Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi-3

İstanbul-İzmir-Fethiye-Gezi-3
 

Resim:http://www.arkitera.com


BURSA: Burada Bursa'nın tarihini anlatmaya kalkmak gibi bir yanlışa düşmeye niyetim yok, malum Bursa'nın tarihimizdeki değerini ve bugün için ne kadar önemli bir şehrimiz olduğunu zaten bilmeyen yok! Dolayısıyla bazı blog arkadaşlarımız bu güzel ilimizi çok daha kapsamlı anlatmışlardır. Benim de yıllar önce burada yaşanmış güzel anılarım var. Bunlardan bir iki bahsedip geçmek istiyorum.

Bursa'yı tam önümüze aldığımızda; on üç yaşımdayken (1975) balık tutmaya geldiğim dereleri gördüm, sağımda Murat 124 lerin, Şahin 131 lerin doğduğu Tofaş fabrikası ile Oyak Renault, fabrikasının gururlu duruşları önünden "Pamukkale seyahat" otobüsü ve yolcuları olarak süzüldük! Solumda kıvırcık, domates, salatalık vs yetiştiren bahçıvanın;

1 lira karşılığında bizim yüzmemize izin verdiği sebze yıkama havuzunu gördüm ve hatta bir an için arkadaşlarım "Kemerçeşme" mahallesinden Salih. Aydın, Mehmet ve ben bahçıvanın çamurlu havuzunda yüzmek için nasıl para denkleştirdiğimizi hatırladım. Rahmetli amcam beni yaz tatilinde İstanbul'dan alıp buraya

Getirmişti yaz tatilini burada geçirirken arada ona yardım ediyordum. ( kendilerinin evde bir trikotaj makinesi ile sağa sola ittirerek ördükleri kazakların satışında)

Bir gün hiç unutmam, Salihlerin tek kat hasır beton evlerinin üstünde zamanın gözde parçaları " İkimiz Bir Fidanız" ile "Gençlik Başımda Duman" şarkısını üç arkadaş ben, Salih ve Aydın sesimizin çıktığı kadar avaz avaz bağırarak söylüyoruz. Tabi biz kendimizi kaptırmışız kendimizi assolist gibi görüyoruz ne zaman Salih in annesi elinde sopayla evin üstüne çıktı hiç te öyle olmadığını anladık.

Bursa da yaşayan arkadaşlarımız çok iyi bilirler 1975 li yıllarda ilk defa burada gördüğüm bir oyun vardı. Teksas, Tommiks, Zagor, Kızıl maske gibi vs. Kitapları dört beş adım mesafeye bir ucunun altına misket büyüklüğünde taş koyarlar ve üzerine ters taraftan metal yirmi beş kuruş atarlardı.

Kim parayı kitabın üstünde durdurursa kitabı alırdı. Ne zaman harçlıksız kalsak Salih arkadaşım bir arkadaştan ödünç bir kitap alır, daha sonra bu kitabın üzerine mahallenin belirli noktalarında yoğunlaşan kalabalıklarda para attırırdı. Tabi bu işin birde kurnazlığı vardı çocuk pudrası ile kitabın üzeri sıvazlanır, kitabın bir ucunun altına misketten irice bir taş koydun mu o kitabı almak tamamen hayal olurdu. Ödünç aldığımız kitaptan elli yüz kuruş kazandık mı o paralarla Salih arkadaşım pazarda ne kadar kitap varsa toplardı. Kitap sahipleri Salih'i görünce kitapların altındaki taşların iriliğini iki katına çıkarsa da bu hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Salih parayı öyle bir yapıştırırdı ki kitap sahibi her seferinde kendi etrafında fırdöndü gibi sinirinden dönerdi.

Biz daha sonra çamurlu havuzdan, geçip kaplıcaları keşfetmiştik. Biraz sıcak ama en azından temiz ve şifalıydı. Yine bir gün erkenden mahallede kitap operasyonu yapmış, kazandığımız paralarla çekirgeye kaplıcalara gitmiştik. Hep merak eder dururdum onca yer varken neden ihtiyarlar bir arada toplanıp üst üste küçük bir havuzun içine bacaklarını sokarlardı. Usul usul yanlarına sokulup bir boşlukta bende ayaklarımı bu küçük (aslanağzı) havuza soktum. Serde erkeklik var ya! "Gençlik başımda duman ilk aşkım ilk heyecan"? Bağırmak istiyorum ama bağıramıyorum kitlendim kaldım, ihtiyarlar bana bakıyor içlerinden" helal olsun çocuğa" diyorlar herhalde! Daha fazla dayanamadım can havliyle küçük havuzdan fırladım aaa o da ne kırmızı çoraplarım olmuş!

Vallahi çatır çatır yandım, insan oraya bir yazı yazmaz mıydı yahu "dikkat çok sıcaktır" diye.

Efendim üç arkadaş havuzun etrafında hopluyor, zıplıyor, dalıyor çıkıyor havuz bizim olmuştu! Müşteriler habire değişiyor bir tek biz değişmiyoruz, kovulana kadar devam. Bizim gibi, ama bizden biraz daha büyük olan çatlaklar vardı! Koşarak havuza gelir ve mermerde, buzda kayar gibi kayarlar sonra parende atarak havuza dalarlardı. Bazen havuzdaki insanların üstüne düşerlerdi ama gırgır, şamata, ortam süperdi. Bazen de yabancı turistler gelir ellerindeki fotoğraf makineleri ile yüzü gözü sabunlu, yıkananları çekerlerdi. Bunların içinde bayan turistler bile vardı. Hiç çekinmeden erkekler hamamına girerlerdi. Bizim de resmimizi çeksinler diye türlü maymunluk yapardık. Yüzmeyi Karadeniz de değil bu havuzlarda öğrenmiştim. Gözlerimi su altında açmayı da burada öğrenmiştim. Dipten giderken, ne zaman kafamı merdivenlere vurup gözlerimi fal taşı gibi açtıydım o zaman anladım ki gözlerimize su kaçmıyor!

Bir gün kese olayım dedim hayatımda kimseden öyle dayak yememiştim, adam manyak mıdır nedir? Üzerimde geçen tatilden kalan kirleri arıyordu herhalde! Resmen beni yüzdü kolumu bacağımı büktü yamulttu. Arada bir elense çekti ben çoktan vaz geçtim, ama o zemberek gibi kurulduğu için sonuna kadar devam etti.

Elinde çimen yeşili tişörtle içeriye giren görevli" bu kimin bu kimin" diye bağırıyordu." Benim " dedim. Adam bana sinirle "l.. oğlum öldünüz mü kaldınız mı? Sabahtan beri buradasınız sizin eviniz yokmu?" defolun evinize... Diyerek sonunda bizi kovmuştu.

Bunu yazmadan geçemem o zamanlar kaplıcaları bilenler bilir sıcaktan soğuğa çıkınca bir paravanın ardında ıslak peştamalları kurusuyla değiştiren görevli, bazı müşterileri peştamalla sardıktan sonra kucaklar, bebek gibi bir kenara yatırırdı. Tam görevlinin bulunduğu bölümde, yerden yuvarlak bir mermer sütunun içinden buz gibi gelen kaynak suyu vardı. Mermer taşa ağzımızı dayayıp su içerdik. Bu arada peştamalcının insanları paket gibi sarıp son anda kendinden geçenleri kucaklayıp kenardaki özel tahtaların üzerine yatırırdı her üç kişiden birine mutlaka yatırırdı! İnsanlar sıcaktan soğuğa geçerken ilk anda bir baygınlık geçiriyorlardı. Görevli o kadar alışmış ki nerdeyse bayılmayanları bile kucaklayacak!

Görevli benim peştamalımı değiştirirken gülüyordum, gözlerimi açtığımda Salih ile Aydın bana gülüyorlardı “keh keh” “sen de uçtun oğlum sen de uçtun.” bunları düşünmüştüm Bursa’dan geçerken. (Acep ne haldedir şimdi Bursa kim bilir) Devam edecek.

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..