Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayvan oğlu hayvan

Hayvan oğlu hayvan
 

Köpeğin emniyet kemerini lütfen bağlayınız


Hayvanların bizlere, bizlerin onlara ihtiyacı var. Bu dünyaya birlikte geldik, birlikte terk edeceğiz. Fakat ne yazık ki, hayvan sevgisinden yoksun nice insanlar onlara her fırsatta çok kötü muamele ediyorlar.

Hayvanlara işkence edenler onları korumayan duyarsız, acımasız yüreksiz insanların zihniyetini esefle kiniyorum.

Bazı insanlar öfkelenince hayvan sözcükleri kullanarak insanlara küfür ederler. Hayvanları dışladığımızı, iyi tanımadığımızı ve sevmediğimizin kanitidir.

TV'de izlemistim. Araştırmacı bilim adamları fillerin yaşamlarını incelemek icin filin sırtına özel bir kamera taktılar ve günlerce gece gündüz fili monitordan takip ettiler. Beni çok etkileyen de; ayaklarının dibinde ölü yatan yavrusu için gözyaşı akıtan fil'i gördüğümde, onlara ne kadar acımasız ve ne kadar gaddar davrandığımızı esefle kınadım. Fil disleriyle ticaret yapmak icin o hayvanlari katlediyorlar.

Hayvanlar bizim konuştuğumuz dili konuşamıyorlar ama birseyler anliyor olmalilar. Benim kedim en az 8-10 kelime anlıyor. Ben de onun dilini anlıyorum ve aramızda sözlü ve sözcüksüz cok güzel bir iletişim var. Bizimle olmaktan çok mutlu. Tabi biz de.

Kedilere "nankör" denir, oysa nankör değiller. Hayvan psikolojisini tanımak icin duyarlı olmak, onu anlamaya çalışmaya emek vermek gerekir. Emek vermek içinde sevebilmek gerekir.

Hayvanlar alemini inceleyen araştırmacı bilim adamlari sağ olsunlar, araştıriyorlar ve bilgileri bizlere filimlerde, kitaplarda paylasiyorlar. Böylece hayvanlarla aramızda ki bilincsiz mesafe azalıyor ve birçoğumuz evcil hayvanlarla evimizde yaşamımızı paylaşıyoruz.

Eskiden oldugu gibi hala kediden köpekten korkan insanlarımız var. Ben de çocukken fareden korkardım. İnsan bilmediği iyi tanımadığı bir şeyden korkması çok doğal. Ya da korkutulmuşuzdur. Korkutmak icin "öücü geliyor..." gibi hayali varsayimlarla korkuyu beyinlerimize yerlestiriyorlar cocukluk dönemlerinde.


Almanya' ya geldiğim ilk yillar da çalıştığım is yerinde bir iş arkadaşım bana doğru avcunda beyaz minik bir fare ile geliyordu. Nasıl bir reaksiyon gösterecegimi düşünemiyor şaşkın bir halde izliyorken, hiçte korktuğum kadar deyilmiş diye geçirdim içimden. Avcunda hareketsiz duran o fare denilen yaratigi ilk defa yakindan görmüş ve inceleme firsatim olmustu o an.

Korkmamak için mantıklı düşünmeye çalışmistim. Çünkü o minicik ve sevimliydi. Zaten o bizden korkuyordu. Kimseye zarar verecek bir halide yoktu.

Oysa çocukken evde fare gördüğümde ayaklarimin yerden kesilmesi icin yüksek bulduğum ne varsa üstüne çıkardım. Bazen sandalye bile alçak gelirdi; gardırop üstüne tırmanmaya çalışırken panik içinde cırlardım. Şimdi o halime gerçekten gülüyorum.

Bu nedenle, ben oğluma hayvanları sevdirmeye çalıştım. Küçükken istediği her hayvanı evimize aldık besledik.

Hayvanları çok seviyor. Küçücük bir böceği bile ezmekten sakınıyor.

Tüm hayvanlar vazgeçemeyeceğimiz dünya ortaklarımız.



Kedi ve köpeklerlerle yasamak sağlığımızı olumlu etkiledigini söylüyor arastirmacilar.

Yunus balık terapileri hakkında bir çoğumuzun bilgisi vardır. Özellikle yunus terapileri çocukların çeşitli rahatsızlıklarını tedavi ettigi biliniyor.

Bunlardan başka, atlar, papağanlar, muhabet kuşlari sayılıyor.


12 sene kadar önce abone olduğum Öko-Test dergisinin bu ayki sayısı geldi. Evlerimiz de bahçelerimiz de bakımını temin ettiğimiz çeşitli hayvanların, insanlar üzerinde iyileştirici etkenleri olduğu ile ilgili konu vardı.

Bir kaç alıntıyı tercüme ederek sizlerle paylaşmak istiyorum.

Alman arastırmacı Prof. Reinhold Bergler:

1994 yılında100 tane muhabbet kuşunu 37 tane yaslılar evine dağıtmış. 8 hafta sonra geri istemek için gittiğinde, bakıcılar ve yaşlı insanlar kuşları vermemek icin tezahüratle itiraz etmişler.

Ev hayvanları araştırma enstitüsünü yöneten Prof. Bergler'in tespitlerine göre yaşlı insanlar bu hayvanlara verdikleri sevgi ve uğrasi sayesinde cok mutlu olduklarini tespit etmis. Kuşlarla birlikte olduklarında, daha az ilaç kullanmışlar, daha az doktora gitmişler, daha az bakıcınin destegine ihtiyaç duymuşlar.

Hayvan besleyenler daha uzun yaşıyormuş. Araştırmalara göre; kalp enfarktüsü geçirmiş bir hasta ev hayvanıyla birlikte olduğunda daha çabuk iyileşmiş.

Tromboz hastalığı nedeniyle hastanede tedavi olan yaşli bir bayan, kedisine bakacak kimsesi olmadiği için iyileşip bir an önce evine gitmek istemesi bile; onun daha çabuk iyileşmesine neden olmuş.

Hayvanlari okşamak (tansiyon) kan basincini düsürüyor, kan dolaşımını stabilize ediyormuş. Missouri üniversitesinin araştırmalarına bir grup köpek sahipleri katılmış. Köpeklerini bir sene boyunca düzenli olarak dışarı çıkaran köpek sahiplerinin 7 kg zayıfladıkları gözlemlenmiş.

Soğuk, yağmurlu, rüzgarli havalarda köpeğiyle dışari çıkıp dolaşan o insanların kalp ve kan dolaşım sistemleri stabilize olmuş.

Evde beslenen kedi eşler arasındaki kavgaları ve intihar olaylarını önlüyormuş.

Köpekler sahiplerinin sara krizlerini seziyor ve sahibini uyarıyormuş.

Otistik çocuklarda içe dönüklük sendromlarını gideren etkiler gözlemlenmiş.

Hayvanlarla birlikte olan alzheimer hastaları tekrar gülümseyebilmişler.

İngiliz tıp araştırmacı profesör Gareth Williams'in tahminlerine göre; köpekler diabet hastasının kanındaki şekerin düşeceğini sezip hastayı uyarmış. Şeker düşüklüğü bilinç altına geçtiği için mümkün olabilecegi tahmin ediliyor.

İngiltere de prostat, akciğer ve meme kanseri olma ihtimalini köpekler önceden sezebilirmi konusunda, bilimsel arastirmalar halen sürmekte imiş.

Hayvan sevenlerin kanında kolestrol oranının düşük olduğu tespit edilmiş.

Sevgiyle onların bakımını temin eden yaşlı insanlar hala kendilerinin işe yarıyor olduklarını gördüklerinde mutlu oluyorlarmış. Aralarında depresif olanlar seyrek görülüyormuş.

Doktora ya da psikologa giden bazı insanlara ilaç reçetesi yerine hayvan beslemelerini öneriyorlar.



Bu anlattiklarım "kıssaden hisse" içeriyor.

SEVGİ" her derde deva. Severek yapılan her şey mutluluk veriyor. Verimimizi artırıyor.

Bizi sevsinler, sevilelim diye beklemek yanlıştır. Olmayan bir şey istenemez. Önce kayıtsız ve şartsiz vermek gerekiyor almak icn. Tohumu gerektiği sekilde toprağa atip beklerken, yesermesi icin gerekli ihtimami ihmal etmemek gerekiyor.

Şunuda unutmamaliyiz!

Bilirsiniz bazi tohumlar her iklim ve toprakta istenilen verimi gösteremez veya o toprakta yetişmez. Araştırmacı bilim adamları teknik yöntemleri arastirip buluyorlar ürün alabilmek için. İsteyen için çareler mevcut.

Deneyim deneyimdir. Çoğu kez deneyimlerimiz sayesinde olgunlaşırız.

Sevgiler- saygılar

Mine

11.09. 2006

 
Toplam blog
: 139
: 4264
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

Yurt dışında yaşıyorum. Spor, yürüyüş vb. bedensel aktiviteleri düzenli uyguluyor - vegan tarzı besl..