Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '07

 
Kategori
Anılar
 

İnönü semalarında dansa ne dersiniz,

İnönü semalarında dansa ne dersiniz,
 

(Devam) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=72668

Bugüne kadar Türk Hava Kurumu’nun ne olduğunu ve ne işler yaptığını bilmiyordum ve öğrenmek için Talip Bölükbaşı’nın direktifleri doğrultusunca bizlere sağladığı imkanlar neticesinde az bile olsa bloger arkadaşlarla birlikte buradayım.

Askeri bir disiplin dahilinde yemek duası ile birlikte yediğimiz EFSANE adında ki bulguru ile aç olan karnımızı bir güzelce doğurduk. EFSANE pek güzelmiş. Herkese tesviye ederim. Buralara gelip şu EFSANE’DEN yemek lazım…

Sonra bizi büyük piştin önünde ki Atatürk’ün anıtın önüne götürüp burada hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra planör uçakların kalktığı büyük yeşil alana geldik. 3 değişik araç ver burada. Ben gerçi hiç birine binmek taraftarında değilim. Korkumdan değil ben de biraz yükseklik korkusu var da biraz. Ondan olsa gerek. Maşallah İlyas Bey önderliğinde herkes isimlerini yazdırdığı için burada ki pilotların gözetiminde binmeye başlıyorlar. Planör ve microlight pilotların himayesinde sıraya geliyorlar ben de fotoğraf makinemle onları görüntülüyorum.

Bir ara Tayip Bey yanımıza gelerek bizi kuleye yönlendiriyor. Önümde Yıldız Hanım arkasından ben Kuleye çıkıyoruz. Orada ki telsizi alıp sanki kule görevliymişim gibi buradan geçen uçaklara telsizle konuşuyor gibi yaparken arkadaşlarda eksik olmasın benim resmimi çekiyorlardı. Burası bu havaalanın beyni sayılır. Burada edinilen her tür bilgi hava durumu rüzgarın o an ki şiddeti, geldiği yön burada ki görevlinin önündeki bilgisayarda değerlendiriliyor ve kulede ki görevli, uçakta ki pilotlarla bilgi alışverişinde bulunuyor. Hatta THY’nda ki uçakların pilotları buradan geçerlerken burada ki görevli ile irtibat kurarak hava durumunu almaktadırlar. Burada ki manzara dey set verici bir şey. Biraz alçakta olması ile birlikte yukarda ki görüntü nasıl bir şeydir dedim kendi kendime ve uçamaya karar verdim planör uçakla. Ve Tahir Beyin yanına varıp ismimi yazdırdım.

Uçacağım ya, hiç telaş vermeden ve heyecanlanmadan. Neden ki. O sırada İlyas Beyi gördüm ve ben planörle uçuyorum dedim. Bana iyi dedi arkasına dönüp yanımdan uzaklaştı. O an için bir anlam veremedim.

O sırada binenler olduğu için sıramın gelmesini bekledim. Sıram geldiğinde de uçağa bindim. Önde ben arkam da pilotlarda biri ile uçağımıza yerleştik.

Pilot heyecan olup olmadığımı sordu. “Yok “dedim.

Bu uçağa binip binmediğimi sordu, “Hayır” dedim.

Uçağa binip binmediğimi sordu. “2 kere bindim” dedim.

Hadi bakalım havalanıyoruz dedi. “Ama dedi önünde ki aletleri sakın dokunma.” Ve halatlar gerildi ve beni öylesine bir gerdi ki o hızla süratimizi alıp havalandık. İçimden bir korku var mı? Diye sordum kendime. Evet, halat bizi belirlenen yüksekliğe kadar yükselttikten sonra uçaktan ayrılıyor. Bu ayrılış esnada düşer gibi oluyor insan işte o anda içimde bir korku oldu ama korkunun ecele mi faydası var deyip çevreme yani aşağıya bakmaya başladım. Demin kulede o güzelim manzarayı gördükten sonra bir karar verip planör uçağa binmek istemiştim ya iyi ki de öyle bir karar verdim Ahmet dedim kendi kendime. Ne güzel, ne kadar da harika bir manzara böyle… Para verip bu heyecanı yaşamak isteyip bulamayan kişileri düşündükçe kendimi bu konuda şanslı saydım bir yerde. Bir de buraya kadar gelmiş fakat kilodan kaybeden arkadaşlar var ya mesela Ahmet Aydın gibi.

İnanamıyorum. Bu kadar güzellik olamaz. Bazen Google Earth’e bakıp dünyayı izlediğimiz gibi sanki. Yollar çizgi gibi, evler kutucuk gibi ve arabalar oyuncak arabalarından farksız gibi. Havalandıktan yaklaşık 10 dakika sonra da inişe geçtik. Vallahi de inmek istemiyorum. Ama ne yapalım tatlı bir inişi gerçekleştirip çim zeminin üzerine yumuşak iniş yapıyoruz. Tek kelime ile harika diyebilirim.

Uçağı traktörün üzerinde herkesin olduğu yere geliyorum. Gözüm İlyas Ağabeyimi arıyorum ama o da Planör ve microlight’a bindikten sonra da önümüzde ki tepenin üstünde yamaç paraşütle atlamaya hazırlandığını gördüm. Gözler şimdi onda.

Atladı, atlıyorlar derken biraz sonra da havada süzüldüklerini gördüm. Bir aşağıya iniyorlar, bir yukarı çıkıyorlar, sanki hava da kuşlarla dans ediyorlar. Ondan sonra da bir paraşüt daha açıldı. Onlar yukarda bizler aşağıda birbirimizi izliyoruz. Biraz da rüzgarın etkisiyle havada fazla kaldılar. Geliyorlar işte yavaş, yavaş. Hava da dans eden iki paraşüt nedense inmek istemiyorlar. Ve İlyas Bayram’ı indiren paraşüt önde, arkada kini daha seçemedim. Yaklaştıkça yaklaşıyorlar ve İlyas Bayramın arkasında ki paraşütçüyle birlikte yere sağ salim iniyorlar. Paraşütü bu kadar da yakından görmemiştim doğrusu.

İlyas Bey indikten sonra ikincisi de iniyor. Yakından görmeye çalışıyorum. Bizim İzmir grubundan Alev Meissel’in sevgili eşi Robert değil mi? Evet, evet o ta kendisi. Arkadan da A-siyazar Necati Bey de atladı ama o, o kadar zaman kalmadı havada ve itham da bulundu.

Hava kararıyor. Bize biraz sonra da biri fink vereceklerini söylediler. Hep birlikte toplantı salonuna geçiyoruz. Bizleri buralara davet eden sevgili ağabeyimiz Sayın Bölükbaşı ilk önce bizlerin buralara kadar geldiğimiz için minnettar olduklarını söyleyip sözü Emekli Albay M, Bahattin Adıgüzel’e bırakıyor. Sayın Adıgüzel de bizlerin anlayacağı bir dille THK’nun özgeçmişini detayı ile bizlere sundu. http://www.thk.org.tr/ Bilgilerinize sunulur efendim.

Devamı az sonra. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=73097

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..