Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Sahillerin bu yıl ki "trendy consept"leri

Sahillerin bu yıl ki "trendy consept"leri
 

Bu yaz sezonunda, güney ve batı sahillerinde ülkemin, “ciks” mekanlarında, “beach club”larında, sosyetik ve yarı-sosyetik plajlarında, bira markalı şemsiyelerin altına konulan, rahat minderli şezlonglarında, adeta bir statü göstergesi gibi oynanan, çok “trendy” bir oyun vardı: Tabu.


Amacı, oyun içerisinde, size düşen kelimeleri, kullanılması yasak olan sözcükleri cümle içinde kullanmadan, belirli bir süre içinde anlatmaya çalışmak olan Tabu oyunu, nerede ise tüm sahil ve plajlarımızı sarmıştı. Ve bu oyunu oynayanların çok büyük bir bölümü de bu işi şekil olsun maksadıyla yapmaktaydılar. Çevrelerine fırlattıkları, yukarı perdeden bakışlarıyla bu durumu gayet net tescil ettiklerinin farkına bile varamayarak.


Bir diğer favori plaj atraksiyonu ise bu sene, neredeyse tamamının kablosuz internet hizmeti verdiği “beach club ve cafe”lerde, şezlongda uzanırken ya da sandalyenize oturup, masanızda buz gibi Amerikan birası ile çıtır patates, pardon cips yerken, “laptop”unuzla, çok önemli bir şeyler yapıyormuş gibi ya da o çok büyük işlerinizi altta mayo, ayakta terlik hallediyormuş tarzında şekil yapmak oldu. Gerçekten de bazılarının ucubelikleri evlere şenlik ve çok komikti.


Plajda kitap okur gibi yapmak, son yıllarda olduğu gibi bu sene de acayip “trendy” idi. En “şekil” kitap ise şüphesiz “Secret” oldu, bu yaza damgasını vuran. Geçen sene de milletin elinde “Ah Şu Çılgın Türkler”, daha önceki yıl “Da Vinci’nin Şifresi” vardı. Bazen, acaba plajın girişinde, bu tek tip kitapları, bu tek tip insanlara ücretsiz olarak mı dağıtıyorlar diye düşünmeden geçemem.


Ve bilumum okuma özürlü, sonradan görme, “consept” meraklısı “trendy” vatandaşımız; denize giderken, nasıl mayosuz ve güneş gözlüksüz gidilmiyorsa, mutlak surette güneş sütünü, havlusunu, okur gibi yapacağı yazlık kitabını, i-pod denen alet-edevatını, Tabu oyun kutusunu, “laptop”unu (biz buna dizüstü bilgisayar da diyebiliriz) sırtına yüklendi, “beach bar” dan bir şişe de -ne idüğü belirsiz- limonlu bira kapıp başladı piyasasını yapmaya bu yaz da.


Bu yaz bir de özellikle medyamız tarafından müthiş bir “Alaçatı” pompalaması ile karşı karşıya kaldık. Yer gök, gazete gazete, dergi dergi, program program, Alaçatı anlatıldı, anlatılmadı adeta damardan zerk edildi insanlara.


Dünya’nın en iyi üç sörf mekanından biri olduğu yazıldı. Bu teze itiraz eden onlarca uzman var. Yok restoranları, otel ve pansiyonları, şunları, bunları derken, bilinçli ve planlı bir şekilde, yeni bir Çeşme-Bodrum-Kuşadası-Marmaris yaratılma çabası gibi geldi bana bu durum. İşin açıkçası çok da samimi ve gerçekçi bulmadım bu çabaları.


Alaçatı, kendi halinde, küçük ve gerçekten de güzel bir yerleşim yeridir. Çeşme’nin gölgesinde kalmıştır. Denizi, sürekli aldığı rüzgar ile her daim soğuktur. Dar ve taş sokakları, tarih kokan evleri, çok kaliteli hizmet veren pansiyon ve restoranları ile gidilesi, görülesi, yaşanası bir yurt köşesidir. Ve bence Alaçatı’nın, böylesine ucuz pazarlamaya hiç ama hiç ihtiyacı yoktur.


Ucuz pazarlama farklı şeydir reklam, tanıtım ve marketing daha farklı...

Not: Bir sonra ki gezi-keşif yazımı “Datça-Bodrum Feribotu” başlığı ile yayınlayacağım.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..