin bir doğrusu yoktur. Varsa da en azından ben bilmiyorum. Ancak benim tercihim şudur ki kesinlikle bir bardak ılık su, Türk Kahvesi’nin olmazsa olmaz eşlikçisidir. Ve ben, suyumu fasılalı birkaç yudum halinde kahveden önce içerim. Ilık suyla dilimi, damağımı ve boğaz yollarımı temizler ve homojenize hale getirir, ardından içeceğim kahvenin tüm aromatik ögelerini hissetmeye çalışırım.

Türk Kahvesi yaparken dikkat edilecek en önemli husus taze ve yeni çekilmiş kahvemizi pişireceğimiz suyun, ideal sıcaklığının 95-97 derece arasında olması gerektiğidir. Cezveyi birkaç defa tam kaynayacakken ocaktan alıp taksit taksit fincana boşaltmanın sebeb-i hikmeti budur efendim. Yoksa köpüklü yapmaya çalışmak falan değil. Köpüklü kahve, bir sonuçtur. Doğru pişirme tekniği uygulandığının neticesidir yani.

Türk Kahvesi’ni içtiğimiz, müthiş güzel ve ince porselen fincanların dibinde kalan telveyi, tabağına ters çevirip kapatmak; dibinin soğuduğunu parmaklarımızla kontrol etmek ve sonra fincanı işin erbabına verip geleceğimize dair fal yorumları almak ise ritüelin son halkasıdır.

Bendeniz gibi hiçbir fal türüne inancı olmayanların dahi bu kültürel töreni yaşamak adına bu işten zevk aldıklarına yüzlerce kez şahit oluruz hayatta.

Nasıl da koktu değil mi burnunuza? Haydi ama ne duruyorsunuz, bakır cezveleriniz ve porselen fincanlarınız sizi bekliyor. Unutmayınız kaynayıp, taşırmak yok. Göz göz oldu mu, ufak ufak ve fincanın kenarından kenarından zerk edelim Kütahya işine?

Afiyet olsun efendim.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..