Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sabiha Rana Melekler Yüreğinizden Öpsün

http://blog.milliyet.com.tr/sabiharana

28 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Alaattin Bender''

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Alaattin Bender''
 

Ressam Alaattin Bender


Gönüller katran olmuşsa eğer, geceyide boyar, gündüzüde. Renginde olmaya suç, karanlık örtüsü olmuş gecenin... Aydınlık sıcak geceler çocuklar.. (SR-19.11.2004)

O renklere gönül veren içimizden biri.

Sevgili Dostum Alaattin Bender Beyefendiyle, çocukluğuna dair söyleşiye geçmeden evvel kendi kaleminden kısaca tanıyalım istiyorum!

Alaattin Bender, 1990-1994 yılları arasında T.M.O. Plastik Sanatlar Atölyesi'nde Söbütay Özer'den resim dersleri alır. Sonrasında kendi kendini yetiştirir. Prestijli resim yarışmalarında resimleri sergilenir.

Orhan PEKER ile ilgili bir yazısı Cumhuriyet gazetesinde yayınlanır. TRT Radyo-1'de ve Radyo ODTÜ'de sanat üzerine söyleşir. Yazıları 3 yıldır aylık bir bültende yayınlanmaktadır.

Sevgili Bender, ilk önce bizi kırmayıp bu söyleşiyi kabul ettiğiniz için, ''Milliyet Blog Ailemiz'' adına, size çok teşekkür ederim.. Sizde taktir edersiniz ki çocuklar hepimiz için hayatın vazgeçilmez birer parçası..

Sizin hayatınızın ilk yıllarına damgasını vuran ve bizim şimdi, sizden tanımaya çalışacağımız Alaattin Bender nasıl bir çocuktu?

Sessiz, herkesin peşine takılmayan, ama peşine kimseyi takmak için de uğraşmayan, sorumluluklarını bilen, öne çıkmayı pek sevmeyen, ama yarışın peşini de bırakmayan sorunsuz bir çocuktum.

2 - Hiç unutamadığınız bir çocukluk anınız var mıdır?

Düşününce bir değil birkaç anım aklıma geliyor. Sigara içmediğimi söylediğimde “hiç mi içmediniz” sorusuna sigaraya çok erken, mahalledeki yaramaz çocukların ayartmasıyla 6 yaşımda gizlice başladığımı, bir ve son kez bir nefes çekip elimden attığımı, bir daha da hiç ama hiç denemediğimi hatırlıyorum.

Sonra, apartmanların henüz topraklarımızı istila etmediği 1970’li yılların başında toprağı kazarak, tonlarca taşı yığarak birkaç arkadaşımızla birlikte oluşturduğumuz “kale” ismini taktığımız bir anlamda sokaktaki evimizi hatırlıyorum.

Zafer çarşısındaki galeride, bir yarışmada ‘mansiyon’ alan “4 değil 6 tekerlekli” traktör ile birlikte köyümüzü resmettiğim resmimin sergilenişini, okul müdürünün bütün öğrencilerin arasında “PTT pul albümü” olan yarışma hediyesini vermek için kürsüye davetini hatırlıyorum.

Çocukluğumuzda gündüz görmeye pek de alışık olmadığımız rahmetli babamın sıcak bir yaz akşamı gün batımında kolunun altında kucakladığı karpuz ile birlikte uzaktan görünüşünü anımsıyorum. Aslında O’nu her görüşümde büyük bir mutluluk kaplardı içimi. Sonsuz bir güven duyardım yanında. 5 yaşımda, soğuk bir kış günü Kayseri Develi’ye taksimizle gelin alayını götürdüğümüzde, konakladığımız soğuk evde, babama sarılarak onun koynunda yatışımı hatırlıyorum.

3 - İlk okulda öğrendiğiniz ve severek hatırladığınız bir okul şarkısı var mıdır?

İlkokul 1. sınıfta “Hım hım hım; hım hım hım” diye devam eden ve yaşlı bir dedenin karşıdan karşıya geçişini, bir yandan iki elimizi çenemizin altında bağlayarak sakallı dede taklidi yaptığımız, öte yandan da şarkısını söylediğimiz, ama sözlerini şimdi anımsayamadığım okul şarkısının melodisi hala hatırımdadır. Bir de Ortaokul 1. sınıfta müzik öğretmenimizin şarkının notalarını melodiyle okuduğu “La la-la sol, La la-la sol, Fa sol, fa sol, La la-la sol” sözlerinin sınıftaki çınlayışını hiç unutamıyorum. Anlayacağınız, o yıllarda müzik derslerini pek sevememiştim. Ama, müzik dinlemekten de her zaman büyük bir keyif aldım.

4 - Çocukluk arkadaşlarınızın arasında ilk aklınıza gelen kimdir?

Keçiören ‘Çocuk islahevi’ durağı – Şefkat mahallesinde iki katlı, zerdali ağaçlarıyla bezeli müstakil evimizin yanında bizim gibi kirada oturan, taştan ve dahi topraktan “kale”mizi birlikte yaptığımız Kamil’i ve kardeşini hatırlıyorum.

5 - Mahalledeki arkadaşlarınızla hangi oyunu daha severek oynardınız?

‘Müselles’ (üçgen), ‘tumba’ gibi rengarenk cam bilyelerle toprakta oynadığımız misket oyunlarını, ıslak toprağa çakılar saplayarak, üçgen içinde üçgen çizerek rakibimizi labirentin içine hapsettiğimiz ‘pes’ oyununu, yamaçtaki düzlükte iç içe geçirerek yamadığımız plastik toplarla taş kaleler arasında oynadığımız mahalle maçlarını nasıl unutabilirim? Bir zamanlar mahalledeki geniş düzlüklerin ortasında kamp kuran, bir elin parmakları ile eş sayıdaki bisikletlerini mahallenin çocuklarına ‘tur’ karşılığı kiralayan ‘bisikletçi’lerin biskleti ile “tur”a doyamadığımız günleri nasıl unutabilirim. Hey gidi günler hey!. “Eskidendi, çok eskiden”... Cahit Sıtkı’nın dizelerindeki gibi ‘Affan Dede’ye para saysam da satsa bana çocukluğumu!

6 - Hangi komşunuzu sevgiyle hatırlıyorsunuz ve sizi komşunuzu sevmeye iten sebep neydi?

Komşumuzu değil de palabıyıklı zamane “Bekçi”si akrabamız Abdulkadir Amca’yı hatırlıyorum. Mamak’ın tepelerindeki bahçeler içerisindeki gecekondu evlerini her bayram ziyaret edişimizde, mutlaka ama mutlaka en fazla bayram harçlığını ondan alırdık. Çocuğu olmayan, ama çocukları çok seven sevgi dolu bir insandı Abdulkadir Amca. Onu çok severdik, rahmetle anıyorum.

7 - Çocukken en çok neyi hayal ederdiniz?

Bir dönem – ilkokul çağlarımızda “pinokyo” bisikletler çok moda idi. Bir bisikletimin olmasını isterdim. Ancak, lise çağlarımızda, üstelik de dayımızın “Peugeot” bisikletine sahip olabildik.

8 - Çocukken en çok sizi neler korkuturdu?

Komşumuzun kızının elimdeki harçlığımı almak için beni kandırıp mahallemizden çok uzaklarda terk edip gittikten sonra Keçiören’deki geniş düzlüklerin ortadasında kaybolduğumu hatırlıyorum. Çok korkmuş muydum pek hatırlayamıyorum. Ama, üç vakit sonra uzaklardan, çok uzaklardan ana yoldan taksi ile geçen babamların beni görerek bulmalarını sevinç ve korkuyla karışık hayal meyal hatırlıyorum.

9 - Çocukken okuduğunuz ve etkisinde kaldığınız bir kitap var mıdır?

Daniel Defoe’nun “Robinson Crusoe” adlı kitabı bizi bambaşka bir aleme, belki de kendimize götürmüştü.

10 - Çocukluğunuzda gönül hoşluğuyla yaptığınız bir iyilik hatırlıyor musunuz?

Birden hatırlayamadım. Ama bu, tabii ki iyilik yapmadığım anlamına gelmez.

11 - Büyüklerinizin size tembihlediği en az üç(3) nasihatı saymanızı istesek bunlar neler olabilir?

1- Annemizin tembihi misafirliğe gittiğimiz evlerde ‘yerimizden kalkmamak, odaları dolaşmamak’ idi.
2- Babamızın tembih etmesine bile gerek kalmamıştı. Çünkü o her fırsatta bize örnek oluyor, daha da öteye giderek engin cömertliğini sergiliyordu. Başkasının hakkına el uzatmamak, haram yememek.
3- Yurdumuzu sevmek.

12 - Ailenizin size getirdiği yasaklardan hangisine daha çok tepki verirdiniz? Neden?

Açıkçası yasak koymalarını gerektirecek yanlış bir davranışta bulunduğumu hatırlamıyorum.

13 - Hangi oyuncağınızı özleyerek hatırlıyorsunuz?

Dayılarımın Almanya’dan getirdikleri kafasını ve dahi kuyruğunu sallayarak yürüyen pilli köpeğimizi hatırlıyorum. Bir de teyzemin oğlu Taner’in babasının Almanya’dan getirdiği “çuf çuf” ederek düdük çalan, kırmızı renkli buharlı ‘kara tren’ ile oynamak için ne çok can atardık.

14 - Uçmak mı? yürümek mi? yüzmek mi?

Uçmak tabii ki. İlkokulda yazıdan çok rengarenk resimlerle donatılmış, sanırım tercüme bir hikaye kitabındaki balonla seyahati hatırlıyorum. Derelerden, tepelerden, köylerden, mahallelerden aşan, yeryüzüne kuşbakışı bakan seyahati. Evet, uçmak özgürce...

15 - Küresel ısınmayla mücadele için, bizlere örnek olacak ne gibi alışkanlıklarınız var?

Bunu teknoloji ve yaşam standartlarının ulaştığı çizginin ve insanoğlunun açgözlülüğünün getirdiği bir sorun olarak görüyorum.

16 - Aile dendiğinde sizin aklınıza ne geliyor?

Sevgili eşim, çocuklarım, annem, rahmetli babam ve kardeşlerim öncelikle.

17 - Ailece bir araya geldiğinizde (sizin ailenize has) geleneksel olarak yapılan (olmazsa olmaz) hangi yemekler olur o an sofranızda?

Bir zamanlar hemen her Pazar günü TV’de “telepazar” programı karşısında “soğanlama” dediğimiz saç üzerinde yaptığımız bir tür kıymalı gözleme vazgeçemediğimiz yemek şöleni idi.

18 - Yapmayı ya da yaşamayı isteyip de gerçekleştiremediğiniz içinizde ukde kalan bir şey var mıdır?

Maddi olanaksızlıklar nedeniyle gerçekleştiremediğim Güzel sanatlar fakültesine gitmeyi, resim tahsil etmeyi çok isterdim. Gerçi bu emelimi 1990-1994 yılları arasında Ankara’daki TMO Plastik Sanatlar Merkezi’ndeki atölyede Söbütay Özer gibi GEE’li hocalardan resim kursu alarak ve 1995 yılından bu yana bana ait resim atölyesine sahip olarak bir nebze gerçekleştirdim. Ama, artık benim için vazgeçilmez bir tutku halini alan resim sanatı ile hayatımı kazanmak ve hergün18 saat resim yapmak isterdim. Bu arada, dövülen bakırın çıkardığı seslerin bir ressamın düşlerine karışarak tuvale döküldüğü, antikalarla bezeli tarihi bir mekan olan Samanpazarı - Pirinç Han'daki resim atölyeme başta Milliyet Blog ailesi olmak üzere tüm sanat dostlarını bekliyorum.

19 - Hangi mevsimi seversiniz?

Aslında tüm mevsimlerin kendine has güzellikleri var. Kar manzaralarını çok severim. Kar beyaz bir tuvalde resim yaparcasına gereksiz ve çirkin pek çok ayrıntıyı atarak saf bir güzellik sergiler. Tabii şehirlerde bu pek mümkün değil; daha çok beldelerde. Sonbahar’ın yaprak dökümü de çok etkileyici. İlkbahar ve yaz ise keyif çatmak, Van Gogh’un da resimlediği “Starry Night” gibi yıldızlı gecenin tılsımını, cırcır böceklerinin hiç bitmeyen ötüşünü duyabilmek için bir fırsat. Tabii meraklısına...

20 - Elinizde olsa gelecek nesillere faydalı olacak neler yapmak istersiniz?

Elimden geldiğince atölyemdeki boş tuvallerime Fikret Kızılok’un dillendirdiği gibi (“Düşler vardır satılmaz, derinde anlatılmaz”) düşlerimi, sevgimi, hüzünlerimi ve coşkularımı içtenlikle yansıtmak istiyorum. Bunu da yapıyorum zaten. Ama, daha iyisi, daha güzelini yaratmak emelim. Çünkü Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dediği gibi: "... Benim anladığım resim hiçbir zaman bitmiyor. Biten bir şeyler oluyor. Ama resim değil de çoğu zaman boya bitiyor, terebentin bitiyor, çalışma sevinci bitiyor, en kötüsü ömür bitiyor."

Bir de geçen 4 yıllık sürede şimdilik sayıları kırkı bulan iz bırakan ressamlarımıza ilişkin inceleme yazılarımı ileride bir kitapta toplamak tek emelim. Bir başka emelim de, imkan bulduğum takdirde geçen yıl genç sayılabilecek yaşta yitirdiğimiz, ilk sergimi de onurlandıran usta ressam, değerli hocamız Söbütay Özer’in son arzusu olan ‘Söbütay Özer’i ve resimlerini anlatan kapsamlı bir kitap yazmak ve bastırmak, bununla birlikte İstanbul’da izlediğim Orhan Peker sergisine benzer “retrospektif” bir sergisiyi gerçekleştirmek isterim. Ama, biliyorum ve inanıyorum ki, bu son arzusu birgün mutlaka, ama mutlaka gerçekleşecektir.

Alaattin Bender o artık KOCAMAN bir çocuk!

Bütün arzu ve dileklerinizin kısa zamanda gerçekleşmesini temenni ederken, size sağlık huzur dolu bir yaşam diliyor ve bu söyleşi için, size tekrar çok teşekkür ediyorum efendim..

Biz “kocaman çocuklara – kocaoğlan’lara sanatı ve hayatı da içine alan bu samimi sohbeti gerçekleştirme fırsatını verdiğiniz, eskilere götürdüğünüz için şükranlarımı sunuyorum. Sanat paylaşılmak için..

Biliyor musunuz?
Her resim birileriyle konuşmak ister ''Alaattin Bender'' http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=643352

Alaattin Bender: www.alaattinbender.com (Alaattin Bender’in resimlerini ve resim sanatı üzerine yazılarını sergilediği kişisel web sayfası) Bu sayfalar ziyaretinizi hak ediyor..

''Melekler yüreğinizden öpsün Sevgili Alaattin Bender''

Evettt artık bütün dünyanın da bildiği gibi, :) ''Onlar KOCAMAN Çocuklar'' adı altında ''Milliyet Blog'da'' siz dostlarımızın da nazik katılımlarıyla, söyleşiler yaptık.. Biz bu söyleşileri e-posta yoluyla gerçekleştirdik ve sizlerinde bildiği gibi biz bu söyleşileri hazır ettikçe yayınlıyoruz..

Konuyla ilgili blogumuz: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=76762

Konuyla ilgili ilk blogumuz! http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=52260

Söyleşiye katılan dostlarımızın isimleri:

Alev Meisel (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81365
Celal Çelik (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90208
Aydın Sevinç(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82411
İlyas Bayram (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84955
Zeynep Gülay Kibaroğlu (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=101023
Ufaklık (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90406
Kwan Yin (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=86021
Aydın Tiryaki (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=79270
Sema Çürük (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=92141
Muzaffer Cellek (şükür söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98929
Vakayinüvis ''Gülname Kurtgöz''(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=78875
Ali Gülcü (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=87829
Ohannis(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=7960717
Özgün Kaplama (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81520
September1özlem (Özlem Gürlük) (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93157
Mehtap Erel(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80828
Talip Bölükbaşı (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=92950
Metin Özkaya (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84083
Okan Tınmaz(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80033
Coşkun Karabulut (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=85479
Murat Ertaş (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=102648
Ahmet Balcı (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88021
Pirmete(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80439
Faruk Sürener (Tarik) (söyleştuk) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82830
Ahmet Yılmaz (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93521
Alaattin Bender (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88520
Yakamoz35 (Murat Gülcek) (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=100328
Arif Öğütçü (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88956
Shalimar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=99406
Savaş Şakar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=91485
Ahmet Üstündağ (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93877
Alyoşa Hülya Gülcek (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=109649
Emoş (şükür söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=132072
Akar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=133578
Dilek Ç. (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=144134

Göstermiş olduğunuz sıcak ilgiye ve de değerli katılımlarınıza çok teşekkür ediyorum..

Gönül notum: Sevgili dostlar, bir adet fotoğrafınızı tabii sizin tercihinize göre, bu çocukluk fotoğrafınız da olabilir, ekte yollamayı unutmayınız olur mu? Sizin bir fotoğrafınız olmazsa, biz kiminle söyleştiğimizi nasıl bileceğiz? :(

Gönül notum:Efendim. Eğer aklınıza ve yüreğinize neden hep aynı sorular diye, bir soru işareti düşmüşse Kİ
düşünmüşüzdür mutlaka ''hayat hep aynı'' ama biz canlılar farklı zamanlarda dünyaya geliyor, farklı duygular hissediyor ve farklı hayatlar yaşıyoruz...

''Hayatın soruları aynıdır. Çünkü; yanıtları farklıdır. Bizler o farklılıkta saklıyız..''

Söyleşi Yönetmeni: Çingen Sabiş.

 
Toplam blog
: 1989
: 4996
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Gazeteci - Yazar (NLP Uzmanı - İlişki ve Yaşam Koçu) Yaşarken dünyayı dolaşmayı, topraktan güneşe..