Öğretmen
Ne güzel bir fotoğraf, bakmaya doyamıyor insan. Benim anne ve babamda öğretmendi. Onlarla aynı okul yolunda gidip gelmeyi özledim. Babanıza saygı ve selamlar.
23 Kasım 2010 16:24Başörtüsü sorununu çöz; liderlik tacını giy!
Sorun falan yoktu aslında. Sorunu iktidar partileri çıkardı. Ülkeyi bölmeye başörtüsünden başladılar. Açık- kapalı, Türk-kürt, sağl-sol derken en son evetci-hayırcı... Şekilcilikten kurtulamadılar bir türlü. Oysa dış görünüşten çok zeka önemliydi anlamadılar. Başörtüsü serbest olsa kapalıların çoğu kendi iradesiyle açılır. Ama bu örtünün sınırları olmalı, kara çarşafa, haldur huldur ayaklara dolanan kıyafetlere izin verilmemeli. Bu sorun yıllardır güzel bir oyalama takdiği. Herkes kullanıyor oh ne ala. Saygılar
07 Ekim 2010 12:00HUYSUZ BACAK SENDROMUNA ÇÖZÜM
Keşke bugün paylaşsaydınız be ya:) Benimde zaman zaman geceleri huysuzlaşır bacaklarım. Ne yapsam, mıncıklasam, kessem geçmeyecek sanki. Nereye koyacağımı bilemem, benden ayrı hareket etmek ister gibi... Yaw ne melem şey tarifi bile zor. Bi gün tesadüf gördüm adı huysuz bacak sendromuymuş. Çaresi yokmuş falan filan. Düşünmemek lazımmış. Nerde abuk sabuk hstalık var hep kadınları bulur zaten.
07 Ekim 2010 11:52Sabır...
Oğlan anaları pek sevilmiyor nedense. İki oğlum var ve beni böyle bir kazana sokmayı asla düşünmeyecek bir gelin ve o kazana girmeyi hiç haketmeyen bir kaynana olmak istiyorum:)))
04 Ekim 2010 09:23Sonbahar...
Ne kadar gençsiniz. Ömrün baharındasınız. Zaman hoyratça tüketilirken bi bakmışız ki merdiveni 30 lu yıllara dayamışız. Tadına doyamadan geçiyor bahar. Sanırım olduğum mevsimi, sonbaharı bu yüzden seviyorum.
04 Ekim 2010 09:20EYLÜL
Eylülün gelişini heyecanla dökmüştüm satırlara... Şimdi ise bitti Eylül. Ekimde bitip buz gibi havaya mahkum edeceğiz tenimizi... Sonra bir koşuşturma kış geçecek. Zamana yetişmek ne mümkün. Tutmaya çalıştıkça kaçıyor sanki.
04 Ekim 2010 09:17...Tarçınlı kurabiye...
Bilmem daha önce söylemişmiydim. Hani kitabınız olsa, içinde tüm okunulası okunup yüreğe kazınılası şiirleriniz... Sonra baş ucumda dursa. Her şiiriniz ayrı bir haz veriyor.
16 Eylül 2010 23:23Şimdi gitme
Özlemişim sizin şiirlerinizi. Epeyce uzak kaldım blogdan. Yokluğumda pek çok yazmışsınız. Gözüm ilk bu şiire takıldı. Yar gitti, yar uzaklarda. Sanırım o yüzden fazlaca içimi acıttı. Sevgiler
16 Eylül 2010 23:17Zararlı "Tütün"
Doğduğum köyde tütün dikilirdi. Köy ahalisinin geçim kaynağı idi. Komşumuzun tütün tarlasına giderdik gün doğmadan önce. Tütün yaprakları kırılırken insanın elleri, giysisi kapkara ve yapış yapış olur. Toplanan tütünler şişlere, şişlerden kargılara dizilir ve kurutulur. Yazınız vesilesiyle eski günleri andım. Zararlı olsada çoğu insanın tek geçim kaynağı.
24 Temmuz 2010 00:17Küçükken ve köydeyken...
Çocukluğumuzu ne çok özlemişiz. Yazınızı bitirince derinden bir iç geçirdim doğrusu. Herşeyin kokusu, yokluğu, sevgisi, paylaşması, özlemesi sahiciydi... Her bi yiyeceğin tadı sahiciydi... Hele ki alman ciklotasının:) Bilirsiniz bizim Alamancıların ayrı bi havası olur memlekete geldiler mi:) Onların çocuklarını yazdan yaza görmek, okula giderken ıslanmak, üşümek, sımsıcak sobanın etrafında kenetlenmek... Nede güzel anlattınız. Yüreğinize sağlık. Sevgiler
09 Haziran 2010 08:35