Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '07

 
Kategori
Haber
 

Türkiye laik mi ki? Emin misiniz?

Türkiye laik mi ki? Emin misiniz?
 

"Tamam ama bu 'Türk beş dakikası' olacak sayın başkan" dedi kürsüdeki konuşmacı... Bir panel izliyordum. Panel yöneticisi, konuşmacıya süresinin dolduğunu ve beş dakika da ek süre verdiğini, sözlerini o sürede bitirmesi gerektiğini hatırlatınca çok değerli bir hukuk profesörü olan konuşmacı bu espriyle karşılık vermişti. Espriyi kolayca anlayıp hepimiz güldük haliyle...

Konuşmacı her ne kadar şaka yapmış olsa da salondaki herkes kavramların evrensel anlamının yanı sıra bir de Türkiye anlamı olduğunu biliyordu. O yüzden "Türk beş dakikası"nın saatin gösterdiği gerçek zaman değil duruma göre değişebilen esnek bir zaman dilimi olacağının, yani somut olayda konuşmacının kendisine ayrılan süreyi epeyce aşabileceğinin farkındaydık.

Şöyle biraz düşününce hemen hemen bütün kavramların benzer bir değişimden geçerek hayatımızda yerleştiğini görürüz. Mesela demokrasi; mesela laiklik... Demokrasi denince gerçek bir demokrasiden ne anlaşılıyorsa bizde tam tersinin olması için çaba gösterir herkes. Hukukun üstünlüğü, oyların parlamentoda adil biçimde temsili, en yüksek karar organının halkın seçtiği parlamento olması gibi belirleyici nosyonların bizim demokrasimizde eksik olması gerçekte kimseyi fazla rahatsız etmez. Ama yine de demokratik bir rejimin hakim olduğunu iddia ederiz. Laiklik de öyle...

Laiklik, en temel anlamıyla “din işlerinin devlet işlerinden ayrı tutulması, vatandaşlar arasında dini inaçlarına göre fark gözetilip farklı muamele yapılmaması” olarak tanımlanır. Cumhuriyetimizin temel niteliklerinden birinin laiklik olduğu da anayasamızda yazılır. Ama gel görelim ki laik olduğunu iddia eden bir ülkede devlet, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi sadece Sünni İslam öğretisini yayan bir kurum oluşturur. Sonra da bu kuruma Alevi, Hristiyan, Musevi, Yezidi, ateist, budist, panteist ayrımı gözetmeden bütün vatandaşlardan toplanan vergilerle birçok bakanlığın bütçesini aşacak büyüklükte bir fon aktarır. Sonra bu kurum, yine bir bölümü Hristiyan TC vatandaşlarından alınan vergilerle oluşturulmuş bütçesiyle "misyonerlik", pratikte ise Hristiyanlık aleyhine kitap bastırır.

Yine laik olduğunu iddia eden bir devletin bu resmi kurumu, peygamberin doğum yerinde bile örneği olmayan (varsa lütfen bildirin de sözlerimi geri alayım) bir uygulamayla “Kutlu Doğum Haftası” düzenler. Bu bahaneyle İstanbul’un Taksim gibi kozmopolit bir bölgesinde kurulan çadırlarda ilahiler okunup gülyağı ve lokum dağıtılır.

Laik olduğunu iddia eden bir ülkede ihtiyaç var mı yok mu demeden, adım başı, derme çatma, gecekondu camiler inşaa edilir de koskoca devlet bunları görmez. Görmediği gibi yine inançlı inançsız her kesimden vatandaştan topladığı vergilerle buralara imam ve vaiz atayıp maaş bağlar.

Laik olduğu iddia edilen bir ülkede, en sıkı laiklik denetçisi olan kesim darbe yapıp iktidarı ele geçirdiğinde ilk işlerinden biri okullarda o zamana kadar seçmeli olan din derslerini zorunlu hale getirmek olur. Bugün laikliğin yıpratıldığını öne süren bu kesim iktidarı resmi anlamda da elinde tuttuğu o günlerde, sadece imam ve hatip yetiştirmek amacıyla kurulmuş olan İmam Hatip Liselerinin alternatif bir eğitim-öğretim kanalı haline getirilmesine göz yumar.

Laik olduğu söylenen bir ülkenin taşra kentlerinde bir rahip, üç Hristiyan sırf dini farklılıkları yüzünden vahşiçe katledilir; tüm ülkede birkaç bin kişi kalmış Hristiyan azınlık bile hayatından emin olarak yaşayamaz. Ama laikliğin hassas savunucuları ne bu cinayetler ne de farklı inançlar konusundaki tehditleri gündeme getirir.

Laik olduğunu iddia eden bir ülkede devletin televizyonu kurulduğu günden bu yana her hafta saatlerce Sünni mezhebinin temsilcilerinin vaaz vermesini sağlar da yine kurulduğu günden bu yana mesela Hristiyanlık, Musevilik, ya da ülke nüfusu içinde önemli bir yer tutan Alevilik mezhebini tanıtmak için bir tek program yayınlamaz.

Laik olduğunu iddia eden bir ülkede, devlet sırf gençler solcu olmasın diye Türk - İslam Sentezi diye ideolojik bir sentez icat edip bunun yaygınlaştırılmasını bazen açık bazen örtülü biçimde teşvik eder.

Laik olduğu söylenen bir ülkede "demokratik" ve "sol" olduğunu iddia eden bir partinin yöneticileri, sanki bu işi yapacak başka kimse kalmamış gibi halkı "olmayan" misyonerliğin tehdidine karşı uyarır (!) sonra da "Türkiye laiktir" mitingleri düzenler.

Laik bir ülkede pek laik partiler ve kurumlar Cumhuriyet tarihinin en büyük banka yolsuzlukları icra edilirken hemen hemen hepsi herşeyi bildiği halde bu yolsuzluklara müdahale etmek için kılını kıpırdatmaz. Mesela sadece İmar Bankası yolsuzluğundan bu yoksul halkın cebinden 23 milyar YTL çıkmasına göz yumar herkes. Ama bu yolsuzluğa set çeken partiyi de tu kaka eder.

Nisan ayı içinde düzenlenen mitinglerde "Türkiye laiktir laik kalacak!" diye slogan atanlara bakıyorum da "emin misiniz?" diye sormak geliyor içimden ama hangi yüz ifadesiyle karşılacağımı tahmin ediyorum birazcık.

Sayın bayanlar baylar, ya da hanımlar beyler; eğer halen Türkiye’de uygulanan şeyi laiklik diye biliyorsanız ne üzülün ne de endişeye kapılın, ona hiçbir şey olduğu yok, yerli yerinde duruyor. Ama gerçekten laiklik istiyorsanız şu yukarıda ancak bir bölümünü sayabildiklerimin üzerinde düşünün de sokaklarda boşu boşuna bağırdığınızı anlayın biraz. Yok eğer ille de slogan atmak istiyorsanız gerçek talepleriniz için de sokağa dökülüp bağırın azıcık da; gerçek demokrasi gibi, gerçek laiklik gibi, eşitlik gibi, sosyal adalet gibi mesela...

Foto: milliyet.com.tr
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..