Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '07

 
Kategori
Anılar
 

Bisikletimle İzmir' den Sart' a yolculuk

Bisikletimle İzmir' den Sart' a yolculuk
 

Bundan bir ay kadar öncesiydi. Eşimin ailesinin yaşadığı köye geçen yıllar da olduğu gibi bisikletle gitmeye çok önceden karar vermiştim, ama bir türlü de yerine getirememiştim. Daha doğrusu bazı engeller çıkmış devamlı ertelemek zorunda kalmıştım. Bu engelleri aşıp geçen ay gitmeye karar verdim. Kendileri yani eşimin ailesi İzmir Ankara karayolu üzerinde Salihliye gelmeden önce antik çağdan kalma Lidya Krallığının başkenti Sardes denilen yerde şimdi ki adıyla Sart’a ikamet etmekteler.

Evden eve 92 kilometrelik bir yol. Benim için pedala basma süresi olarak yaklaşık beş saatlik bir zaman içinde tamamlayabiliyorum bu mesafeyi. Oraya vardığımda yorgunluğumun durumuna göre dönmeyi bile arzulamıştım. Gidiş geliş 184 kilometre ve de 10 ila 11 saat arası yolculuğum olacağına göre erken yola çıkmalıydım. Bundan dolayı 8 Nisan pazar günü sabah saat altı’da kalktım, yüzümü yıkadım. Altıma bisiklet taytımı giydim, başıma da her zaman olduğu gibi aynalı kaşkımı taktım ve dünden beri hazır beklettiğim bisikletimi omuzuma aldığım gibi apartmanın dördüncü katından merdivenleri birer birer inmeye başladım. Saatlerin altıyı kırk geçe olduğu bir anda da "Bismillah" diyerek yola koyuldum. Yol güzergahım Yeşilyurt’taki kara Fatma tepesinde oturduğum evin önünden Bozyaka’da bulunan SSK hastanesinin yanı başında ki yoldan ilerleyip Buca köprüsü, Yeşildere caddesinden Tepecik mevki, oradan da sağa sapıp Altındağ’dan Pınarbaşı’nın yanından İzmir – Ankara karayoluna çıkmak. Tepecikten sağa saptıktan sonra da oralarda bulunan Gıda Çarşısını henüz geçmiştim ki karşımda güneş belirdi. Görünüş itibarıyla muhteşemdi. Zaten gün doğuşuna ve gün batımına bayılırım.

Pınarbaşı’nın bulunduğu mevkiden Ankara yoluna çıkmaya çok az bir mesafe var. Artık yavaş yavaş tırmanmaya başlamanın sırası geldi. Vitesleri büyütemezsiniz, aşağıya çekip pedalı çevirmeyi hafifletebiliyorsunuz. Hızınız yavaşlıyor ama tepeye çıkmaya niyetiniz varsa çıkabiliyorsunuz.

Artık Ankara karayolundayım. Evden çıkalı bir saat oldu. Önümde 290 rakımlı Belkahve var. Vitesi iyice küçültüp hızımı yavaşlattım. Yanımda kamyonlar, tırlar, şehirlerarası otobüsler geçiyor. Saatte ki hızım 20 km.lerden 6 km.lere düştü. Ne yapılabilir ki bu saatten sonra. Hiçbir şey. Neyse ilerde bir benzinlik var. Benzin almak için değil, oranın marketinden kahvaltılık bir şeyler alıp orada çayımı yudumlayım. Tabi çayı bulabilirsem. Oraya vardığımda beni iyi karşılıyorlar. Alışveriş için bir şeyler alıp çay istiyorum onlardan. Kahvaltı yapmadan yola çıkmışım bir kere ve mecburi belkahve de on, on beş dakikalık çay molası veriyorum. Sonrasında geri kalan azıcık rampayı da çıkıp kendimi aşağıya salıyorum.

Kemalpaşa kavşağına geldiğimde ise pedala basma sürem olarak bir buçuk saati geçmiş oluyor. Artık vitesleri büyütmüş suratımda saatte 30 ila 40 km arasında değişiyordu ve o şekilde Turgutluya kadar mola vermeden gelmiş oldum. Turgutlu’da ki merkeze vardığımda bisikletimin km göstergesi 58’inci km.yi gösteriyordu. Yola çıkalı da üç saat olmuştu.

Turgutluda traktörün üstünde bir aileye rastladım. Römorkun üstünde sayamadığım birkaç kişi vardı. Beni görünce gülüştüler, ne dediklerini az çok tahmin edebiliyorum. ‘’Bak bu adama bir uzaylı sanki’’. Kafasında kaşklı bir bisikletli görmemişler galiba. Saat on’u geçiyor.

Mola vermeye niyetim yok ve sürüyorum bisikletimi. Hafif rampalar da yavaşlanıyor, yokuş aşağıya giderken de hızlanıyorum. Ortalama hızım saatte 19 km çıvarında seyrediyorum.

Her pedala basışımda km.ler şu gibi akıp gidiyor ve Sart'a yaklaşmaktayım. Hava da çok güzel. İzmir’den çıkmadan önce doğan o endamlı görünüşlü güneşten hiç eser kalmadı. Şimdi tepede ortalıyı yakıyor. Sıcaklıkta ortalığı sarınca insanda da derman kalmıyor nedense. Yorgunluk kendini yavaştan göstermeye başlıyor. Ahmetli'yi de geçtikten sonra da 10 km kadar bir mesafe kalıyor bu yolun bitmesine. Az kalmış ama dedim ya hafif rampalar burada da olunca kendime iki dakikalık soluklanma verip yoluma öyle devam ediyorum.

Saat on ikiye yaklaşıyor. Yolun bitmesine iki üç km kaldı. Bu ara cep telefonum çalıyor. Telefonun diğer ucunda kayınbiraderim İbrahim var.

-‘’Alo, alo’’ diyorum.

-‘’Alo, enişte daha henüz gelmiyor musun’’ diyor karşımda ki ses.

-‘’Beş dakikalık yolum kaldı. Geldim sayılır, kapıyı aç’’ diyorum.

Evet beş dakika sonra oradayım. Hoş sohbet derken saat on beş otuzda yola çıkacağımı söylüyorum. ''Akşam saat yirmi iki gibi eve girerim'' diye ben plan yaparken kayınvalidem değerli annemin rızaları ile orada kalmayı yeğliyorum bir gecelerine de olsa. Sonra yemek yiyiyoruz. Akşama da orada ki bir Internet cafeye giderek İzmir de bırakmış olduğum ailemle Messenger dan görüntülü görüşmeyi geçekleştiriyorum. İbrahim'de yanımda buna ilk kez şahit oluyordu. Çünkü ablasını ve yeğenlerini ilk defa bilgisayarda sanal ortamda görüyordu.

***************

Sabahleyin erkenden uyandık. Günlerden pazartesi idi. Hafta başı olmasından dolayı da iki kayınbiraderim İbrahim’le, Ramazan orada çalıştırdıkları berber dükkanlarına doğru yol alırlarken onlarla vedalaşıp ben de İzmir’e doğru pedal basıyordum. Saatler sekizi çeyrek geçiyordu.

Dün olduğu gibi bugün de kahvaltı yapmadan yola çıkmıştım. Yola çıktıktan sonra Ahmetli'de mecburi mola verip kahvaltı yapacak bir dükkan aradım yol üstünde. Nihayetinde de börekçi dükkanına rastladım ve mideme börekleri tıkayarak açlığımı gidermeye çalıştım.

Yolculuğum dünden daha yorucu geçecek gibi. Onun için daha yavaş gitmeliyim. Dünden tempomu düşük tutup yoluma öylece devam etmeliyim.

Turgutluda on dakika soluklanma ardından da Sütçüler'de yol üstünde bulunan ve İzmir’e dönüşlerimde her zaman mekan tutuğum kahvede çay ve ihtiyaç molası veriyordum.

Gittikçe İzmir’e yaklaşmaktayım. Artık yolculuğumun sonlarına gelmekteyim. Kemalpaşa kavşağını geçtikten sonra da o tatlı rampayı çıkıp bir mola daha vermek istiyorum. Çünkü orada Atatürk’ün büyük bir heykeli var. Efendim Atatürk burada Türk Ordusunun, Yunan Ordusunu 9 Eylül 1922’de denize döktükten bir gün sonra 10 Eylül’de burada çay molası vermiş ve yanmakta olan o güzelim İzmir’imizi buradan izlemiş.

Ben de o değerli anıtın önünde eğiliyor, Atatürk’e karşı bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Yolculuğumun bundan sonrasında kalan 22 km.yi daha pedal basıp saat on beş sularında noktalandırıyorum.

İler ki günlerde de bisikletli yolculuklarımda görüşmek üzere.

Ahmet Üstündağ

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..