Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '06

 
Kategori
Deneme
 

Jonathan Livingston anısına

Jonathan Livingston anısına
 

Ankara' da martı görmek pek hayra alamet bir şey değildir. En azından benim için tuhaflığın martıdan mı yoksa benden mi kaynaklandığını anlamam için biraz zaman gerekliydi.

Bitmeyen bir deniz özlemiyle görmüş olduğum bir sanrı mıydı kendimce kutsallık sıfatını vermiş olduğum bu martı? Kışın buğulanan camlara çizdiğim yayvan bir M harfinden başka hiçbir martı geçmemişti kara iklimli Ankara semalarından.

Yaşım bir anda 15 oldu ve ilk okuduğumda duyduğum o hayranlıkla şu anki şaşkınlığım birleşince “Jonathan” dedim. Bu Jonathan. Ondan başkası olamazdı zaten. Bir martı ne arardı ki Ankara’ da. Jonathan bu Jonathan!!!

Küçük bir martı bu Jonathan
Küçük bir martı o kadar
Uçmak istiyordu Jonathan
Uçmak istiyordu ama farklı
Jonathan
Birgün çok yükseğe çıktı Jonathan
Bulutlara değdi kanadı
Ve kendini denize bıraktı
Ve kendini bıraktı
Küçük bir martı bu Jonathan
Küçük bir martı o kadar
Uçmak istiyordu Jonathan
Uçmak istiyordu ama farklı

Araba ilerliyor ben arka cama yapışmış bir şekilde takip ediyordum martıyı. Tek olmadığını gördüm. Tek gelmemişti Jonathan başka martılar da vardı yanında. Daireler çizerek uçuyorlardı.

Ve bir anda neler olduğunu anladım. Malesef bunlar özgürlüğün peşinden uçan martılar değildi. Zaten öyle olsaydı Ankara’ ya gelmezlerdi değil mi? Bunlar sadece kısa yoldan birkaç balık yeme meraklısı martılardı. İstanbul’ dan gelen balık kamyonlarının peşine takılıp Ankara’ ya kadar gelmişlerdi. Ve Ankara' da balık kapmak İstanbul’ daki kadar kolay değildi. Çığlık çığlık havada daireler atmaya devam ediyordu martılar. Sonlarının ne olduğunu sorarak öğrendim; Çöplük martısı. Tekrar İstanbul’ a dönen kamyonlar boş gittiği için onları takip etmiyor ve Ankara’ da kalıp çöplüklerden besleniyorlarmış.

Peki şimdi bu martılara üzülmeli miydim?

Sadece yiyecek peşinden koşan martılar için mi? Hayır! Martılık öyle kolay iş değil, yan gelip yatmakla olmaz(!) Değil mi Jonathan? Uçmak, özgür olmaktır martı olmak ve hayalleridir bir martıyı besleyen. Bize böyle öğretildi. Okuduk, dinledik ve çığlık çığlığa izledik martıları. İki balık uğruna Ankara’ nın bozkırına teslim olmak değildir martılık. Gaklayarak ve birbirleriyle dövüşerek pinekleyen, kanatlarının uçlarını bile göremeyen zavallı martılara acımak yok!

Acaba biz, gerçek Jonathanlar, bazen birkaç balık uğruna bizi çöplüğe götüren kamyonların peşine takılıyor muyuz bilmeden? Sadece karnımızı doyurmak için benliğimizden neler kaybediyoruz? Bizi biz yapan değerlerin kaçından vazgeçtik acaba şimdiye kadar? Vazgeçtiklerimizin ya da kaybettiklerimizin farkında mıyız? Bir gün çöplükten beslediğimizi fark ettiğimizde ne kadar uzaklaşmış olacağız kendimize?

Yazgısını kendi eylemiyle çizmek isteyen gerçek martılar,

Denize kavuşmak ümidiyle...

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..