Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '16

 
Kategori
Blog
 

Blog Milliyet resimleriyle sorun var. Ya okutmalı, ya kurşun döktürmeli

Blog Milliyet resimleriyle sorun var. Ya okutmalı, ya kurşun döktürmeli
 

Ah, ah, ah, sormayın ki sormayın.

Hele  hele, “n’oldu ki” diye de hiç sormayın.

Aldık başımıza bir dert. Mümkünü yok düzelmez,  mümkünü yok onarılmaz, mümkünü yok, yok yok işte!

Nazar mı değdi,  n’oldu acep dedik.

İdareye baş vurduk, İnternetçileri dolaştık, en sonunda Blogcu dostumuz  Karşıyaka muhtarımız İlyas’a Bayram’a  rica ettik.

Netice sıfır, elde var sıfır.

Konuyu kısaca özetleyeyim. Bloglarımızın  en altında üç tane minik kareler var. “GELERİYE EKLE diye butona bastığımızda , yüklediğimiz resimler, bu kutucuklara girer. Siz silmedikçe de kendiliğinden silinmez. İşte benim bilgisayarımda bu kutucukların hiç birisi, tam bir aydır yok. Ancak dün fark ettim.

Resim yüklediğinizde, yükledikleriniz, bu kutucuklarda görülür. İşte bilgisayarımda bu kutucuklar yok, kayıp. Bundan bir ay öncekilerin hepsi var, duruyor. Son bir aydır yok, kaldırılmış mı ne? İdaremize sordum, “Biz kutular üzerinde bir kısıtlama, yenilikler yapmadık” diyor. O halde?

Resim yüklemeyi kabul ediyor sistem. Peki bu yüklenen resimler nerede toplanıyor? Bir muamma!

 Biliyorsunuz. Çokça resim kullanıyorum. Onlar, 2-3 ay sonra kendiliğinden siliniyor. Kala kala idaremizin koyduğu galeriler kalıyor, silinmiyor.

Diyeceksiniz  ki, “e, birader, resimlerin ana sayfada var zaten, yetmez mi? “ haklısınız. Ama onlar sonradan buhar olup uçuyor. Bari aynı resimler sayfanın altındaki yerinde galeri kutusunda kalsın istiyorum.

Acaba, idare, galeriye resim yükleme işini rafa mı kaldırdı diye düşünüp Başak Hanım’ı, aradım, anlattım durumu. Sağ olsun “kontrol edeyim” dedi. Etti de. Ümitlerle dolu olarak sordum daha sonra aynı gün: “Sayfanıza girdim,  yazı metninin sonunda bahsettiğiniz ve kayıp dediğiniz o galeri kutuları, bizde gözüküyor” deyince, bendeki sevinci görmeliydiniz. Bende  yok ama, başka bir bilgisayarda gözüküyor. Oh keka, yaşasın !

 Hımmmm!  Demek ki, orta yerde bir teknik bir hata vardır” diye düşünüp, hükme vardım. “ O zaman kabahat, bizim sistemdedir” hemen fırladım dışarı. “Ne demek yani. Başka yerde var, bende yok o galeri  kareleri.

Aynı gün, monitörler aldım, ona bağlı kablolar aldım. Hatta fareyi bile şutladım. Donanımı kuvvetlendirdim aklımca.  Varsa bir eksiği giderilmiştir diye düşünüp  bir çalıştırdım ki bilgisayarı, “vaziyet aynı”. Bilgisayarı, balkondan atasım geldi. O geleri kutucukları, yok yok, yok…

Başak Hanım, “sayfan bizde gözüküyor  galeri kutuları ile birlikte” diyor. Test için baktırdıklarımda o kutucuklar sayfamda yok’lar! Bu ne iş? 

4 - 5 yıl önceydi zaten. “GELERİ EKLE” bilgisayara konduğunda, günlerce bıkmadan işi öğrenebilmek için uğraşıp, bir türlü resim giremiyordum. Editörlerimizden birisi dayanamayıp:  “E, Muzaffer Bey. Bunca sabır ve meşakkatinize hayranlık duymamak mümkün değil, pes doğrusu” demek mecburiyetinde kalmıştı, halime bakarak. Ki, editör olarak kendisine çokça sualler sorup, bıktırmıştım da üstelik. Üç defa  anlattı, not düşerek. Ben anlayamadım tabi.  İşte o zaman patladıydı.

Diyeceksiniz ki, “resimler 3- 4 ay sonra silinse bile, sen resimlerini koy. Aynı resimler idarenin galerisinde gözükmesin, dert mi? “  diyebilirsiniz. Haklısınız ama, ben o insan değilim. Basın hayatım var benim İzmirlerde. Foto muhabiri verirlerdi yanıma, istemezdim. HAYAT Dergisinin açtığı Türkiye çapındaki fotoğraf yarışmasında “Türkiye 2 ncisi” gelmiştim bir tek İzmir’den. Bunun  onuru vardı. Bu onuru, hocam Atilla İlhana borçluydum. Ona saygımı bozamazdım.

Hürriyet İzmir Bürosunda çalışırken ise, Haldun Simavi: “ Gittiğiniz yerlerde tatilcileri çekin. Sevinsinler.  İnsan kendisini, gazetelerde görmek ister daima” demiştir. Bu söz düstur olmuştur bende. O kuralı burada da uyguluyordum.

Egeliyim. Beni tanıyorlar. Şimdiki hüviyetimle anons bile ediyorlar.“ Aramızda Blog Milliyet yazarı var” diye. Herkes poz veriyor. Onlardan e-mail adreslerini, telefonlarını alıp, yayından sonra da  tek tek  sayfamı yollarken, telefonla da yazı yayında” diyorum.  Bunlar külfet değil benim için. Resim, dayanışma duygumu pekiştiriyor. Yazıya ruh ve mana katıyor.

Son Ayvalık gezi teknesi resimlerini çekerken, kendimi 10 metrelik  suya  balıklama atlarken buldum. Dişlerim kırıldı, kulağımın zarı zedelendi. Daha yeni yeni tamir ettirirken, şimdi de bu galeri tamiratı çıktı karşımıza. Üstelik tamir de kabul etmiyor.

Lafın kısası, haber kuyusunda konular ve resimler kolay derlenmiyor.  Kafa göz yarsak bile. Bu tehlikeleri de var. İstiyorum ki, tatilcilerin resimleri silinmesin sayfalardan. İdarenin ana sayfasındakilerde yaşasın. Her tatilci, kendini zaman zaman açıp açıp kendisini görsün. Mesele budur.

“Dur bakali n’olcek”diyoruz. İdare bir çare bulamazsa bu resim işine, nefesi kuvvetli bir hoca bulup okutalım mı diyorum bilgisayarı. Olmazsa kurşun döktürürüz. Daha olmazsa, kendimizi okuttururuz.

Ben üstüme düşen görevleri yaptım. İcabında, şalter kapattım, modemi  kapattım, aç kapa yapıp yeniden başlattım. Daha n'apsaydım acaba? Bir yüzüne tükürmediğim kaldı zaten.,

Ya siz ne dersiniz?

Bu krize aşmak lazım. Başka çare yok.

Ört ki, ölem !

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..