Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '07

 
Kategori
Anneler Günü
 

Anneye Mektup (Gecikmiş Bir Anneler Günü Yazısı)

Anneye Mektup (Gecikmiş Bir Anneler Günü Yazısı)
 

Uzun zamandır yazılamıyor... Haftanın 10 güne çıkartılması için teklif vermeye hazırlanıyorum... Her şey gecikiyor... Zaman ise sadece geçiyor... Gecikmiş yazılardan birisi ise sevgili Ayna'nın gerçek insanlarla ilişkili yazısını takiben geliyor... Bir gerçek güzelliğin yazısı...

Esasında yazı benim değil... Çok sevdiğim bir arkadaşımın Milliyet Blog sayfalarında yayınlamak için özel izin almış olduğum bir mektubu...

Türkiye'de kadın olmayı, hem engelli hem kadın olmayı, çaresizliği, koşulların altında yenilmeyi, tüm olumsuzluklara karşı ve yenilmek için her türlü neden varken hayatta dimdik durmayı, gecikmiş bir anlayışı ve barışmayı, özlemi ve sevgiyi anlatan bir mektup... Kesintisiz iletiyorum...

Sevgili Anneciğim;

Senden ayrılalı tam 20 yıl oldu. Ama ben seni bir gün bile aklımdan çıkartmadım. Üstelik aramızdaki ilişki çok yakın değildi. Yokluğunu en çok ilk çocuğumu doğurduğumda hissettim. Sanki seni yeni kaybetmişim duygusunu yaşadım ve çok acı çektim. Hastanedeyken yeni anne olan oda arkadaşlarımın yanında anneleri vardı. Benim yanımda eşim ve annesi vardı. Benimle çok ilgilendikleri halde sensizliği bana unutturamadılar. Kendimi çok yalnız ve çaresiz hissettim. Anneliğin zor bir iş olduğunu bildiğimi sanıyordum; yanılmışım... Bebeğimi kucağıma alıp da sıkıntı yaşamaya başladığımda, anneliğin zor ve keyifli bir iş olduğunu işte o zaman hissettim. Yani yaşayarak öğrendim ve anladım.

Genç kız olduğumu fark etmeye başladığım günden beri; anne olmayı çok istemiştim. Fakat kızların bu isteğini söylemeleri yasak olduğu için, bu hayalimi yalnız kendimle paylaştım. Zaten ne zaman evlilik ve annelikten söz açılsa, sen benim anne olamayacağımı söylerdin kızgınlıkla. Ben de çok üzülür, ümitsizliğe kapılırdım. Büyüklerin yanında "Ben evlenmeyeceğim ki" diyerek yalan söylerdim. Doğru söyleseydim, beni ayıplardınız çünkü.

Sen Herkesin oğlu olsun isterdin. Kızları hiç sevmezdin. Babam sana "kız doğurdun" diye o kadar çok kızmıştı ki, sen de bu haksız kızgınlığın karşısında kendini suçlamayı ve kız çocuklarını aşağılamayı öğrendin. Çocukların cinsiyetini erkeklerin belirlediğini bilmiyordun. Sen de tıpkı babam gibi kız doğurduğu için başka kadınlara kızdın. "Bir kız çocuğu doğar doğmaz kundağını ters çevirmeli" derdin hep. Kızlar çok çile çektiği için ölmelerini isterdin. Ama benim kızımın olmasını çok istedin; bana yardımcı olsun diye. Kızımın olmasını ben de çok istiyordum.Çünkü kız olduğum için beni babamın hiç istemediğini ve sana eziyet ettiğini uzun uzun anlatırdınız ben küçükken. Bu olay beni çok üzerdi. İstenmemenin ne kadar kötü olduğunu çok iyi biliyorum. O zaman karar verdim. Kızım olursa,onu erkeklerden daha değersiz görmeyecek fakat farklılıklarını kabul edecektim. Sonunda ikimizin de istediği gibi kızım oldu. Ama sen onu görmedin.

Bana öğrettiklerinin çoğunu çocuk yetiştirirken uygulamaya çalıştım.bazılarını doğru olduğu için, bazılarını yanlış olduğunu bildiğim halde senden öğrenerek alışkanlık haline getirdiğim için uyguladım. Ama "kesinlikle yapmayacağım" dediğim şeyler de vardı. Örneğin "Ev işi yapsınlar ve bana yardımcı olsunlar diye" çocuk doğurmadım.

İlk çocuğumu büyütürken çok zorluk çektim tüm anneler gibi. Ancak benim yaşadıklarımın diğer annelerden daha ağır bir yanı vardı. Görmediğim için bana bazı becerilerin öğretilmesi, gösterilmesi gerekiyordu. Bunun nasıl öğretileceğini bilen kimse yoktu ki bana öğretsin. Şimdi sen hemen "Keşke ben olsaydım, ona bakar, büyütür ve belli bir yaşa gelince de sana verirdim, hem de işlerine yardım eder" diyeceksin biliyorum.Ama ben buna karşı çıkardım ve çocuğumu bu koşullarda sana asla vermezdim. Eşimin ailesi de senin gibi düşündü, biz razı olmadık.

İkinci kızımı daha rahat büyüttüm diğer anneler gibi. İçin rahat etsin. Yapmakta zorlandığım bazı becerileri bana yardım etmeye çalışan arkadaşlarımdan, bazılarını da el yordamıyla öğrendim ve çocuklarımı büyüttüm. Kızlarım iyi bir anne olduğumu söylüyorlar. Benim için de önemli olan onların düşünceleri. Senin zamanındaki gibi başkalarının sözlerinin o kadar önemi yok artık.

Anneler yine çok sorun yaşıyorlar. Emekleri çevre tarafından bilinmiyor. Her zaman onlar suçlanıyorlar. Fakat bunun yanında değişen çok şey var. Bunları senin de görmeni ne kadar çok isterdim... Üzülme sana olanları ayrıntılı olarak anlatıyorum ya. Çocuklar büyüklerinden hep bir adım ilerde olurlarmış. Bizim çocuklarımız da bizden bir adım ileride olacaklar.

Görmeyen kadınlar kendi seslerini duyurabilmek için bir araya geliyorlar. Sorunlarını paylaşıyorlar, çözüm bulmaya çalışıyorlar. Görme özürlü anneler ve senin gibi görmeyen çocuğu olan anneler yaşadığı sorunları ve çözüm önerilerini anlatan paneller düzenliyorlar. Taleplerini içeren basın açıklaması yaparak kamuoyu oluşturuyorlar.

Türkiye'nin bir çok ilinde Toplum Merkezleri açıldı. Üniversite bitirmesini çok istediğin ama okuldan mezun olduğunu göremediğin kızın da bu merkezlerden biri olan ................ Toplum Merkezinde çalışıyor. Buraya senin gibi olan anneler geliyor. Biz onlara 0-6 yaş anne-çocuk eğitim programları uyguluyoruz. Anne olmayı öğreniyorlar. Şaşırma! annelik öğrenildiği zaman daha keyifli oluyor biliyor musun? Kadınların haklarını anlatan eğitim programları da var. Şimdi bir haber daha vereceğim sana, bu haberi duyunca şaşkınlığın artacak hatta belki bana inanmayacaksın bile. Babaları da eğitiyorlar. Böylece annelerin işi daha da kolaylaşıyor. Buraya gelen annelerimiz çok mutlu oluyorlar. Aslında önce çok zorlanıyorlar. Çevrelerindeki insanlar eğitime geldikleri için onlara kızıyorlar. Öğrendikleri yeni bilgileri duyunca da onlara inanmıyorlar.Hatta kursa katılan annelerin ahkam kestiklerini sanıyorlar. Sonra bazıları meraklarını gidermek için öylesine eğitime geliyor. Bir daha da kopamıyorlar buradan. Ben küçükken sürekli senin komşularla olan konuşmalarınızı dinlerdim. Hepiniz çaresizlikten ağlardınız. Bazen de haksız yere birbirinizi suçlardınız. Senin de bu tür programlara katılma şansın olsaydı, kendini ifade etmeyi, kendini savunmayı öğrenirdin. Sıkıntıların bitmezdi belki ama kendini güçlü hissettiğin için çaresizlikten değil, rahatlamak için ağlardın. Mücadele ederek sorunlarına çözüm bulurdun.Sahi hep beni eleştirirdin, iyi yönlerimi söylemezdin ve olumsuz yanlarımı abartarak, kızarak anlatırdın daha iyi bir insan olayım diye. Bu programları uyguladığımı görseydin, ilk kez kızınla gurur duymayı öğrenirdin.

Eskisi gibi "Anneler Günü" aile içinde kutlanmıyor artık. Şimdi bir çok kadın bir araya gelmiş, birlikte şiir okuyup türküler söyleyerek birbirlerinin anneler gününü kutluyorlar anne. Geleceğe daha umutlu gözlerle bakabiliyorlar.

Bu eğitimleri verirken eskisi kadar sana kızmamayı öğrendim. Senin yaşadıklarını daha iyi anlayabiliyorum artık. Seni suçlamıyorum. Yokluğunun acısını, kadınlarla birlikte olup onlara bir şeyler öğreterek ve onlardan bir şeyler öğrendiğim zamanlarda dindirebiliyorum. Sana yine yazacağım. Seni çok özlüyorum, seni çok seviyorum. "Anneler Günün kutlu olsun"

Hoşça kal ANNE.



Dip not: Ben hayatımda güzeller güzeli kızı tarafından bu kadar özlenebilen bir anne görmedim hayatımda... ve Ankara Şehirler Arası Otobüs terminali hiç bu kadar sevgiyle öpülen bir anneyle de karşılaşmamıştır sanıyorum...

Ben not: Sevgili arkadaşım, meslektaşım... Tüm sevgimle Anneler Günün kutlu olsun...
 
Toplam blog
: 71
: 1933
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

İnsanın kendisini anlatması zor. Beykoz, Saint Benoit, Psikolog. Bu kadar... Detay gerekiyors..