Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kantarcı çocuk

Kantarcı çocuk
 

Malum; herkes gibi bende, bankada çalışan güler yüzlü insanlarla aylık istişaremizi yapmıştım. Çay kahve faslından sonra, bankadan ayrılmak için müsaade istediğimde kar da üşümüş gibi ellerini ovuşturarak bana;

— Yine bekleriz beyefendi.

Diyen müdür beye “tabi bir mukabele, sizde buyurun bir çayımı içersiniz müdür bey“ dedikten sonra gayet hafiflemiş vaziyette ikinci katın merdivenlerinden adeta uçarak aşağı indim ve evin yolunu tuttum.

Kısır geçen aylardan sonra fifti fifti duruma gelmek bile başarı sayılırdı. Tombala torbasından şanslı numarayı çekmek ister gibi! Cebimdeki son bozukluklar ile şıngır şıngır, oynarken;

Karşı sokağın sonundan, köşeyi döner dönmez!

—Tartalım ağbi tartalım,

Diye, müşteri çağıran 8–10 yaşlarındaki kantarcı çocuğun kantarına, az daha takılıp düşüyordum. Bankadan çıktığım o dayanılmaz hafifliğin! sayesinde ani bir hareket ile kendimi kurtardım.

İki eli cebinde “tartalım ağbi tartalım“ diye kendine müşteri toplayan bu çocuk, muhtemelen sabahçı öğrencilerden veya okula gönderilmeyenlerden biriydi!

Öğleden sonra aile bütçesine katkıda bulunmak veya ticaret öğrenmek! İçin bu işi yapıyordu herhalde diye düşünmüştüm.

İyi de, durduğu yer hiç uygun değil. Hadi ben kurtuldum! Allah muhafaza ya benim gibi dayanılmaz hafifliğe sahip olamayanlar ne yapacak?

İnsan bir kez düşünmeye başlarsa, aklına neler gelir, neler. Aklından neler geçer, neler. Hiç dur durağı olmaz.

Bankayı ve kredi muhabbetini unutmuştum. Köydeki bütün tarlalarımı, İstanbul'da ki apartmanlarımı, altımdaki arabayı, hiç evlenmemiş harbi kadın! Sebahat ablayı, hiç hastalanmamış 70 lik dursun amcayı, askerde kazandığım takdirnameyi, iki adet çift kırma av tüfeğimi, 25 adet (figa)domdom kurşunu, 10 adet (Vincıstır) tek kurşun, muhtelif adet Bıldırcın ve Ördek saçmalarını hatta olta takımlarına varıncaya kadar her şeyi teminat olarak gösterdim ama nafile Nuh dedi peygamber demedi müdür bey. Verdiği para istediğimin % 20 si. ( 200.000$)J! Anlaşılan o da bu yılki bilânçodan memnun kalmamış benim gibi.

Eski hesabı kapattık ya o yeter, diğer proje biraz beklesin ne yapayım yani; sıkıntıdan bir kere zona oldum, on günde zor atlattım bir daha kendimi sıkıntıya sokmam ağbi.

Şu? Kantarcı çocuğa taktım bir kere, her adımda onu düşünüyorum. Evvela kızdım durduğu yer ve beni düşüreceği için ama şimdi acımaya başladım. Hava ne kadar güneşli olursa olsun, o gölge ve cereyan yapan yerde duruyor ve üstelik dükkân penceresinin beton pervazına oturmuştu yarı kaldırımla beraber. On adım aşağı gelse pasajın geniş, giriş kapısı vardı. Hem orası korunaklı idi.

Kantarcı çocuk benim oğlum Gökmene her adımda biraz daha benzemeye ve hatta yer değiştirmeye başlamıştı. Yaa bu ne aptalca bir düşünce? sen baksana kendi işine, sana ne elin çocuğundan diyecek oluyorum kendime, olmuyor.

Bende o yaşlarda iken, sevgili TANTAN beyefendi! (İstanbul'da Narkotik ve Asayiş Şubelerinde çalışırken) yakala, patakla, kapat operasyonlarında henüz İstanbul'da çeşitli yerlerdeki ve bize yakın olan gazinoları tarihe gömmeden önce; (Eline sağlık)

Bazı akşamları, bize yakın bir gazinonun önünde ayakkabı boyayan arkadaşımın yanında enteresan fikirler ile para kazanıyordum. Okul arası yaz tatillerinde (ticaret!)

Bir kaç tane mantar tabancasına, mantarları yerleştirip müşteri tarafından patlatılması için küçük sandıktan olan tezgâhıma diziyor, yanında yine telden yapılan çemberin iki ucu arasına mantarı sıkıştırıp patlatılmaya hazır hale getirilmiş 8–10 adet düzeneği sergiliyordum.

Boyacı arkadaşım ve ben küçük bir esnaf dayanışması oluşturmuştuk gazinonun kapısında. Daha o zamanlar mini etekli ve filmlerdeki gibi tavşan kürklü kadınlar ile tanışmıştık.

Zamanın, iki oda bir mutfak büyüklüğünde şevrolet, impala! Marka amerikan arabaları yanımıza gelir, içinden tavşan kürklü hanım efendiler inerdi. Muhabbet tellalları! Ayakkabılarını boyatırken tavşan kürklü hanımefendilerde kaderlerine karşı, bazen muhabbet tellallarına doğru mantar sıkarak veya mantarlı tel atarak intikam alırlardı!

Ne yaptıkları bizi pek ilgilendirmezdi bize verdikleri havuçla bozuk paralar hariç tabi.

Ticaretin böylesine can kurban! Sevinçten gözlerime uyku girmez kazandığım paraları defalarca sayar kilimin üzerinde onlardan papatya yapar, iki elimin arasında bütün paraların sesini duymak için sallardım, aklıma ne gelirse işte.

Ticaretime karşı çıkanları duyar gibi oluyorum ama başa gelmeyince insan bilemez, her yerde sular sizin istediğiniz gibi akmıyor maalesef, girdaplara kapılmaya görsün insan bir kere.

Kazandığım paraların bir kısmı ile Ninemin yanında yazlık (Aydan) sinemasına giderdim

Arkadaşımda annesiyle gelirdi. Sonra, filimdeki kadını gazinonun girişinde gördüğümüze yemin billâh eder, iddia ederdik. Zaten filimde vurulan her insanı öldü bilir, sonra başka filmde o kişiyi görünce hayret eder, onu dokuz canlı bellerdik! Esas oğlana alkış, kötü adama kfr... Ederdik. Çekirdek çıtlatmadan, çamlıca ya da elvan gazozu içmeden filmin tadı olmazdı.

Dedik ya insan düşünmeye görsün nerelere giderde nerelerden döner.

Taktım şu kantarcı çocuğa cebimdeki bozuklukları ona versem o da benim gibi sevinirmiydi? O da benim gibi kilimin üzerinde defalarca papatya yaparmıydı? Benim gibi ninesini alıp sinemaya gidermiydi?

Birde beton üzerinde oturuyordu ya hasta olursa ya yaşlı bir ninesiyle yaşıyor ve bakacak kimsesi yoksa. Ya kimse tartılmıyor diye bu işten sıkılıp kapkaççı olursa? Ya balici, tinerci olursa ya birilerine dayanılmaz acılar yaşatacak, cani biri olup çıkarsa, bunun suçlusu kim?

Harbiden fena taktım bu çocuğa! Kredi işi yattı ama kredi kartımın limiti daha dolmadı. Bu cebimdeki bozuklar olmasa ne olur? Hoş evimde kantarım olsa ne yazar bunu bu çocuk bilmiyor ki?

Dedik ya insan, bir düşünmeye başlamasın nerelere giderde, nerelerden döner!

Bir mağazanın önünden aldığım karton kutu ile çoktan geri dönmüştüm kantarcı çocuk halen

Bıraktığım yerde biraz gücenik oturuyor karton kutuyu kenara bıraktım.

— "Tartalım ağbi"

“Tart bakalım“ dedim kantara çıktım oda ne kantar coşmuş kapasitesini zorluyor!

Kemerimden dijital fotoğraf makinesini çıkardım bak bakayım bana dedim.

— Bakayım ağbi

Deklanşöre bastım.

“Bak bakalım resmine“ dedim

Baktı ve sırıtarak,

— ha ha her zamanki gibi

Ne demek bu?

—Yakışıklıyım işte ağbi!

Bu kez eve dönerken harbiden kendimi kuş gibi hafif hissediyordum.

Onlar bizim ne iş yaptığımızı değil, onlara sağlayacağımız katkıyı, papatyayı, sinemayı, okulu düşünüyor ve ticareti alışverişi, esnaflığı öğreniyorlar!

Kim bilir, daha neler düşünüyorlar.

Ardımdan paraların şıngırtısını duyar gibiyim...

Yakışıklının gür sesini de!

— “tartalım ağbi tartalım“

Hoşça kalın sevgiyle kalın.

Foto: M.Talip Girgin

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..