Ben sustum... Sen haykırdın... "Ben seni çok sevdim*" derken nasıl da telaşa kapıldı yüreğim... Görsen yeni yetme fırlama bir çocuk edasıyla elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırdım... Kulak..
Geçer sandım… Bi aralık sızmıştın yüreğime… Hesapsız ama kitaplı girmiştin… “Hiç duymamıştım” derken yalan olmasın duymuştum da duymamaya adamıştım o duyguları… Usul usul kaptırdım ..
Uzanır ellerim sessizliğe... Bir türlü usta olamayan tamirci çırağının elleridir bu sevgili... Şarkıdaki* gibi çoook dediler "bırak romanları" Bıraktım hatta epey bi süre roman okumadım da ..
Bugün bozdum o üçlemeyi sevgili... Metro-Vapur- Otobüs... Uzattım yokluğuna uzanan yolu... Üstelik bir de şemsiyesiz yağmurda yürümeyi ekledim yokluğunun derinliğine... Hani gölgem olacaktın... Ben..
Bazen çok seviyorum kendimi Bazen, hiç… Bazen sıksam limon soylu dünyayı, suyunu çıkartacak gibi oluyorum. Bazen, hiç… Bazen çılgınlar gibi yazmadan duramıyorum…..
Öncelikle şunu söylemem şart bu yazı bir şiirin analizi yahut edebiyat tarihçisi kıvamıyla şiire sanat sevicileri tarzında yaklaşıp ve hiç haddim değilken şaşaalı laflar edip ahkâm kesme geçidi değ..
Nasıl bir yapıyla örülmüştü DNA sarmalımız böyle… Akıyorduk âdete… Heceler kelimelere, kelimeler cümlelere akıp gidiyor, biz çıplak ayak yürüyorduk. Ayaklarımıza noktalı harfler batıyor aldırmıyord..
Her şey o yangınla başladı. Elma, işin hikâye kısmı aslında... Kayboluyordu yüzün yanarken zürafanın sırtında tüm evren… Seni ben herhangi bir fizik ya da matematik formüllerinin sonucu bul..
Tenin, yağmur ormanlarından akıp gelen güllerin içindeydi… Zamansızım… Hiç hesap kitap yapmadan zaman-sız girmiştin tenimin yırtıklarından içeri… Önceleri çok canım acıdı. Kıvrandım..
Gerçekten katılaşıyor muydu zaman yoksa eriyor muydu o ünlü Fransız peyniri gibi… EPR paradoksunda* olasılıklar, belirsizlikler dâhilindeydik… Sıyrılıp gitmiştik birbirimizden… Hangi bilim..
İzmir doğumluyum. Uzun düşünceler, kısa şiirler hayatımın büyük bir bölümünü kaplar. Öyle gökkuşa..