Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '07

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Kedi mi yoksa köpek mi?

Kimi insanlar, hayvanları sevmez hatta onlara zarar verirler. Bana göre, bu, öğretilemeyen sevginin dışa vurumudur. Kedi, köpek, kuş, balık gibi hayvanları beslemek, onlara sevginizi verebilmek, onların da size bağlandığını görmek çok güzel bir duygudur.

İşten döndüğüm zaman, beni kapıda karşılayan, yalamaya çalışan, hoplayıp zıplayan, adeta çılgına dönen köpeğim, sabahları işe giderken yanıma dahi uğramaz, saklanır bir yerlere. Onunla geçirdiğim her vakit beni mutlu eder. Yağmur, çamur, kar demeden her gece on birde köpeğimi yürüyüşe çıkarırım. O, hem ihtiyaçlarını görür, dolaşır, koklanır, ben de fırsattan istifade bir tane sigara yakarım.

Mart ayının dondurucu soğuğunda, yine köpeğimle birlikte akşam yürüyüşü yapıyorduk. Köpeğim beni, karanlık bir köşeye çekiştirdi. Nedenini anlamamış olmama rağmen, beni çekiştirdiği yere doğru gittik. Birden, karanlıklar içinde, içinden garip sesler gelen bir kutu gördüm. O sırada, köpeğim zaten kutunun yanına varmış, huzursuzca koklanıyordu. Kutuyu açtığımda, soğuktan gerilmiş, kıpırdamaktan aciz ve sesleri zor çıkan beş tane yeni doğmuş kedi yavrusunu görünce, hemen kutuyu aldığım gibi eve getirdim. Yolda gelirken lanetler okuyordum bu vahşeti yaşatanlara. Eve gelir gelmez hemen kedileri kaloriferin üzerine serdiğimiz havluların üstüne koyduk. Eşim ılık süt hazırlayıp, damlalıkla ağızlarına süt akıttı. Ama soğuktan hepsi kaskatı kesilmiş, kıpırdamakta zorluk çekiyorlardı. Telefon ile ulaştığımız bir iki kişi neler yapabileceğimizi anlattılar ama, anlatılanları uygulamak o heyecan içinde mümkün olamıyordu. Ve sonunda üç yavruyu kaybettik. Eşim, ölenleri bir poşete koyarak, kapının kenarına koydu ve yaşam savaşı veren diğer yavruların yanına gitti. O sırada köpeğimiz poşetin yanına giderek poşeti eşelemeye başladı. Eşelerken de garip bir hırıltı çıkarmaya başladı. Onu alıp yaşayan kedilerin yanına getiriyoruz, o yine poşetin yanına gidiyordu. Bunu birkaç kez tekrarlayınca eşim poşeti açarak ölen yavruları gösterdi. İçlerinden birini ağzına alarak poşetten dışarı çıkardı. Burnu ile, kalbine masaj yapıyor sonra yalıyordu. Defalarca bunu yaptıktı, belki yarım saat belki de bir saat. Derken o kedi yavrusunun hareketlendiğini görünce, hepimiz taş kesildik. İnanamıyorduk. Yaşıyordu artık. Ve bunu gerçekleştiren de köpeğimizdi. Nerdeyse hepimiz ağlayacaktık tanık olduğumuz bu olaya. Daha da ilginç olanı, köpeğimiz bir hafta boyunca o yavrunun yanında yattı. Geceleri ısıttı, tuvaletini yapmasını sağladı, kaybolduğunda arayıp bulup getirdi ve hiç yalnız bırakmadı.

Aradan zaman geçti. Hepsini damlalıklarla besledik, büyüttük. Artık büyüdüklerine emin olunca onlara yuva bulmaya karar verdik. Çok çabuk yuva bulduk ve verdik onları. Yalnız, bu sonradan yaşama dönen kediyi veremedik. Yaşama son anda dönebilen, yaşayıp yaşayamama çizgisinde gidip gelen bu kediye Yaşar adını verdik.

Kedinin can düşmanı bir hayvan, eğer yaşam mücadelesine düşerse neler yapılabileceğini, yaşamın ne kadar değerli olduğunu, hatta yaşamın üstünde hiçbir olgu olamadığını bizlere tekrar gösterdi. Biz ki, uygarlığın beşiği, insanlık, yaşamın değeri, sevgi gibi süslü sözcüklerle birbirimizin kuyusunu kazarken, ufacık bir doğa olayının bize verdiği ders hiç de yabana atılır cinsten değildir.

Bu arada, havlamaya çalışan mağrur bir kedimiz ve iki sene geçmesine rağmen hala annelik yapmaya çalışan köpeğimizle çok güzel günler geçiriyoruz.

 
Toplam blog
: 51
: 628
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Hayatı farklı gözle bakmayı seven, haksızlığa tahammül edemeyen, olaylara sessiz kalıp yerinde mü..