Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '07

 
Kategori
Özel Lezzet Durakları
 

Şirince, varan iki

Şirince, varan iki
 

Eski ve Yeni Foça gezileri ile açmış olduğum yaz sezonunu bir tam günlük Şirince turu ile devam ettirdim. Şirince ile ilgili daha önceleri birkaç yazı yazmış olduğum için tekrara düşmek istemiyorum. O nedenle direkt gezi notlarına geçeceğim.



Foça’dan İzmir’e dönüş yolunda, ertesi gün için planladığımız Şirince gezisine sabahleyin başladık. Hava yine oldukça güzel ve yürek ferahlatıcıydı.



Aylar önce kaleme aldığım “Otobanlar, Beach Club’lar ve Beş Yıldızlılar” başlıklı yazımda* da belirttiğim nedenlerimden dolayı otobandan gitmeyi aklımın ucundan dahi geçirmeden Karabağlar, Gaziemir, Ayrancılar, Torbalı istikametinden Selçuk’a ulaştım. Selçuk şehir merkezine girer girmez hemen sola dönen yoldan Şirince Köyü istikametine saptım. Buradan sonraki mesafem tam sekiz kilometre idi.



Şirince yolu oldukça virajlı ve dik bir parkur. Müthiş doğal manzaralarla bezeli. Yol üzerindeki binlerce ağaçlık zeytinlikler, birkaç zeytinyağı fabrikası ve üzüm bağları bölgeye ilk defa gelenlere bile çok net mesajlar vermekte.



Tıpkı Foça’da olduğu Şirince de, benim gördüğüm en kalabalık gününü yaşıyor. Köy meydanını geçtikten sonra ki otoparkta yer bulabilmek için bir arabanın oradan çıkmasını beklemek zorunda kalıyoruz.



Meydandaki mütevazı Atatürk büstüne, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle konulmuş olan son derece yalın iki adet çelenk çok hoş bir manzara olarak gözlerime takılıyor. Ve tabi ki meydanda bayram konseri veren, iki zurna ve bir davuldan oluşan müzisyen ekibin insanın içine işleyen müthiş Ege ezgileri. Hemen oracıkta iki tane zeybek figürü yapmamak için kendimi zor tutuyorum. Harmandalı’na geçmesinler diye dua ediyorum, yoksa tutamam kendimi, diz vurmak toprağa ibadet olur bana.



Karnımız müthiş aç olduğu ve yol boyunca kabak çiçeği dolmalarının, otlu peynir gözlemelerinin ve pastırmalı kuru fasulyenin hayalini kurarak gelmiş bulunduğumuz için ilk iş olarak yemek konusunu halletmek istiyoruz.



Şirince’nin tarihi Rum kilisesinin hemen bir alt sokağında bulunan ve müdavimi olduğumuz “Şirince Ocakbaşı Restoran”a kapağı atıyoruz. Tüm Şirince’yi, o güzelim kendine özgü mimari dokusu ile yamaçları bezemiş Şirince evlerini, eski Rum köyünü çepeçevre saran yemyeşil tepeleri, neredeyse tek perspektifte görebildiğimiz taraçadaki masamıza kuruluyoruz.



Siparişlerimizi almaya gelen güleryüzlü garsonumuza hep bir ağızdan kabak çiçeği dolması sipariş ediyoruz ama maalesef mevsimi olmadığı için dolmalar içimizde kalıyor bir sükut-u hayal olarak. Otlu peynirli incecik gözlemelerimiz, kuru fasulyemiz, çökelekli uzun yeşil biber dolmamız ve köy ekmeğimiz her zaman ki kalite ve lezzetinde yine. Afiyetle yediğimiz yemek ve üzerine ikram edilen tavşan kanı çaylardan sonra, şimdi de Şirince sokaklarını içmeye çıkıyoruz kana kana.



Restoranın dış bahçe kapısında, garsonlardan birine, Nişanyan’ların evini soran ve ellerinde not defterleri ve kameralar bulunan iki genç bayan dikkatimi çekiyor. Bir gezi dergisi çalışanı ya da üniversite öğrencileri muhtemelen. Malumunuz veçhiyle, Şirince’nin, son dönemde adının daha bir sıkça duyulmasında ve yerli ve yabancı turistik hacmini katlayarak artırmasında Müjde-Sevan Nişanyan çiftinin büyük katkıları var. Çiftin her sene güncelleyerek yeni baskıları ile yayınladıkları “Küçük Oteller Rehber Kitabı”nı sanırım gezi meraklıları içinde bilmeyen yok gibidir.



Restoranın bulunduğu sokağın hemen üzerindeki tarihi Kilise’ye çıkıyoruz, Şirince’nin o müthiş dik ve dar yollarından. Kısa yol üzerinde, el emekleri ve göz nurlarını satan çakır gözlü yaşlı köylü kadınlarının içinde, adının “Giritli Teyze” olduğunu söyleyen oldukça yaşlı bir bayan kır çiçeklerinden ördüğü bir tacı başımıza takıyor ve nazara karşı bir şeyler mırıldanıp başımıza, yüzümüze ve göğsümüze ellerini sürüyor. Bu arada derinden bir geğirme operasyonu da yapıyor. Nazar çıktı. Bedeli ise gönlünden ne koparsa. “Giritli Teyze” gönlünüzden ne koptuğuna bakmakta çok seri davranıyor, bu da gözümden kaçmış değil bu arada.



Şirince sokaklarındaki esnafın ve köylülerin açtıkları tezgahların sayısındaki anormal artışı hissetmemenin imkanı yok. Geziyoruz her birini. Hediyelik eşya satanlar, zeytin ve zeytin ürünleri, üzüm ve şaraplar, envai çeşit ev yapımı meyveli şarap satıcıları ve daha neler neler.



Şirince firması olan Artemis Şarapçılık’ın satış merkezinde üç çeşit meyveli şaraba tadım yapıyorum. Üç şarabı da aynı kadehte tadıma sunan görevliye sesimi çıkarmıyorum. Resmen bir degüstasyon ve gastronomi faciası. Kim bilir belki de biliyorlar durumu ama gelenler nasıl olsa bilmez diye düşünüyorlar. Bu hafta sonu İzmir Kültürpark’ta düzenlenen “Vinolive” şarap ve zeytinyağı fuarına katılıp-katılmayacaklarını soruyorum, henüz belli olmadığını söylüyor görevli beyefendi. Geçen sene vardılar, hatırlıyorum.



Nar şarabı, ahududu şarabı ve böğürtlen şarabını tadıyorum. Her biri de farklı ısı derecelerinde önüme konuyor. Bu iptidai şartlarda yaptığım tadım neticesinde böğürtlen şarabı diğer ikisinin önüne geçiyor ve bir şişe satın alıyorum. Maalesef ki akşam evde, eşim buzdolabından bir şeyler alırken şişeyi yanlışlıkla yere düşürdü ve sen yoluna, ben yoluma durumu söz konusu oldu. Mutfaktaki aromatik havayı ise iki gün tenefüs ettim.



Artık Şirince’de çok da fazla yapacak bir şey kalmıyor ve dönüşe geçiyorum. Altınyol girişindeki rampayı aşar aşmaz ve Kordelya’ya, nazlı maviliğine nazar etmemizle birlikte maaile “Karşıyakaaa” diye çığlıklar atmayı arabada, ihmal etmiyoruz tabi ki her zaman olduğu gibi. Geleneksel ritüelimiz ne de olsa.



Hızımızı alamamış olmalıyız ki eve gitmeden, Karşıyaka-Bostanlı yalısında, denize karşı, bagajdan katlanır
şezlongları çıkarıp, yemyeşil çimlerin üzerinde açıyor, ayakları denize, sinemizi imbata verip son stres taneciklerini de deşarj ediyoruz.



Ve bir kere daha şükrederek bu cennet vatanın, bu cennet köşesinde yaşamaktan dolayı...




* http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=1202

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..