Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '06

 
Kategori
Felsefe
 

Funes ve "sonsuz bellek"

Funes ve "sonsuz bellek"
 

Borges'in en sevdiğim öykülerinden biridir "Funes ve Sonsuz Bellek". Hiç bir şeyi unutmama ve her şeyi en ince ayrıntısına dek anımsama yeteneğiyle donanmış olan Ireneo Funes'in öyküsünü okurken her seferinde felsefe labirentlerinde kaybolurum. Borges, bu öyküde yine kendine has anlatımı ile Ireneo Funes'in her bir anı hatırlayabilme yeteneği yüzünden yaşadığı tüm bir günü yeni baştan, an be an kurabildiğini hayal eder. ve bu kurgular da yine bir tam gün sürer, çünkü Funes'in belleğine giren hiç bir an kaybolamaz, hep oradadır ve hep hatırlanabilir.

Bu inanılmaz durum harika birşeymiş gibi gelir ilkin insana. ama Borges bizi başıboş bırakmaz ve bunun ne denli berbat birşey olduğunu Funes'e söyletir.

"Tek başına benim anılarım, dünya dünya olduğundan beri tüm insanların sahip olabileceklerinden daha çoktur. Benim düşlerim, sizin uyanıklığınız gibidir... Benim belleğim, bayım, bir çöp yığını gibidir."

Borges, Ireneo Funes'in algılayabildiği her detayı anımsama yeteneği yüzünden aslında düşünme yeteneğini kaybettiğini söylemek ister;

"Unutmayalım ki genel Platon'cu düşünceler Funes'in elinden gelmiyordu. Köpek cinsil simgesinin farklı boy ve biçimde birbirine benzemeyen bir sürü yaratığı kapsamasını anlamasının yanı sıra; saat üç on dörtte (profilden) gördüğü köpeğin, üçü çeyrek geçe (cepheden) gördüğü köpekle aynı adı taşıması onu rahatsız ediyordu."

Bir an durup düşünün, inanılmaz bir durum.

Borges'in varmak istediği nokta şu cümlelerde gizli:

"Düşünmek, ayrılıkları unutmak demektir, genellemek, soyutlamak demektir. Funes'in aşırı yüklü dünyasında, yalnızca anlık ayrıntılar vardı".

Borges, bunca farklılıkları bilirsek artık düşünemez olacağımız çıkarımını yapıyor. Bir de başka yoldan gidelim. Bunca farklılığı bildiğimizde, aslında bunların tekil olarak anlamı daha da kaybolabilir ve biz her birinin tek tek bilgisine sahip olduğumuz için aslında herşeyin bilgisine sahip olacağımızdan aslında Tanrısal bilgiye sahip olmuş oluruz ki bu da başka tür bir düşünme biçimimiz olacağı anlamına gelir.

Beşinci Element filminde LeeLoo'nun bir bilgisayarın karşısında tüm dünyanın bilgisini bir gecede belleğine kaydedip, tüm dilleri, tüm tarihimizi bir anda sular seller gibi hatmettiği gibi bir gün biz de belki beynimizin "long term memory" (uzun süreli bellek) bölgesini uyaran chipleri kafamıza yerleştirdiğimizde herşeyi bilebileceğiz bir anda.

Ya da tıpkı "Johhny Mnemonic" filminde Keanu Reeves'in yaptığı gibi "data" taşıyıcıları olabiliriz belki de bu şekilde. Hiç yaşamamış olduğumuz yerleri simulatörlerle gezip hiç tatmadığımız yiyecekleri tadacağız. Gerçekte hiç yememiş ya da oraya hiç gitmemiş olacağız ama yemiş gibi, gezmiş gibi olacağız. Ya da "Matrix" filmindeki gibi gerçekte bir şeyi hiç deneyimlememiş, ama "yaşamış gibi olacağız".

İnsan bir gün sonsuz bilgiye ulaşmayı hayal ediyor. Bilgisayarların belleğinin kendimiz olmasını. Bilgisayar bilimleri bunun için uğraşıyor aslında. Sonsuz bilgi Tanrısal bilgidir. bunun peşindeyiz. Aynı anda hem geçmişin, hem geleceğin, hem şimdinin, her bir zihnin, her bir varlığın ve de bütünün bilgisinin.

Belki hiç bir zaman biz bu Tanrısal bilgiye de sahip olamayacağız ama sahip olduğumuzu zannedip yine "biliyormuş gibi" yapacağız. Hatta buna şimdiden başladık bile.

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..