Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '08

 
Kategori
Felsefe
 

Başarma arzusu ve yaratıcılık

Başarma arzusu ve yaratıcılık
 

Tıpkı blog bahçerimiz gibi


Yaratıcı insanı motive eden başarma arzusudur,

Başkalarını yenme arzusu değildir”

Ayn RAND

Dün gece yoğun bir MB gezim oldu. Buradaki güzel, derin, paylaşımcı, oldukça özgür, zaman, zaman cesur ve yaratıcı, tertemiz havayı soludum tıpkı bir ormanda gezinircesine. Sadece orman olsa iyi, bir de kenarında adeta yazlık bir site gibi; herkesin, kendince, kendi emeğince oluşturduğu değişik parsel ve genişlikte çiçekli bahçelerini gezdim sanki.

MB’ un bize bonkörce tahsis ettiği, ruhumuzun ve zihnimizin soluklandığı bu havadar, bu güzel, bilgi güneşinin ısıttığı ve paylaşım denizine nazır o güzel blog bahçelerinde ekilen nadide birer çiçek gibi geldi bana adeta yazılan her bir blog. Yorumlarla sulanıp büyüyen, o göz alıcı, burcu, burcu kokularıyla ruhlarımızı ve zihinlerimizi büyüleyen yazı bahçeleri boy boy sıralanmakta. Özellikle de psikoloji ve kişisel serzenişlerle ilgili yazılar bağlamında, her kimin bahçesinde küçük çaplı da olsa bir yangın çıkmışsa imece iş başına, yorumlarıyla kovayı kapan gelmiş söndürme uğraşısında, elinden geldiğince. Tabii sırası gelmişken buna güvenerek bu kadar çok sayıda, özellikle de kişisel ihmallerden kaynaklanan yangına gerek olmadığını da belirtmek gerek.

MB sayfalarının bu ılık ötesi sıcak, güzel, ciddi yaratıcılıkların sergilendiği, bileşiminde azot, oksijen gibi sevgi, dayanışma ve yardımlaşma unsurları da bolca bulunan atmosferinden aldığım şevk ve heyecanla, bugünkü Milliyet İK Eki’nin arka sayfasının tam tepesine yerleştirilmiş olan blog girişinde yer verdiğim anlamlı söz birleşince, epeyi bir zamandır gerilmiş olan sözcük oklarımı tutamadım, fırladılar yaylarından.

İnsanlık tarihi aslında büyük bir ölçüde yaratıcıların o müthiş sabır, bilgi, emek ile çok çeşitli güçlüklere göğüs germeleri sonucu, onların güçlü omuzları üzerinde yükselmiştir. Bugünlerimizi borçlu olduğumuz yaratıcı ve başarılı insanların muhtemelen kendi iç dünyalarında öylesi büyük devinimlerin, fırtınaların ve mücadelelerin sonucudur ki daha önce hiç söylenmemiş bir sözü söylemek, bir düşünceyi seslendirmek, hiç var olmamış bir eseri yazmak, bestelemek, bir aracı tasarlamak ve üretmek mümkün olabilmiştir.

Bunu bizler, fani kullar olarak sadece tahmin edebiliyoruz o kadar. Fakat dışarıdan bakıldığında ise, bu insanlarda içerideki bu sert iklimin aksine (istisnalar dışında) ılık bir yardımlaşma, paylaşma ve mutluluk duygusu hakimdir çoğu kez.Yediveren gülleriden de öte, bir alıp sanki bin verirler insanlığa!..

Hiç kuşkusuz ki “yaratıcılık” söz konusu olunca “yenilik, yenilenme”, bunu sağlayabilmek için de “eski paradigmalardan köklü bir kopuş”, aykırılık denizinin derin, soğuk ve tehlikeli sularına doğru güçlü bir yelken açış gereklidir.Yenilenme ve yeni bir şeyi keşfetmek adına geçmişten, kendi geçmişinden kopma, bir daha oraya dönememe riskini de soğukkanlılıkla göze almak gerekir.Yaşamın önceden yazılıp çizilip planlanabilen ve sonrası da aynen sergilenebilen bir senaryosunun olmaması gerçeği karşısında daha iyisini yapmak, başarmak için mücadele ederken acı, tatlı sürprizlerle karşılaşma riski de var.Zaten tersi de yaşamı tatsız, tuzsuz ve o ölçüde de ruhsuz kılabilirdi.

Diğer taraftan insanın doğasında gizli olan “başarma arzusu”, aslında son derece temel, saygın, korunması ve destek görmesi gereken bir duygudur.Yüzyıllardır yaşadığımız bu coğrafyanın evladı, tarihin derinliklerinden çağlar boyu bize seslenen ünlü felsefi deha Mevlana’nın da belirttiği gibi “…İnsanın bakır yaratılışını altına dönüştürmesi…” mücadelesidir bir anlamda bu kendini geliştirme, yenileme, başarma ve yaratma arzusu. Fakat bu duyguyu aynı zorlu yolda ilerleyenleri iterek, kakarak, çelmeleyerek ya da ayaklarına, omuzlarına basarak gayri ahlaki bir tarzda yaşayarak eyleme koymak var, bir de bilginin ve yardımlaşmanın o güçlü ışığı altında, çalışa, çalışa, direne, direne, kendi iç savaşını vere, vere onurlu bir şekilde yapmak var.

Mevlana’nın güzel tanımına tekrar dönersek, bence bu dönüştürme işleminde reaksiyona plastik, çinko, demir ya da sahte sentetik malzeme katmamak gerekir. O işlem belli saflıkları, özel oranları, sabır ve çabaları gerektiren çok özel bir elektroliz işlemidir. Aksi yapılırsa o zaman elde edilen altın hem gerçek bir altın olmayacak, bir müddet için benzese de sonrası soyulup akacaktır. Sizce de öyle değil mi?

Rusya, Saint-Petersburg doğumlu, kurduğu (bu bağlamda, tüm görüşlerine katılamasak da) "Objektivizm felsefesi" ile tanınan bayan düşünür ve yazar Ayn Rand (1905- 1982) ve Mevlana’yı yan yana getirince daha açık olarak anlıyoruz ki yaratıcılık ve başarma arzusu erdemli ve değerlidir. Bu algılamamızın getirdiği çağrışımları bireysel, tarihsel ve toplumsal gözlemlerimizle sentezlediğimizde ise;

- Fırsatçı değil, sabırlı, paylaşımcı ve çalışkan bir ortam hazırlayarak üretici olmayı,

- Değer bilir olmayı, geçmişin bağlayıcı paradigmalarından kurtularak fakat geçmişin bilgi ve deneyimlerini de yok saymayarak yeniye ve yaratıcılığa doğru yol alınabileceğini,

- Başarıya ulaşabilen yaratıcılık eyleminin ciddi anlamda özgürlük ve bağımsızlık iklimine gereksinimi olduğunu,

- “İyi” olmayı ve onu yalnızlık içinde koruyabileceğimiz gibi, yine diğer “iyiler” arasında da yaşatarak başarının o verimli ve yaratıcı yolunda kol kola, omuz omuza olunabileceğini,

- Çiğneyerek, geçerek, ite kaka yapılan, başarılan işlerin hemen hepsinin yaratıcılık değil, belirli bir kıtlık alanında sürekli yinelenen ezberlerin izinde bir tür “köşe kapmaca” oyunu olduğunun bilincinde olunması gerektiğini de, hemen fark edebiliyoruz tarihin ve gerçekliğin o güçlü ışığında.

Diğer taraftan ise, alternatiflerini pervasızca rafa kaldırış sonrası, bu acımasızca, dijital, dijital cilveleriyle üstümüze, üstümüze gelen küreselleşmenin verimli beşiği olan kapitalizmin amaç, araç, gereçleriyle yani onun kültürel toplamlarıyla birlikte yaşayabilmeye çalışırken doğal olarak unutuyoruz tüm bunları. Çünkü ihtiyaç ötesi, aşırı tüketime, “öz”e değil de “görünüme” ve ”görünür olma ”ya, “olmaya” değil de “sahip olmaya” , “başarıya” değil de “yenmeye ve geçmeye” , üretmekten çok başkalarının alın teri edinimlerini kestirme yoldan kendine mal etmeye odaklı bir yapıdır bu yapı. Bu yapı ne yazık ki sadece kendisine fayda sağlayacak olan kültürel edimlerin ve eylemlerin yaşamasına izin verir. Bu durumun dışında kalan kültürel olgulara ise sadece kar getirdiği ölçüde, insanlar üzerinde bozulum yaratmak amacıyla destek olur ya da tasarlanmalarına göz yumabilir.

Zihinlerinizi kısa bir süreliğine yokladığınız da hiç düşünmediniz mi, “BBG Evleri” ni ve benzeri yarışma programlarını? Önce sıkı dost görünüp sonrasında milleti de ortak edip rakiplerin kapı dışı edildiği, ortalama altı becerilere sahip insanların sonsuz bir iştahla ekrana çıkıp kendilerini bir anda “görünür” ve de “başarılı” kıldıkları bu programların ana mesajını.Bu tür ve paraya ( kestirme ve görünür başarıya) ulaşma amaçlı saçma sapan yarışma programlarının bir anda, dünyanın her yerinde , görülmez bir parmak tarafından düğmeye basılmış gibi arz-ı endam eylemeleri basit bir rastlantı ya da reyting amaçlı kopya çekme durumu muydu? Hiç şüphesiz öyle değildi, kodları bir önceki cümlede saklı olan “bozulma” eylemleriydi bunlar, hatta “çürüme”!..

Bakın ormanlara ağaçlar kardeşcesine yan yana, o büyük ozanımızın dizelerindeki gibi, omuz omuza dağlar, kırlarda çiçekler yan yana eşit aralıklarla, tarlada ekinler, buğdaylar da öyle; olgunlaştıkça daha da alçakgönüllü hale gelen baş eğişleriyle, hiç biri diğerinin üzerine tırmanmaya, ezmeye, yok etmeye çalışıyor mu? Birlikte görünür doğa mucizesini yaratıyorlar başarıyla, sözümün başında blog bahçelerinde dün gece gördüklerimin benzeri.İşte böylesi bir başarı olsa gerek yaratıcı insanı motive eden başarı.

Ersin KABOĞLU,

06 / 01 / 2008, Ankara

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..