Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '07

 
Kategori
İnançlar
 

Yaratıcının iflas eden projesi; insan

Yaratıcının iflas eden projesi; insan
 

İnsanın insan olduğu zamandan bu yana dünya üzerinde 110 milyar insanın yaşadığı tahmin ediliyor. İnsanın, insan olduğu süre içinde 25.000 bin yıl öngörülüyor. Sırf bugün dünya üzerinde 7 milyara yakın insan yaşıyor. Deneyim kazanmak, biriktirmek ve doğruya ulaşmak için fazlası ile uzun bir süre ve oldukça fazla bir sayı.

Yani yaratıcımız oldukça uzun bir süredir ve çok fazla sayıda kuluna bu gezegende yaşam hakkı verdi. Elbette bu hakkı vermenin yanında, bir sürüde akıl, nasihat, yol haritası, işaret fişeği, temsilci, bilgi notu ile insanoğlunun önünü görmesini sağlayacak girişimde de bulundu.

Ancak kendi biricik eseri olan ve kendi varlığından bir nefes hediye ettiği insanoğlu nedense bir türlü yola gelmedi. O kadar uyarı, ikaz, eğitim, yönlendirme çabası, verilen nimetler, insanoğlunun dünya üzerinde huzuru, zenginliği ve barışı tesis etmesine fayda etmedi.

İnsanoğlunun küçük bir kısmı zenginliğin üst sınırlarında yaşarken, toplam insan nüfusunun yaklaşık 1/3 yoksulluk sınırında, 850 milyon insan ise açlık sınırında. Günde 18.000 bin çocuk açlıktan ve yetersiz beslenmeden kaynaklı olarak ölüyor. Haftada 30.000 İnsan temiz su imkânına sahip olmadığından dolayı ölüyor. Dünya nüfusunun %15'i hala okur yazar değil. İnsanoğlu ulaştığı medeniyet düzeyinde bile paylaşmanın yüceliğine erişemedi. Aksine birbirinin üzerinden zenginleşme fırsatlarını kaçırmıyorlar. İnsanın insanı sömürüsü, yerleşik hayata geçtikten sonra toplum yaşamının vazgeçilmezi oldu. Gerek toplumlar arasında hammadde savaşları, gerekse de insanlar arasında mal ve emek hırsızlığı son hızla devam etmekte.

Ancak dünya tarihinde doğal olmayan yollardan ölümün birinci sırada gelen gerekçesi ise din savaşları. Yani yaratıcıya inanan insanların, kendilerinin daha inançlı olduğu, yaratıcının kendilerini daha çok sevdiği gerekçesi ile insanlar birbirlerini öldürebiliyorlar.

Ölüm teknolojisi de son derece gelişmiş durumda. Hatta dünya üzerinde en gelişmiş teknolojinin silah teknolojisi olduğunu söylemek bile mümkün. İnsanlar zihinlerini ve bilimi, birbirlerini en kolay ve en çok sayıda nasıl öldürecekleri üzerine yoğunlaştırmış durumdalar. Ne komiktir ki, hayatımızı kolaylaştıran teknolojik ürünlerin birçoğu, silah teknolojisinin icatlarının, yan ürün olarak günlük yaşam kullanımına uyarlanmış halidir.

Dünya üzerinde milyarlarca insan her gün, her saniye tanrıya gerek ibadet ederek, gerekse de dua ederek ulaşmaya, sorunlarına çare ummaya, yarının bugünden daha iyi olması için onun desteğini alma çabasına devam ediyorlar. Bu iş için kimisi duvarların önünde ağlarken, kimisi nehir sularına girip arınmaya, kimisi dünyanın bütün nimetlerinden kendisini yalıtmaya, kimisi hayvan kurban etmeye çalışıyor.

Ancak kıyafetlerini, sakallarını, saçlarını simgelerini, mekânlarını kısaca tüm günlük yaşamlarını tanrının emirleri doğrultusunda belirleyen insanların bir kısmı, dünyaya eşitliği, adaleti, özgürlüğü getirmek için inançları adına silah kullanmaktan vazgeçmiyorlar.

Günümüzde dinlerin insan yaşamına hâkim olduğu tüm toplumlar, dünyanın en sorunlu bölgelerini oluşturuyorlar. Savaşların, yoksullukların, eşitsizliğin, adaletsizliğin en fazla yaşandığı bölgeler durumundalar. İsrail, Irak, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Filistin, İrlanda ve neredeyse Afrika ülkelerinin tamamı inançlı insanlar arasında çatışmaların en fazla yaşandığı bölgeler.

Üç büyük dinin, en büyük siyasi aktörleri olan ABD, İsrail ve İran’ın en büyük harcama kalemleri silah. Ve her üç ülkede silah deposo gibi. Ellerindeki nükleer silahlar dünyayı birkaç kez yok edecek durumda. İran’ın nükleer silah elde etme olasılığının bir çok müslümanı sevindirdiğini görüyorum; “Yaşasın artık bizimde insanları yok edecek bir silahımız var."

Oysa geçen gün Haluk Şahin’in yazısından elde ettiğim rakama göre, dünyada askeri bütçelerin yıllık toplamı olan 800 milyar dolarla dünyada yoksulluk, susuzluk ve eğitimsizlik problemleri kolaylıkla çözülebilir.

Dünya üzerine en son 1400 yıl önce temsilcisini gönderen yaratıcı ise, bir yanıyla dünya üzerinde kendisine inanların çoğunlukta olması ile başarılı olsa da, kendisine inanların çoğunlukta olmasının, dünya üzerinde barışın, zenginliğin ve huzurun tesis edilmesi için yeterli olmuyor olmasının üzüntüsünü yaşıyordur herhalde.

Ve ben nedense yaratıcının bu dünyadan umudu kesip, uzun bir süredir ara sıra uzaktan bakmakla yetindiğini ve kendi ayarladığı zaman sayacının sonunda yaşamın “game over” olmasını dört gözle beklediğini düşünüyorum.

Kâinatın kurallarını, işleyiş sistemini en baştan belirleyip, söz konusu ayarlar doğrultusunda kendi kendini idame ettirecek şekilde harekete geçirdikten sonra, sürecin nasıl olup ta bu hale geldiğinin hesabını kitabını yapacaktır bir şekilde. Bu kadar çok sevdiği ve özendiği insanoğlunun hamuruna eklediklerine bakacak neyin eksik neyin fazla olduğuna karar verecektir elbette. Vicdanı biraz az, hırsı biraz fazla eklediğini fark edip, aklı biraz genişletip, korku, takıntı ve batıla yatkın yönlerini biraz daha törpüleyecektir belki.

Umarım bir sonraki denemede, daha başarılı bir sınav veririz.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..