Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '07

 
Kategori
Bayramlar
 

Mülayim kurban arıyorum!

Mülayim kurban arıyorum!
 

Kurban resmi.


"Kurban; kurban bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini keserek yapılan bir ibadettir. Kurban, Allah Tealâ'nın ihsan buyurduğu varlığa bir teşekkürdür."

Efendim, Allah kabul etsin! Arada ekonomik sebeplerden dolayı, kurban alamadığım zamanlar çok oldu. Fakat ekonomik durumum el verdiğince, Allah rızası için kurbanlık aldım. Durumum müsait olduğu sürece de, kurban kesmeye devam edeceğim.

Kurbanımın kesim işini, genelde başkaları yapardı. Ben’de evde, satırla kurbanı parçalar, dağıtılacak etleri aynı büyüklükte paylaştırır poşetlere koyar sonra dağıtırdım.

İlk zamanlar mahallede kurbanımızı kestirdiğimiz şahısın alkolik biri olduğu bu hayvan kesme becerisini ise, avcılıkta edindiğini öğrenince bir dahakine dini vecibelere daha yatkın, başka bir kasap aradım!

Efendim, genelde her şeyin acemisi daha dikkatli olur derler, kendimden pay biçerim.
Bu yeni kasabında verdiğim vekâlet ile kurbanı kesmeye niyetlendiğinde, bunun da aradığım özelliklerde olmadığını ne yazık ki çok geç anladım.

Kurban edilecek hayvanın (koç) arka ayakları havadayken bismillahirrahmanirrahim kellesi uçmuştu!

Sonraki sene kurbanımı büyük bir marketten almış, yine aynı yerde kestirmek için sıraya girmiştim. Bu kez de öyle bir kalabalık vardı ki, sıra bana gelinceye kadar günün yarısından fazlası güme gitmişti. Hayvanları (10–15 arası) yan yana yatırıp, aynı anda getirilen tekbir ile kesiyorlardı. Doğrusu bu da içime sinmemişti.

Daha sonra kurbanı belediyelerin ön gördüğü kesim yerlerinde kestirmek için saatler süren sıra beklemelerin ardından kestirmeye başlamıştım ki, buraları da yeterli değildi, sanki her şey ticarete dökülmüş, iş olsun diye yapılıyor gibiydi!

Her kestirdiğim kurban sonunda içimde beni rahatsız eden bir şeyler oluyordu.
Ya kesim anında hayvana yapılan sert bir hareket veya tekbir anındaki bir eksiklik veya lakaytlık ne derseniz deyin bir türlü içime sinmiyordu.

Genellikle, kurban bayramının birinci günü, bayram namazından hemen sonra insanları bir telaş alır.
Camide ki bayramlaşma faslından sonra;
Önce yakın mezarlıklara gidilir, orada yatan aile fertleriyle bayramlaşılır! Dualar okunur ve eve gidilene kadar karşılaşılan her Müslüman ile bayramlaşılır.

İnsanlar bir an önce kurbanlarını kestirip evlerine gitmek isterler. Kesilen kurban etiyle oruç açılır!
Kahvaltı yapıp ev halkı ile bayramlaştıktan sonra, bayram programını gerçekleştirmek için yollara düşülür.
Uzaktakiler için uzaklara, yakındakiler için yakınlara gidilir.
Küçükler bayram harçlıklarını sayarken büyükler aaah ah çekerek kendi küçüklüklerini hatırlarlar.

Gelelim en son kestiğim iki kurbandan ilkine. Ben diğerleri gibi kurban işinden pek anlamam. Önceleri, pazarlık yapan insanların arasına girer, pazarlık edilen hayvanın fiyatı konusunda bilgi sahibi olurdum.

Sıkı pazarlık sonucu, satıcıyla anlaşamayan bir alıcının seçtiği hayvanı, bırakıp gitmesinin ardından, satıcının bıraktığı son fiyatı ödeyerek kurbanı alırdım. Eminim daha sonra pazarlık yaptığı hayvanı almak için gelenler bana çok kızıyorlardı!

Böyle bir alışverişten aldığım koç’u arabanın arkasına atarak eve gelmiştim “koç” için dükkânımda uygun bir yer yaptıktan sonra önüne su yem koyup onu misafir etmiştim!

Ertesi gün bayram namazı ve mezarlık ziyaretinden sonra hayvanı kesmek için dükkânıma gitmiş ve bütün hazırlıklarımı bir kez daha gözden geçirmiştim.
Hayvanı kestikten sonra şişirecek kompresör, asacak kanca, zemini yıkayacak hortum, etler için poşet, tencere, tava, kesikler için sargı bezi vs yani ilk yardım çantası her şey hazırdı.

İlk defa milli olacaktım tam bir haftadır ne yapacağımı ezberliyordum! Aldığım hayvan o kadar mülayim ki gel diyorum geliyor, dur diyorum duruyor! Avucumun içinden yem yerken bende onu seviyordum.

Bana yardım edecek komşum yanıma gelmiş ve hayvanın gözlerini ve ayaklarını bağlayıp, kıbleye doğru sol tarafına yatırmıştık. Üç kere tekbir getirdikten sonra "Bismillahi Allahü ekber" diyerek, hayvanı tarif edildiği gibi başarılı bir şekilde kesmiştim. Daha sonra komşumla birlikte yüzmüş ve biraz daha tecrübe edinmiştim.

Sonraki sene;

Arife günü aldığım kurbanlık ( 50 kg civarında, Trakya kıvırcık) koç’u, iki kişi arabamın bagajına koymuştu. Eve geldiğimde ayakları bağlı olan kurbanı zar zor tek başıma yine dükkâna indirmiştim.

Hayvanın bağlı ayaklarını söktüğümde, yanımdan iki metre öteye fırladı. Karşımda küçük bir geyik asaleti ile boynunu uzatarak, birazda kızgın beni süzüyordu.

Göz göze geldiğimizde bana bir insan gibi anlamlı anlamlı bakışını sürdürüyordu.
Efendim hani bir önceki seneden azıcık tecrübeliyiz ya!
Ben, hayvana yaklaşıyorum o geri kaçıyor, gel kuçu kuçu, gel mucuk mucuk, gel bli bli, gel koçum benim! Yem veriyorum su veriyorum bir türlü aynı dili konuşamıyoruz.

Hep o asaletli ve sert bakışını sürdürüyor. Arada bir dükkânın içinde “mee mee mee e e” diyerek daire çiziyor ve yine karşıma dikiliyor.

Hani geçen seneden tecrübeliyiz ya! Hayvanla diyalog kurmak için yapmadığım maymunluk kalmadı. Bir türlü aynı dilden konuşup anlaşamıyoruz. Oysa geçen seneki kurbanıma gel dedim mi gelir, git dedim mi giderdi. Yani o kadar mülayim bir hayvandı.

Aklıma birden tosss sözü geldi. Hani kedileri severken mırr mırr yaparlar ya, köpeklere de gel kuçu kuçu dediğimizde, başını, kuyruğunu sallaya, sallaya koşarak gelirler.
Nerden de aklıma geldi "toss" gelmez olaydı!

Güya koç’u da toss toss, diye diye eğlendirip güvenini kazanacağım pöh.
Gel canım, gel şekerim tosss tosss ve sonra! ^+&/%(!!???. ahhhhhhh ahhhhhh ^+’!&/%(?)!!
karamba karambita ulu manitu aşkına... "Yedim seni"?

“meee meee eee mee eeeee eee ee”
Hemen raftan sağlam bir ip aldım kovboylar gibi ona küçük bir halka yaptım. Sonra ipi içinden geçirip daha büyükçe bir halka yaptım alsana kement! “Yehooo” diyerek, kurban önde ben arkada dükkânda koşuşturuyoruz.

Allahtan dükkânda teslim edilecek herhangi bir iş yok! Kement’i savurdukça yıkacak bir şeyler mutlaka buluyordum.
Ortada, binayı taşıyan bir kolon var. Biz o kolonun etrafında dönerken bir keresinde tersten önüne çıkayım dedim.
Sen mi’sin, koç’un önüne çıkan, tınlamadı bile. Bana dikine bir toss daha yaptı!

Yine karşıma geçmiş meeeliyor! Oturduğum tiner tenekesinin üzerinden koç’a diş biliyorum.
Onunla uğraşmaktan vaz geçmiş gibi davranmaya başladım. Fakat arada bir yan gözle hayvana bakıyorum. Bu hayvanın ne yapacağı belli olmaz, çünkü bu, “Şizofrencik” bakarsın tenekeye kibrit bile çalar!

Çaktırmadan bir tarafa barikat kurarak onun kaçacağı alanları tıkadım. Diğer taraftan yarım plaka OSB (sıkıştırılmış ağaç yongası) ile arkasından yaklaşarak onu sıkıştırdım.

İpi boynuzlarına geçirip hemen bir yere bağladım. Onu bulunduğu yere hapsetmiştim.
Gözüm artık arkada kalmaz diyerek eve çıktım.

Bir süre sonra dükkândan gelen seslere kulak dayadım. Hemen üzerimi giyip tekrar dükkâna indim. Efendim, benim geyik kurban, bariyerlerin üzerinden atlamış popo su bariyerlerin dışında ama boynu bariyerlerin içinde kalmış zor bela ipini sökerek onu kurtardım. Nerdeyse kendi kendini boğacakmış!

Kurtulunca “mee mee mee eee ee eee” diyerek turlamaya başladı gene. Vallah, yapılacak bir şey yok, onu salma (serbest) bırakıp, Allah’a emanet ederek (havale ettim) eve çıktım.

Sabah bayram namazı ve mezarlık ziyaretinden geldiğimde, mübarek hayvan; Sayın Kadir Topbaş'ın yıkım ekibi gibi taş üstünde taş bırakmamış!
Buna mukabil sanki altı aydır özellikle yapmadığı pisliği bir gecede yapmış. Yok, hani bana başkası dese ki, "bunları bu koç yaptı" yeminle inanmam.

Sanki dükkânda bir geceliğine bir "sürü" konaklamış. Yandık! İşin yoksa şimdi dükkândan bu ağır kokuyu çıkarmak için uğraş dur.
Saatler ilerledikçe karnım açlıktan koç sıkıntıdan bağırıyor. Bana gelip yardım edecek diye, yine komşumu bekliyorum ama ne gelen var ne giden.

Koç ile bir türlü samimi olamadık. Bu saatten sonra samimi olsak ne yazar, akşam tos'ladığı yerler mosmor olmuş ama birazdan ona gününü göstereceğim!
Koç dükkânın diğer yarısında ben bu yarısında o bana ben ona bağırıyoruz. Bizim komşunun geleceği yok. Benim, nasılsa geçen seneden biraz tecrübem var. Tek sorun koç'u yakalayıp bağlamakta.

Bazen insana deli bir kuvvet gelir, bana da aynısı oldu. Birden kızdım sen kim oluyorsun da bana posta koyuyorsun diyerek elimdeki ayak bağlama ipiyle koçun üzerine yürüdüm.

Orta direğin etrafında kısa bir koşturmadan sonra rodeo yapan kovboylar gibi onu yere yıktım
Arka ayakları mermi gibi gidip geliyor, kazayla birine vursa ne dalak bırakır ne göbek!

Hayvanı yakaladım yarım yangalak bağladım üzerine çıktım biraz tepiştirsem kaçacak, yalnız kesim bölgesine beş metre uzaktayım ve bıçaklar orada kaldı! Hiç bir Allahın kulu gelmez mi?
En azından bıçak bilemek için, yok soluk soluğa hayvanın üzerinde bekliyorum. Koç arada kafasını bana doğru kaldırıp "meee mee eee eee e" yani "bir kurtulursam görürsün" der gibi.

Komşum aniden içeri daldı bizi öyle görünce; "ne yapıyorsun sen öyle" dedi. ^+'&%(/??!! Tabi başımdan geçeni baştan sona anlattım, onu da aldı mı bir gülmek, sustur susturabilirsen, rezil olduk.

Tekbir getirirken hiç bu kadar net ve gür çıkmamıştı sesim şimdiye kadar!

"Allahu ekber Allahu ekber lailahe illallahu vallahu ekber Allahu ekber velillahil hamd."

Üçüncüden sonra bismillahirrahmanirrahim ! "meee e e e ........ " Allah kabul etsin...

Efendim bu sene mülayim bir kurban arıyorum, nerde olduğunu bilen var mı ?
 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..