Ve öylece oturuyorsam gecenin ortasında...
Bir sebebi olmalı, yaptığımız her şeyin, her eylemin her düşüncenin, insanız zira düşünmeden olmaz. Ve her hareketimizn bir tamlayanı olmalı, yani düşünce bizim ise bir tamlayanımız olmalı değil mi? ki o tamlayanla tamamlanalım. İşimiz bitincede o tamlayanımız, tanımlayanamız olacaktır zaten. Şimdi, Şimdi gecenin herhangi bir saati,yani sana özel bir an demek ki, o seni n eşref saatindir, o saatte tamam olursun, o an tamlayanın olur. Ve seni o eşref anına emanet eden, hal, cümle, sıkıntı, derin düşünce herneyse işte, o da senin tanımlayaynındır. amaaan öyle işte! Kısaca sevgili Fulya: bloğunla tamamlandık ve tanımlandık kendimize, hımmm demekki böyleymişiz o saatte dedik yer yer :) ben dedim kardeşim, başkasını bilmem! sevgiyle
14 Mayıs 2007 09:25Öğrendim
hani düşe kalka büyüyeceksin der büyükler hep, güzellikler içinde vakur büyüme olmaz, ille çile, ille çile. Elden katık alınca eksik olur üretim, senden damıtılmışsa katık sağlam olur duruş. sevgiyle
10 Mayıs 2007 12:15Belki, bir gün bir yerde...
Aşık der ki:- ben bu işte, kendimi "üç odalı bir evin en ücra köşesi" gibi hissediyorum. Maşuk der ki:- Ben ise bu işte, seni(aşığı); bir bilmece olarak görüyorum sanki vede hep çözülmemiş yanı benim oluyor nedense! Usta der ki:- Eline sağlık Fulya,canlı hücrelere sahip bir blog, bıraksan büyür kendi kendine. sevgiyle
10 Mayıs 2007 10:44Küçüğüm
ölmeler ve dirilmeler, korkular ve ümitler, yıkılmalar ve kalkmalar, sendelemeler ve koşmalar. Tüm bunları barındıran bloğunuz direkt yaşamı anlatmakta aslında, yaşamın yansımasını gördüm yazınızda. tebrik ederim. Bu arada sayın scream bir çay içiniz benden sahideki bankta, arkanızda camlı köşk, önünüzde liman olsun, gün batarken hoş olur. Yük gemilerinede selam olsun benden. :)
09 Mayıs 2007 13:52Dostluk bu mu ?
Dost mu olunur bize? Dost mu ediniriz biz? Sanırım bu nüans bizi sıkıntıda bırakıyor biraz. Eğer dost olmaya kalkarak geliyorsa ilgili, sorumluluğu da üstlenerek gelir muhabbette. Lakin dost edinmişşsek ve hayal kırıklığına uğramışsak, pazarlıksız ve hesapsız bir şekilde sorumluluk yüklemişizdir ilgilimize ve hatta o kadar sorumluluk yükleriz ki manevra alanı, hata payı bırakmayız sevdiğimize, kabahatliyiz bu noktada. Ayarı iyi yapmamız lazım, sevdiklerimize kaldıramayacağı yeti yada melekeler yükleyerek, beklentilerimizi abartmamalıyız sanırım, ki kıvamı yakalayalım. Tebrik ederim Tuğba hanım, kıvamında bir yazı, muhabbetinize akıl katan dostlar edinmeniz dileğiyle.
08 Mayıs 2007 18:58Sus
Suskunluk dahi kendini sürekli yeniler gelişir, karakteri nasıl yüklediğimize bakar yorum ve tespit. Eğer kelimelerin manayı boğmasından endişe duyarsan, susarsın, mananın yoğunluğu kadar susarsın hem de. Ve bu iyidir. sevgiyle...
08 Mayıs 2007 18:35Bıraksam saçlarımı serin akşam rüzgarına...
usta:- Ya dede! öğretmen ödev verdi, ailenizden savaşa katılımışlar varsa, onların anlattıklarını kaleme alın dedi. sen Çanakkale savaşına katılmıştın ya, anlatsana nasıl oldu? Dedem:- ooohhooo usta torunum! yaz bakalım, Çanakkale de düşmanın anasını ağlattık. usta:- yav dede! aynen böyle mi yazayım, allah aşkına. Öpüyorum ellerinden. Boşver dede, ben resmini çekeyim, dağ gibi duruşun yeter ödev diye, fazla söze gerek yok :) .......elleri ne sağlık kanka
08 Mayıs 2007 10:59Coşku dolu bir yürek...
"laf aslında göze verilir, gözden dinlenir. sadece kulakla olmaz" demişti bir bilen ağabey. sanırım burada bir iletişimsizlik yaşıuyoruz hep beraber iyi niyetli olarak elobette. bir şeyi dinlerken sadece sözcük boyutunda duyuyoruz, coskunun, sevinci n, heyecanın, hırsın, öfkenin vs sesini es geçiyoruz galiba. neyse yaşam işte, daha neler var keşfedilecek insandan aleme . Fulyacım , bakışına sağlık, zira hep görmek sitediğimiz noktalara bakarak gezdirmektesin bizi bloğunla. sevgiyle.
07 Mayıs 2007 12:41Herkesten ve herşeyden...
... Ve bir kalem tutuştursa hayat eline, ve sen anlatsan sonra dostlarını, dostların sırada olsa, kaynak yapmasa kimse, senden kendini dinleseler, illede senden. Ve sonra blog etsen dostlarını, aha şu üstteki yazı gibi mükemmel bir anlatımın içinde yıksanda salsan tekrar yaşamın içine. Ve kuş eyleyip uçursan bizi, bir hayalden bir hayale. ellerine sağlık fulya. Usta:- şşşşt kaynak yapmayın, sırada ben varım, şimdi beni anlatacak kankam. :)
04 Mayıs 2007 16:52Mutluluk dersi- 9: Yüreğini dinle, işaretleri gör!
hayatımızın seyri, hep korku ile ümit arasında gidip gelmelerdir aslında manen. Sonuca kilitlenme sadece önündeki ödeve odaklan yada zaferi düşünmek yada düşlemekle savaş kazanılmaz aslında, ki bir savaşçı sadece ve sadece savaşmakla mükelleftir, sonucun hesabıyla değil elbette. Yaşamı keyifli , sürekli ve yaşanılır kılan belkide, sonunun bize bildirilmiyor oluşundaki nimettir. tebrik ve teşekkür ederim deneyim tadındaki yazınız için. sevgiyle kalınız.
03 Mayıs 2007 13:18