Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '08

 
Kategori
Özel Günler
 

Nokta noktam...

Nokta noktam...
 

(Üstte) Ressam YÜCEL,Şair POLAT,işte o.okul (Altta) Kocanaz Deresi ve o kayık.Artık gölgeleri yok!


Şimdi bu ‘’sevgililer gününde’’ ayrılmışların, ayrı duranların, küsmüşlerin, ciğeri yanıkların, aşktan kaçanların, aşkı kovalayanların, aşka susayanların, aşk arayanların, duygularına tercüman olmak üzere, bu ‘Sevgililer’ günündeyiz

‘’Bazen beklemektir sevgi. Ne kadar bekleyeceğini bilememek. Bazen yalnızlıktır sevmek, ıssız yollarda tek başına yürüyebilmek. Bazen de fedakarlıktır. Sendekini verebilmektir gocunmadan. Bazen affetmek, bazen sevmek, bazen özlemek, bazen yorulmak, bazen sabretmek, bazen de yeniden doğmaktır ‘Tertemiz, yeniden ve çırılçıplak’ Bazı bazı ağlamak, bazı bazı affetmek..Eğer, çekip gitmişse zamandan, taşıyamamışsa sevgisini, ‘’Ardına düşme, çaresiz olma’’ Deriz. ‘’O seninse, geri dönecektir. Dönmeyecekse, bil ki hiç senin olmamıştır. ’’ Diyerek açıyoruz perdemizi. Vakayinüvis’in zaman tünelinin anahtarı bende. Bindik, gidiyoruz.

Tavlı, demlenmiş tavşan kanı çayı içerken, keyifleniriz. Bunu da tek başımıza içerken, ‘’Kaç şeker?’’ diyecek birisi de olmalı insanın yanında. Öyle değil mi?

Aranan, beklenen, dönmeyen, gelmeyen, kaybolan sevgililer. Mecnun misali, yananlar, kül olanlar, sevgililerine:’’Gözlerim sende kaldı, bir daha istemeye utandım’ diyebilenler, ’’Kimliğimi, senin gözlerinin içinde kaybettim, hükümsüzdür’’ diyebilenler

’Eğer günlerden bir gün

Bulut olsam, yağmurla gelsem pencerene,

Üşümüşsündür deyip,

Isıtır mısın kalbinle?

‘Geceleyin bir bulut ağlasa,

O benim işte!’ diyebilir misin sevdiğine?

’Bir yağmur tanesi kadar yalnızım ‘diyebiliyorsan. Tıpkı o ‘Nokta noktam’ ı yazan şair Akkoyunlu gibi. O’nu, noktalarından tanıyoruz.

İşte bu yazımızda o’nu anlatacağız. Bilinmeyen yönleri ile uzanacağız o aşkın doğduğu Kocanaz Deresine. İçinde, yüzen kayığına. O Asma Köprüsün. Haydi .Hep beraber var mısınız Bartın’a ? Şöyle bir uzanalım sevgililer gününde? Hı, var mısınız? Orada yaşanan büyük bir aşk’tan izler arayalım. Yüreğimizin sapı sızım sızım sızlasın o büyük aşk uğruna. Canlı bir tarihten bahsedelim, yaşatalım o aşkı yeniden o sahillerde. Var sınız değil mi? Haydi öyleyse…

Bartın. Derenin kenarında bir ortaokul. Burada Türkçe öğretmeni Rıza Polat Akkoyunlu. 24 yaşının baharında…Dallarına karlar düşmüş. Soldurulmak istenmiş sevdası. ’’Sen sevemezsin!’ demişler o’na. Diyememiş: ‘Niye?’ diye. Susmuş! Aşka hürmet etmiş. Eli eline değmediği halde bütün yıldırımları üzerine çekmiş. Aşkını savunmuş susmasıyle. Bir ağır kazan olmuş hayatta, hep geç kaynamış. Kaynadıkça delinmiş kazan, yerlere saçılmış. Kendisi de dahil.. O kazan ki, sevgiyle kaynamış o güne kadar…Nokta noktaları yan yana, sıralamakla bulmuş teselliyi.Ve: ’Nokta Noktam’ şiiri çıkmış ortaya.

Öyle bir aşk ki, dağlar, taşlar dayanmaz. Uzaklardan ağıtlar yakmış. Hızını alamamış, unutamamış, seslenmiş: Önce, Unutmak gerek/ Oysa ki sen, / Hala bende esen / Eski kavak yelisin/ Unutamazsın / Kan değil, tüküremezsin / Ruj değil, silemezsin / Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım iki heceli erkek adımı / Unutamazsın nokta noktam…

Yıl, 1945.Bartın’da Polat’ın okulu yok olmuş. Rum Bodasaki’nin üç katlı konağı imiş burası.1931 yılında özel, sonra M.Eğitime devredilmiş 1933 de. Ama, bu büyük aşka şahit olmuş o Kocanaz Deresi. Şimdi sessiz sessiz akıyor. İçinde eskisi gibi kayıklar da var. Sevda yüklü müdür o kayıklar şimdi? Bilinmez! Velhasıl keyifsiz.

Ama, Polat’ın sevdası, bambaşka. Hiç kimseninkine benzemez . ‘Çakırbeylerin elma bahçeleri’ de duruyor olduğu gibi. Hala daha ağırlaşan dallarda elmalar, dallar kırılıyor, dallar eğiliyor yere. Orada esen aşk rüzgarı, elma bahçesinin dallarını sallıyor, sallıyor Orada esen rüzgar, aynı rüzgar yine. O aşk yelinin rüzgarıdır hala esen. O Asma Köprü de duruyor durduğu yerde.Yalnız, zaman durmuyor. O okul yıkılmış sadece’’ Bartın’da bahar/ Asma Köprüsünden Kocanaz Deresi / Sağda ortaokul / Okulda çocuklar / Okulda çocukların sesi / Solda/ Çakırbeyler’in elma bahçesi / Derede bir kayık / Küreklerde sen / Dümende ben / Hava berrak, hava ılık / Hava temiz / Ve sularda sarmaşan gölgemiz’’

Evet! Onlar, hiçbir zaman birleşemediler. Şimdi sularda akseden kayıkların gölgesi var. Ama, ’sarmaşan’ gölgeler yok şimdi..

Zaman… O acımasız zaman. Ankara koltuk meyhanelerinden geliyor şairimizin sesi. Öğrencisi Salih’e yazıyor: Kader böyle imiş, ne söylesem boş! / İçsem şarapları, içmesem ıstıraptan / Sarhoşum Salih, sarhoş..’’

Evet! O gün, bu gün, genç kızların her birinde, ’Nokta Noktam’ şiiri muhakkak var defterlerinde. Her fırsatta birbirlerine okunan. Yarışmalarda hep olan. Herkesin dilinde nokta noktam. Şiir matinelerinde hep konuşulan. Bu kadar sevileceğini bilir miydi şair? Ansiklopedilerde, sözlüklerde, şiirler antolojisinde, bilgisayarlarda bu sayfalardaki gibi bilgi bulamazsınız şair hakkında. Bilgisayarlar da, hep onun o şiirini öne çıkararak kendi yapıtlarını öne süren listelerle ağzına kadar dopdolu. Yazık ki yazık!

Öğrenimini tamamladıktan sonra , yeterlilik sınavı ile orta öğretimde Türkçe dersleri öğretmeni olan Akkoyunlu, 3 yıl Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Türkoloji okudu. Lise edebiyat öğretmenliğinden emekli oldu.

1950’li yıllarda yazdığı ‘Bende kalan mektuplar’ dan bir kaç satır: ‘Unuttum, unut diyorsun / Unutmak mı? / Ne mümkün seni unutmak/ Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç! / Gönül ferman dinler, söz dinler mi hiç! / Sen ey / Yirmi dört baharımın en güzel süsü / Sen ey / Her şeyim olan her şey!..Ankaralardan sesleniyor

Aşk’ın en kötü ilacı, ‘Unutmak, unutulmak’ İşte Rıza Polat Ankara’lardan sonra, Diyarbakır’a gitmiş. Buradan sonrasını, kendisini tele-röportaj yaptığım, Şair Rıza Polat Akkoyunlu’nun sevgili arkadaşı, ünlü Ressam Yücel Aktaş’a bırakıyorum.İşte anlattıkları:

‘’…….1957 yılı Sonbaharı idi. D. Bakır 8.Ana Jet Üssü K.lığı telsiz-teleks görevindeyim. Daha 19 yaşındayım. Subay Klubüne çağrıldım. Orduevinde süper gece klubü kurulacaktı. Ve Avusturyalı müzisyenlere tercümanlık yapacaktım. Öyle bir klüp yapıldı ki, Avusturyalı kızlar, masalara yemek servisi yapıyorlardı. Hafif Orkestra müziği eşliğinde yemekler yeniyor, danslar yapılıyordu. İşte sevgili Şair Rıza Polat’ı, bu ortamlarda gördüm.

Türkiye’yi, şiiriyle kasıp kavuran, toplumun aklını başından alan bu şiirler herkesin cebindeydi. Ortalık, nokta noktalardan geçilmiyordu. Ve o adam’la o klupte tanıştım: ‘’O, Rıza Polat Akkoyunlu idi’’

Daha sonra ahbap olduk. Şiirlerimi okudu.Teşvik etti beni. 1938-40 yıllarında genç bir Türkçe öğretmeni olarak atandığı Bartın Ortaokulundaki duygusal ve samimi kişiliği ile aranandı bu genç hoca. Kendisine ilgi gösteren genç kız yüreklerine ilgisiz kalamazdı. Sevmeyi ve sevginin heyecanlarını erken yaşlarında yaşamağa hevesli olup, ne kadar kaçsa da pek uzağa gidemeyen bir genç yürek, hem de okulundan, sınıfından talebesi bir genç kız, onda önleyemeyeceği dalgalanmalara neden olduğunda dizginler, çoktan elden çıkıp gitmişti. Bartın’ın o zaman en seçkin semti Asma’da , bahçeler içinde üç katlı güzelim ahşap evde yaşayan ailenin bu çok erken gelişmiş güzel kızı, çılgınca sever olduğu öğretmenini bir şekilde anne ve babasına yaklaştırmış, giderek, onların da aradığı bir aile dostu haline gelivermişlerdi.

Ne gizli gizli buluşmuşlar, ne kaçıp kaybolmuşlar ne de mektuplaşmışlardı.Ama, Allah ta şahitti ki, birbirlerini sevmişlerdi.

Bakanlık, isteği üzerine başka yere tayin etti şairi. Kopmadı şiirden

Klüpte bana not bırakmış hoca. Belirttiği adrese gittik. D.Bakırın surları içinde eski dar sokaklardan geçtik.Yanımda çok sevdiğim Muhlis Cellek isimli arkadaşım vardı. Kapıyı bulduk. Büyük bir kapı. Antre geniş, sedirli, minderli, merdiveni bol bir konak. Ve bir uşak karşıladı bizi. Önümüzde el pençe divan, saygılı. Salona buyur edildik. Biraz sonra, mahalli kıyafetleri ile etekleri yerlerde sürünen, çok güzel bir kadın ağır ağır indi merdivenlerden .Tanıştık. Şairimiz, böbreklerinden hasta, yatıyormuş. Hemen gittik yanına. Karısı oranın aşiret reislerinden birinin kızıymış. İsmi Şehrazat. Fransızca konuşan, tahsilini Avrupa’da yapmış. Fazla kalamadık. Hastaydı.

Sık sık o eve gittik arkadaşım Muhlisle. Mardin Kapıdan çıkıp, Dicle Nehri boyunca, hep birlikte Arap atlarını koşturduk sonra sonra. Ben, şiirlerimi okutmayı ihmal de etmiyordum kendisine. Askeri üsse dönemediğimiz geceler, bize oda ayırmışlardı evlerinde. Orada kalırdık. Hastamız, Tıp Fakültelerinde tedavi oldu. Görevine döndü. Bir arada bulunmanın bu mutluluğunu, hiçbir yerde bir daha bulamadım.

En son bir ara baş başa kaldık. Hastaneye gitmeden önce. Bana fısıltı ile şunları söyledi: ‘’ Hep sevgiyle yaşa. Aşk’ın, yaşamak olduğunu hiç unutma! Bir ricam var. Bartın’a git bir gün. Asma Köprüsünden geçerken bir sigara tüttür. Çakırbeylerin elma bahçelerine doğru bak. Sonra, köprüden Kocanaz Deresine çevir gözlerini.’’

Şair Yücel Aktaş, devamla: ‘’Kadere bakın ki, ben şimdi, 1999 yılından beri Bartın’da oturuyorum. Kader beni çekti Bartın’a. O Asma Köprü’sünden her geçişte dediklerini aynen uyguluyorum. Onunla giden şiirlerime hiç acımıyorum. Keşke; bir nüshasını da, kendime saklasaydım bile demiyorum Sevgili Hocamın terekesinde yer aldıysam o şiirlerle eğer, mutlu. olurum. Şiirlerime bakılıp bakılıp, bir gencin, onunla aynı ruhta olan bir gencin varlığının bilinmesini çok isterdim. Kağıtlarda görünen aksi, kendisidir demeleri bana yeter de, artar bile’’.

Ve en son Ressam Yücel:‘’Ölümler, tekrar bir araya geleceğimiz günlerin başladığını gösteren parti davetiyelerinden başka bir şey değildir’ derdi. Partiye gitmeye pek fazla bir şey kalmadı galiba. Ben, smokinimi dolaptan çıkarıp, yavaş yavaş ütülesem mi diyorum! O’nun anısı önünde, saygı ile eğiliyorum’ diyerek bitiriyoruz…

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..