Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '07

 
Kategori
Doğa Sporları
 

İyi akşamlar Türkiye, iyi akşamlar balık sevdalısı dostlarım.

İyi akşamlar Türkiye, iyi akşamlar balık sevdalısı dostlarım.
 

Biliyorum, olta balıkçılığı bir tutkudur yüreğimizde. Koca koca adamları mutlu eden küçük yaratıklar, şayet bilselerdi bu denli işe yaradıklarını; bir köpek balığına yem olmaktansa! Güzel bir akşam yıldızların altında, dostlar sofrasında meze olmayı tercih ederlerdi.

Sizde bilirsiniz, çevremizde çok insan vardır balık tutmak ve olta balıkçısı olmak isteyen.

Allah akıl vermiş, fikir vermiş o sevdayı o tutkuyu vermiş yüreklerimize. Herkese aynı beceri ve kabiliyeti verirken, nedense bir eşitsizlik oluvermiş arada.

Sonra yüce Rabbimiz bize, birbirinizin eksiklerini tamamlayalım ve yeni başlayanlara karşı sabırlı olalım diye pek çok insanda olmayan sevgi ve hoş görüyü vererek bizi ödüllendirmiş!

Küçücük çocukken makara ipliğinden misina ve çengelli iğneden kanca yapar derede balık tutmaya giderdik.

O gün kendimizi öyle özgür ve öyle maceraperest görürdük ki; gidiş gelişlerde önümüze çıkmaya görsün bir "kör yılan"! Hasan. Ali, Veli, Recep, Mahmut, Ahmet, Mehmet ve başka zamanlarda, başka arkadaşlarla da gider gelirdik o dereye! Kiminle olduğumuzun pek önemi yoktu.

Önemli olan o macerayı, o heyecanı birlikte yaşamaktı. Daha, yarı yolda acıkanlar, susayanlar olurdu aramızda!

Kaçımızda olta vardı ki? Belki bir, belki iki oltayla bütün mahallenin çocukları eğlenmez miydik akşam ezanlarına kadar. Daha kötülük inmemişti yeryüzüne! Ne tinercilik vardı ne kapkaççılık o zamanlar. Küçük çocuklar ya dereye balığa giderlerdi ya sokağa çelik çomak oynamaya. Koca, koca ağabeylerimizin tuttuğu balıkları söğüt dalına dizdiklerini görünce

Fırtınalar kopmazmıydı içimizde? "Yalvar yakar" olta istemez miydik onlardan?

Bu arkadaşlıklar, bu dostluklar... Bizi birbirimize bağlayan ve yıllarca hatırladığımız her an içimizi ısıtan güzellikler olarak tarihindeki yerini almıştır.

Bizim kuşak, her iki yüzyıldan da nasiplenenlerden! Şimdiki neslin göremeyeceği; geriye bakıp hatırladığımız pek çok güzellikler var. Zaman hızla gelip geçerken teknolojinin getirdiği maddeli rahatlıklar! İnsan olduğumuz gerçeğindeki maneviyatımızı büyülü ekranlarından içine vakumlayarak bizi tüketmekte ve yok etmektedir.

Öyleyse her birimiz erişebileceğimiz, başta çocuklarımıza, yeğenlerimize ve mahalleli küçüklerimize olmak üzere, elimizden geldiğince sahip çıkalım. Onlara, dostluğun, arkadaşlığın hangi merhalelerden geçerek kazanıldığını gösterelim.

Belki sokaklarda çelik çomak, yakar top, misket, saklambaç, ortada sıçan, yağ satarım bal satarım gibi oyunları oynamak için yer kalmadı. Zaten bu teknoloji öyle bir girdi ki dünyamıza bu oyunların pabucu birden dama atılıverdi.

Şimdi çocuklar; bilgisayarda vurdulu kırdılı oyunları oynuyorlar, yani sevmesini öğrenmeden öldürmeyi öğreniyorlar.

Oysa halen, onlara doğayı sevdirmek babında fidan dikmesini öğretebiliriz. Hayvanları tanıtmak babında onlara kedi, köpek, tavuk, horoz, at, eşek, kuzu, koyun, keçi, oğlak, inek, vs severek onlara bu hayvanların da sevgiyle uzanan ellere verdikleri tepkileri ve gözlerindeki mutlu ifadeyi gösterebiliriz. Evimizde bir kanarya veya akvaryumda balık beslemenin sorumluluğunu onlara verebiliriz. Yardımlaşmayı ve sosyalleşmeyi öğretebiliriz.

Tuttuğumuz takımın formasını oğlumuza alırken karşı takımın formasına veya futbolcularına tu kaka dememeliyiz.

Futbolunda özünde dostluk, kardeşlik olduğunu öğretmek; olay çıkaran fanatiklerin aslında birer istisna, "küçük bir zümre" futbol anarşistleri olduğunu bunun da çok kötü bir davranış olduğunu öğretmeliyiz. Buna halen vaktimiz var öyle değil mi?

Hadi o zaman şu yakın gelecekte hepimiz mahallemizde bir etkinlik düzenleyelim!

—Balık muhabbeti esnasında oğlumun gözünün ışıl ışıl olduğunu ve bütün vücudunu bir heyecan kapladığını görüyorum.

En yakın zamanda Fenerbahçe formalı oğlumu, Beşiktaş formalı yeğenlerimi, Galatasaray formalı kardeşlerimi alarak, Yeşilköy de sahilden balık tutmak istiyorum.

O günü kendim için değil bütün çocukların geleceğini kurtarmak için! Atılmış bir adım olarak görüyorum ve sizleri de o gün orada görmek istiyorum... Formanın rengi ne olursa olsun o forma çocuklara göstereceğimiz değerden daha kıymetli olamaz... Saygılarımla.

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..