Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '07

 
Kategori
Yetenekler
 

Caner ve Tülin'in hikâyesi

Caner ve Tülin'in hikâyesi
 

''Tülin ve bana, evlenmemiz için 500 bin dolar teklif ettiler. Buna rağmen evlenmedik, '' diyor Caner.

İyi halt etmişsiniz. Niye bizi aylarca televizyon karşısında heyecanlandırdınız?
Madem evlenmeyecektiniz, niye ''Benimle evlenir misin?'' programına çıktınız? Yoksa programın adı ''Seninle evlenedin de..., seni sevenin de..., bizi seyredenlerin de...'' miydi?

Kusura bakmayın ben yanılmış olabilirim. Ama o sıralarda benzer programlar öyle çoktu ki. Hangisini izlediğimizi şaşırıyorduk. ''Benimle evlenir misin?'', ''Buba beni eversene'', ''Size anneanne diyebilir miyim?'', ''Biri bizi dikizliyor, vay röntgenci namussuz vay!'' 'Semra Kaynananın kaynar kazanı''... Saymakla bitmez.

Abi bazen bir yarışmada elenen öteki yarışmaya katılıyordu. Karıştırıyorduk kimi, hangi yarışmayı izlediğimizi. Ben o sıralarda bronşit gibi bir rahatsızlık geçirdim üzerinize afiyet. Sırtüstü yattığımda nefes alamıyordum. Bu yüzden sabahlara kadar bu programların tekrarlarını bile seyrediyor, ölü gibi yorulunca kanepede oturur vaziyette uyuyakalıyordum. Yani bu programlar beni uykuya hazırladılar.

Nereden aklıma geldi de bu eski konuyu bugün gündeme getirdim, açıklayayım. "Esra Ceyhan"la programına çıkmış Caner kardeşimiz bugün. Bir yerel TV'de program yapmaya başlamış ama orada kavga edilmiş ve program kalkmış yayından. Nedense Caner'in olduğu yerlerde hep kavga.

Bugün de kendilerine 500 bin dolar teklif edilmesine rağmen evlenmediklerini, annesiyle iki yıldır küs olduğunu, kirasını zor ödediği bir evde oturduğunu anlatıyor. Gündemden düşmemek için Esra Ceyhan'ın reytingini düşürmeye geldi herhalde.

Onu görünce yanımda duran, Almanya'dan getirdiğim T-Shirt'ümün arkasındaki yazıyı okuyorum:

''Ich wurde vom Glück verfolgt. Doch ich war schneller.'' Meali: ''Mutluluk peşimden koştu ama ben daha hızlıydım.''

Bazı insanlar vardır mutluluğu, fırsatları havalarda ararlar. Oysa yakınımızdadır çoğu kez. Önümüzde, arkamızda, yanıbaşımızda. Hatta üzerine basarak, pervasızca ve acımasızca ezdiğimiz de oluyor bazen. Fırsatlar bizim yakınımızda olduğunda hemen değerlendirmeliyiz. Canımız istediğinde ararız da bulamayız. Bakarız öyle trene bakar gibi.

Oysa tren gideli epey olmuştır, çuh... çuh... çuh... Bir başka tren o istasyona ne zaman gelecek, içinde bize yer var mı, hangi istikamete gidecek, kaybedilen vakit nasıl değerlenecek?

Girmişsin bir evlilik yarışması programına. Gül gibi kızla başlamışsın aşk basamaklarını çıkmaya. Niye değerlendirmedin be evlat? Eeee... Tülin ona kurabiye yapmamış. Tost bile yapmamış. Maço erkekliğini kabul etmemiş vs.

Girin Google'a, "Caner ve Tülin" yazın lütfen! Sayısız internet sitesiyle karşılaşacaksınız bunlardan bahseden. Bahsetmeyen TV kanalı, gazete, dergi kalmamış. Kadınlarımızın çoğu sabahları kalkar kalkmaz TV karşısında biri bitip biri başlayan bu programların abonesiydiler. Kimbilir kaç yuva dağıldı kavgadan, gürültüden.

Caner ve Tülin, tüm programlar içinde en popüler olan iki isimdi. Milli damat ve gelin oldular. Gerçekten ben Tülin'i çok beğendim. Gençliğimin gittiğine hayıflandığım da oldu. Çoğu kez Caner'in yanından çekip alasım geldi bu güzel ve sevimli, bir o kadar da utangaç köylü/şehirli karışımı kızımızı.

Ne kaprisler yaptı Caner ya! Maçoymuş. Eksik olsun böyle maçoluk. Küsüp küsüp barışmaları yüzünden hayatı zehir etti bize. Barıştılar diye seviniyoruz. ''Aman da ne güzel maşallah, birbirlerine ne kadar da yakıştılar, bunlar mutlaka evlenmeliler'' diye dualar ediyoruz. Birkaç saat TV seyretmedik mi yandık, bir bakıyoruz akşama küsmüşler yine.
Yok kız maço beyine kurabiye pişirmemiş de, onun yanında diğer yarışmacı erkeği selamlamış da...

Bir de telefonla canlı bağlanan kadınlarımız oluyordu gündüzleri :

''Caneeer! Ablacığım biz seni çok seviyoruz. Bütün Türkiye arkanda''

İşte bu lafa çok kızıyordum. Bir kere adam yanlış anlar, korkar. Diyelim yanlış anlamadı, bu sefer bütün Türkiye'yi ne karıştırırsın? Ben meselâ arkasında da değildim yanında da. Bana ne Caner'in evlenmesinden.

Bir başka telefon bağlantısı:

''Caner n'olur ağlama. Sen ağlayınca gülesim geliyor, çok üzülüyoruz ailecek.''

''Tamam abla ağlamam''

''Caner bardakta kafanı da kırma... Heyecanlandım kusura bakmayın Ebru Akel hanım... Pardon Öykü Sertel Hanım... Caner, kafanda bardak kırma!''

''Tamam abla kırmam.''

''Caneeeer, ablacım ne zaman evleneceksiniz?''

''Abla biz buraya gelirken on dakka önce kavga edip küstük.''

''Aaaa... Biz görmedik ya... Bunun bantları yayınlanacak mı?''

''Bilemem. Yönetmene sormalı?''

''Ama Tülin de hatalı, kadın dediğin erkekten dayak yese de ses çıkarmaz, hem sen intihar ettiğinde de hastanede yanında kalmadı. Beş dakika ziyaretine geldi gitti. Biz bunları 24 saat izliyoruz.''

Yalan söyleyenin burnu Pinokyo'nunki gibi uzasın mı?

İşte tüm Türkiye'nin tanıdığı bu Caner, Tülin'le olan macerası yüzünden çok imkânlar elde etti. Ama insanda yetenek de olmayınca olmuyor. Zannediyorlar ki tanınmak yeterli. Bazen çok tanınmakla kendi kötü reklamını da yapabiliyor insanlar.

Sonuç olarak şunu belirtmek istiyorum:
Önümüze birtakım imkânlar çıkmış da biz bunları iyi değerlendiremediysek yazık. Hele bu imkânları hoyratça tepmişsek daha da yazık. Ama kendimizde hiç hata görmeyerek, hep başkalarını suçlayarak, sütten çıkmış ak kaşık olmaya çalışırsak bir de bunu TV kanallarında halkın önünde yaparsak...

O zaman söylenecek söz bulmakta zorlanırım.

Hepinize sağlıklı, mutlu günler diliyorum. İnşallah çıkan fırsatları görür ve zamanında değerlendirirsiniz. Caner'in durumuna düşmeyin hiçbiriniz!

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..