Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '07

 
Kategori
Futbol
 

Hangi reziller hangi kepazeler?

Hangi reziller hangi kepazeler?
 

6. Kasım.2007 günü Şampiyonlar Ligi (A) Grubu 4. maçında deplasmanda Liverpool’a 8-0 yenilen Beşiktaş Futbol Kulübü oyuncuları bir rezillik örneği mi sergiler? Yoksa, daha da ağırı bir kepazelik miydi bu sonuç? Neydi? Bu aşağılamalar az mı geldi, daha da mı kötüydü yoksa?

İletişim bilimcilerinin ortak noktada birleştikleri tek geçerli konu; kitle iletişim araçlarının demokrasilerde dördüncü güç olduğudur. Siyasal ve toplumsal çevrelere; toplumsal kontrol mekanizmaları ilkesi gereği; bir kontrol noktası, kamuoyu oluşturması için de bir baskı ve bununla beraber toplumda bir denetim mekanizması yaratılmasından hareketle, kitle iletişim araçları, toplumların vazgeçilmezlerindendir.

14.Ekim.1987 tarihinde İngiltere Türkiye milli futbol takımları arasında oynanan resmi maçta da Türkiye 8-0 yenilmişti. Daha dün gibi, ama üzerinden tam yıl geçtiği halde, Beşiktaş’ın bu yenilgisi sırasında milli takımın bu maçı da hemen anımsanıverdi. Geriye dönük göndermeler yapıldı. Her şey konuşuldu, yazıldı, çizildi. O zamanın milli takım kalecisi Yaşar Duran ile ilgili anılar, anekdotlar anlatıldı. Kaleci Fatih Uraz’ın da 8 gol yemesinden sonra “yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez” diyerek oda arkadaşı ile ilgili anısına ilave olarak, Beşiktaş’ın kalecisi Hakan Yakın ile ilgili, “artık 3 kişi olduk” esprilerini bizzat Yaşar Duran kendisi yaptı.

Yazılmayan, çizilmeyen ve hiç konusu geçmeyen tek şey neydi biliyor musunuz?

1987 yılındaki 8-0’lık mağlubiyetimizden sonra, ertesi gün gazetelerde Beşiktaş için yazılan yazılar kadar ağır suçlamalar yoktu. Beşiktaş’a yapılan ağır ithamların, suçlamaların, hakaretlerin hiç biri yoktu. Neden?

O zaman “şerefli mağlubiyetlere” seviniyorduk, yenilmek normal miydi?

Yoksa, o zaman yenilenler herhangi bir nedenle de olsa bu ağır suçlamaları hak etmiyorlardı, Beşiktaş’lı oyuncular mı hak ediyordu?

Değişen bir şeyler vardı mutlaka.

Bu değişikliklerin en önemlisi, günümüzdeki “bir örnekleşme”nin o zaman olmamasıydı. Şimdi bütün basın hemen hemen aynı, bir örnek. Birisi ne yazarsa, öteki de aynısını yazıyor. Birbirinden geri kalmamak için aynı kalıp cümleleri kullanıyorlar. Bu neden böyle oldu peki?

Nedeni çok basit.

Önceden gazete sahipleri, gelenekten gelen gazetecilik ilkesiyle hareket eden ve sadece gazete işiyle uğraşan kişilerden oluşurdu. Şimdiki gibi, sermaye sahipleri değildi. Et ile etek satanlar gazete patronları olamazdı. Endüstriyel kapitalizm, iş adamlığı statülerini tüm dünyada değiştirdiği gibi, ülkemizde de değiştirdi. Gazete sahipleri, büyük holdinglerin patronları oldu. Gazetecilik alanının dışında birçok alanda iş yapan patronlar, diğer işlerinin arasına gazete patronluğunu da soktular. Gazetesinde çalışan gazeteciler de, günümüzün alışılagelen klişeleşmiş gazeteci tiplerini yarattılar. Asıl işleri gazetecilik olmayanlar bir şekilde gazetelere transfer oldular. Kamuoyu oluşturma ve yönlendirmede, çağımızın popüler kültürünün ve endüstriyel pazarlamanın istediği şekilde taraf oldular, yönlendiler ve yönlendirdiler. Gündem belirleyen insan olarak, okurların sözcüleri oldular. Rakip taraftarlar, bu sözcülerin klişe laflarında kendilerini buldular. Onları referans alarak, eş dost meclislerinde bu mağlubiyetlerden “rezil”lik payı çıkardılar. Bir maçlık galibiyetlerden sonra da kendilerini “Avrupa’da destan yaratan” birer sihirbaz oldular.

Sermayenin genel hareket yasalarıyla hareket eden gazeteciler yaratıldı. Bunun sonucu olarak da bir maçta farklı mağlubiyet alanlar; kepaze oldu, rezil oldu. Devletin hükümet politikaları ve siyasal erkin hizmetinde zahmetsizce gündem belirleyiverdiler:

“Reziller, kepazeler”.

“Böyle rezillik olmaz”.

Futbolda farklı mağlubiyetler olabildiği gibi, farklı galibiyetler de olabilir. Ama, bu ne rezillik olur, ne fetih olur. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Yarın onlardan kendi takımlarında ve milli takımlarımızda görevler bekleyeceğiz. Nasıl?

“Bu rezilliği temizleyerek mi?”. Neyin rezilliği, kim neyi temizleyecek? Ortada nasıl bir rezillik var ki? Temizlik nasıl olacak? Eğer ortada bir “rezillik” varsa, bundan sonra oynanacak ilk maçta gelinen galibiyet ile temizlenecek mi bu? Eğer bir maçlık bir temizlik olacaksa, bu kadar kısa bir uğraştan sonra, böyle ağır bir rezillik hemen nasıl temizleniverecek?

Fenerbahçe’nin unutulmaz eski kalecilerinden Schumacher’in, 4-3 kazandıkları bir maçtan sonra, diğer arkadaşları gibi sevincin dozunu kaçırmayıp“sadece yendik kardeşim işte” demesini unutmadık. Skoru evine ve özel yaşamına taşımaması, O’nun profesyonelliğinden miydi, yoksa Türk olmadığından mıydı? “Takım ruhu yoktu” diyemeyiz, çünkü takımı için nasıl mücadele ettiğini o zamanı yaşayanlar bilirler. Takım kaptanlığı yaparken, örnek futbolcuydu.

Peki biz kime örnek olacağız?

Hangi rezillere, hangi kepazelere?

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..